Microsoft Word Brown, Dan Da Vinci Sifresi doc



Yüklə 5,01 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə94/116
tarix10.11.2017
ölçüsü5,01 Kb.
#9412
1   ...   90   91   92   93   94   95   96   97   ...   116

Yanına gelen iki adam hayretle onuncu lahde baktılar. Açıkta yatan bir şövalye yerine bu 
lahitte, mühürlü taş bir tabut vardı. Üstte bir kapalı olan bu tabut, ayaklara doğru inceliyor, 
yukarı çıktıkça genişliyordu. 
Langdon, "Bu şövalye neden gösterilmemiş?" diye sordu. 
Çenesine hafifçe vuran Teabing, "Büyüleyici," dedi. "Bu garip örneği unutmuştum. 
Buraya geleli yıllar oluyor." 
Sophie, "Bu tabut," dedi. "Diğer dokuz lahitle aynı zamanda ve aynı heykeltıraş tarafından 
ovulmuş gibi görünüyor. Peki açıkta bırakılmak yerine bu şövalye neden bir tabuta 
konulmuş?" 
Teabing başını iki yana salladı. "Bu kilisenin gizemlerinden biri. Bildiğim kadarıyla kimse 
buna açıklama getiremedi." 
Yüzünde rahatsız olmuş bir ifadeyle içeri giren papaz yardımcısı genç "Merhaba?" diye 
seslendi. "Kabalık gibi görünüyorsa beni bağışlayın ama külleri dağıtmak istediğinizi 
söylemiştiniz, fakat siz tur atıyorsunuz" 
Gence bakıp kaşlarını çatan Teabing, Langdon'a döndü. "Bay Wren, anlaşılan ailenizin 
hayırseverliği size eskisi kadar vakit tanımıyor, belki külleri bir an evvel serpiştirip gitsek iyi 
olur." Teabing, Sophie'ye döndü. Bayan Wren?" 
Sophie tirşeye sarılı kripteksi cebinden çıkararak rolünü oynadı. 
Teabing, gence dönerek, "O halde,” dedi. "Şimdi bizi biraz yalnız bırakır mısırı?" 
Papaz yardımcısı genç yerinden kıpırdamadı. Langdon'ı dikkatle inceliyordu. "Yüzünüz 
tanıdık geliyor." 
Teabing öfkelendi. "Belki de Bay Wren buraya her yıl geldiği içindir!" 
Belki de geçen yılki Vatikan olayında Langdon'ı televizyonda görmüştür, diye endişelendi 
Sophie. 
Genç, "Ben Bay Wren ile hiç karşılaşmadım," diye ısrar etti. 
Langdon nezaketle, "Yanılıyorsunuz," dedi. "Geçen yıl ayaküstü karşılaşmıştık. Peder 
Knowles bizi resmen tanıştıramadı ama içeri girdiğimizde yüzünüzü hatırladım. Davetsiz 
geldiğimizin farkındayım ama bize birkaç dakika daha izin verebilirsiniz. Bu lahitlere külleri 
serpiştirmek için o kadar uzun bir yoldan geldim ki." Langdon cümleleri Teabing'e özgü bir 
inandırıcılıkla seslendirmişti. 
Papaz yardımcısı gencin yüzünde daha da şüpheli bir ifade belirmişti. "Bunlar lahit değil." 
Langdon, "Affedersin anlamadım?" dedi. 
Teabing, "Elbette onlar birer lahit," diyerek karşı çıktı. "Neden bahsediyorsun sen?" 
Papaz yardımcısı genç başını iki yana salladı. "Lahitlerde ceset olur. Bunlar anıt taşı. 
Gerçek kişilerin anısına yapılmış taşlar. Bu figürlerin altında ceset yok." Teabing, "Bu bir 
mezar," dedi. 
"Sadece modası geçmiş tarih kitaplarında öyle. 1950'de öyle bir olmadığı ispat edilene 
kadar bunun bir mezar olduğuna inanılıyordu.” Langdon'a döndü. "Ve bunu Bay Wren'in 
bileceğini tahmin ediyordu Gerçeği kendi ailesi ortaya çıkardığına göre..." 
Rahatsızlık verici bir sessizlik hâkim oldu. 
Antreden gelen kapı çarpması sesi, sükûneti bozdu. 
Teabing, "Peder Knowles olmalı," dedi. "Gidip baksan iyi olmaz mı?" 
Papaz yardımcısı kuşkulu göründüğü halde, antreye geri dönerek Langdon, Sophie ve 
Teabing'i yeni bir hüzünle baş başa bıraktı. 
Langdon, "Leigh," diye fısıldadı. "Ceset yok mu? Neden bahsediyor?" 
Teabing'in canı sıkılmış gibiydi. "Bilmiyorum. Hep düşündüm ki... burası mutlaka o yer 
olmalı. Neden bahsettiğini bildiğini sanmıyorum. Hiç anlamı yok!" 
Langdon, "Şiiri yeniden görebilir miyim?" dedi. 
Sophie kripteksi cebinden çıkararak, dikkatlice ona uzattı. 


Langdon tirşeyi açarak, kripteksi elinde tutarken şiiri inceledi. "Evet, şiir kesinlikle bir 
mezardan bahsediyor. Anıttan değil." 
Teabing, "Şiir yanlış olabilir mi?" diye sordu. "Jacques Sauniére de benim yaptığım 
hataya düşmüş olabilir mi?" 
Biraz düşünen Langdon başını iki yana salladı. "Leigh, kendin söyledin. Bu kiliseyi 
Tapınakçılar inşa etti, tarikatın askeri kolu. İçimden bir ses, eğer burada gömülmüş şövalyeler 
varsa, tarikatın Büyük Üstat'ının bunu bileceğini söylüyor." 
Teabing iyice sersemlemiş gibiydi. "Ama burası mükemmel." Şöva1yelere doğru döndü. 
"Bir şeyi atlıyor olmalıyız." 
  
Antreye giren papaz yardımcısı genç, boş olduğunu görerek : "Peder Knowles?" Girişi 
iyice görebilmek için biraz daha ilerlerken, kapıyı duyduğuma eminim, diye düşünüyordu. 
Kapının yanındaki smokinli adam başını kaşıyor ve yolunu şaşırmış gibi görünüyordu. 
Diğerlerini içeri alırken kapıyı kilitlemeyi unuttuğunu fark eden genç kendi kendine kızmıştı. 
Şimdi de görünüşünden bir yerini aradığı belli olan gülünç adam, sokaktan geçerken elini 
kolunu sallayarak gelmişti. Bir sütunun yanından geçerken, "Üzgünüm," diye seslendi. 
"Kapalıyız." 
Arkasından gelen kumaş  hışırtısını duyup, tam dönmek üzereyken başı geriye doğru 
çekildi ve güçlü bir el ağzını kapatarak, çığlığını bastırdı Gencin ağzındaki el kar beyazıydı ve 
alkol kokuyordu. 
Smokinli adam serinkanlılıkla çektiği küçük tabancayı doğrudan gencin alnına nişan aldı. 
Papaz yardımcısı genç kasıklarının ısındığını hissedince, altını ıslattığını fark etti. 
Smokinli adam, "Dikkatle dinle," dedi. "Bu kiliseden sessizce çıkacak ve koşarak 
uzaklaşacaksın. Durup oyalanmak yok. Anlaşıldı mı?" 
Genç ağzında bir el varken elinden gelen en iyi şekilde başını salladı. 
"Eğer polisi ararsan..." Smokinli adam silahı etine bastırdı. "Seni bulurum." 
Gencin bundan sonra hatırladığı tek şey, bacaklarında derman kalmayıncaya kadar hiç 
durmadan dışarıdaki avluya koştuğuydu. 


86 
 
Silas bir hayalet gibi hedefinin arkasından yaklaştı. Sophie Neveu onun farkına çok geç 
varmıştı. Henüz arkasını dönemeden Silas tabancanın namlusunu onun sırtına dayayıp güçlü 
kolunu göğsünün etrafından dolayarak, onun vücudunu kendi hantal vücuduna doğru çekti. 
Sophie irkilerek haykırdı. Teabing ile Langdon bunun üzerine şaşkınlık ve korku dolu 
ifadelerle yüzlerini döndüler, 
Teabing, "Ne?..." diye bağırdı. "Rémy'ye ne yaptın?" 
Silas sakin bir sesle, "Seni tek ilgilendiren," dedi. "Benim buradan kilit taşıyla çıkacak 
olmam." Rémy'nin de anlattığı gibi bu görev temiz ve basit olacaktı: Kiliseye gir, kilit taşını al 
ve dışarı çık; öldürmek yok, dövüşmek yok. 
Sophie'yi sıkıca tutan Silas elini göğsünden beline ve oradan ceplerine kaydırarak, içlerini 
aradı. Sophie'nin saçlarından kendi alkollü nefesi ne karışan hafif esans kokusunu 
alabiliyordu. "Nerede ?" diye fısıldadı.  Kilit taşı daha önce onun cebindeydi. Peki şimdi 
nerede? 
Langdon'ın odanın karşı köşesinden yankılanan sesi, "Burada," dedi 
Silas döndüğünde, siyah kripteksi elinde tutan Langdon'ın onu aptal bir hayvanın 
karşısındaki matador gibi ileri geri salladığını gördü. 
Silas, "Yere bırak," diye bağırdı. 
Langdon, "Sophie ile Leigh'in kiliseden çıkmalarına izin ver,' diye yanıtladı. "Bunu 
seninle aramızda halledebiliriz." 
Sophie'yi kendisinden iterek uzaklaştıran Silas, silahını Langdon'a doğrultup, ona 
yaklaşmaya başladı. 
Langdon, "Bir adım daha yaklaşma," dedi. "Onlar binadan çıkana kadar olmaz." 
"Emir verecek pozisyonda değilsin." 
"Sana katılmıyorum." Langdon kripteksi başının üstüne kaldırdı. "Bunu yere atıp içindeki 
şişeyi kırmakta hiç tereddüt etmem." 
Silas tehdide dudak bükse de, korkuya kapılmıştı. Bu beklenmedik bir şeydi. ' Silahını 
Langdon'ın başına doğrultarak, eli kadar iyi hâkim olduğu sesiyle, "Kilit taşını  kıramazsın. 
Sen de benim kadar Kâse'yi bulmak istiyorsun," dedi. 
"Yanılıyorsun. Sen benden çok daha fazla istiyorsun. Bu iş için öldürebileceğini 
kanıtladın." 
 
On metre ilerideki kemerli geçidin yanındaki ön sıralardan içeri bakan Rémy Legaludec, 
tehlikenin farkına varmıştı.  İşler planladıkları gibi gitmiyordu ve bulunduğu yerden bile 
Silas'ın durumla başa çıkamadığını görebiliyordu. Öğretmen'in verdiği emirlere göre Silas’ın 
silahını kullanması yasaktı. 
Kripteksi başının üstünde tutarken Silas’ın silahına bakan Langdon bir kez daha, "Bırak 
gitsinler," dedi. 
Keşişin kırmızı gözleri öfke ve hüsranla parlıyordu, Remy, onun kripteksi elinde tutan 
Langdon'ı vurabileceğinden endişe etti. Kripteks yere düşemez! 
Kripteks Rémy'nin özgürlüğe ve zenginliğe giden biletiydi. Daha bir yıl önce, Chateau 
Villette'in duvarları arasında yaşayan ve çekilmez kötürüm Sir Leigh Teabing'in kaprislerini 
yerine getiren elli beş yaşında bir uşaktı. Ardından olağanüstü bir teklifle karşılaşmıştı. 
Rémy'nin Sir Leigh Teabing dünyanın en seçkin Kâse tarihçisi ile olan bağlantısı ona hayatı 
boyunca hayalini kurduğu her şeyi sağlayacaktı. O andan itibaren Châeau Villette'de geçirdiği 
her dakika onu bu ana yaklaştırmıştı. 


Yüklə 5,01 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   90   91   92   93   94   95   96   97   ...   116




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə