Sonunda hattın ucunda bir adam konuşuyordu. "Ajan Neveu?"
Hayrete
düşen Sophie, sevimsiz ses tonunu hemen tanımıştı.
Bezu Fache, "Ajan Neveu," dedi. "Hangi cehennemdesin?"
Sophie söyleyecek kelime bulamıyordu. Sophie aradığında santral memuruna kendisine
haber vermesini tembihlediği anlaşılıyordu.
Fache onunla Fransızca konuşarak, "Dinle," dedi. "Bu akşam korkunç bir hata yaptım.
Robert Langdon masum. Ona yönelik tüm suçlamalar düştü. Buna rağmen her ikiniz de
tehlikedesiniz. Buraya gelmeniz gerekiyor."
Sophie'nin ağzı açık kalmıştı. Nasıl cevap vermesi gerektiğini bilmiyordu. Fache kolay
özür dileyen biri değildi.
Fache, "Jacques Sauniére'in," dedi. "Büyükbaban olduğunu bana söylemedin. Geçen
akşam içinde bulunduğun duygusal gerilimi göz
önünde bulundurarak, emirlere itaatsizlik
etmene ses çıkarmayacağım. Buna rağmen şu anda senin ve Langdon'ın sığınmak için en
yakın Londra polis karakoluna gitmeniz gerekiyor."
Londra'da olduğumu biliyor mu? Fache başka ne biliyor? Sophie arka fondan gelen
matkap ya da delgi makinesine benzer sesler duydu. Ayrıca telefon hattında tuhaf bir bip sesi
çıkmıştı. "Bu numarayı bulmaya mı çalışıyorsunuz yüzbaşı?"
Şimdi Fache'nin sesi sert çıkıyordu. "Sizinle işbirliği yapmamız gerek Ajan Neveu. Her
ikimizin de kaybedecek çok şeyi var. Buna hasar kontrolü denir. Dün akşam yargılamamda
hataya düştüm ve bu hata Amerikalı bir profesörle DCPJ kriptografının
ölümüne sebep olursa
kariyerim sona erer."
Tren hafif bir uğultu çıkartarak yaklaşırken istasyona ılık bir rüzgâr dolmuştu. Sophie o
trene binmeye kesinlikle kararlıydı. Langdon'ın da aynı düşüncede olduğu belliydi; kendini
toparlayarak Sophie'ye doğru yürümeye başlamıştı.
Sophie, "Aradığınız adam Rémy Legaludec," dedi. "Teabing'in uşağı. Mabet Kilisesi'nde
Teabing'i kaçırdı ve..."
“Ajan Neveu!" Tren gürültüyle istasyona girerken, Fache bağırıyordu. “Bu açık
bir telefon
hattında görüşülecek mesele değil! Sen ve Langdon derhal buraya gelin. Kendi iyiliğiniz için!
Bu kesin emirdir!" . Sophie telefonu kapatarak Langdon ile birlikte trene atladı.
89
Teabing'in Hawker'inin tertemiz kabini şimdi çelik parçacıklarıma dolmuştu ve
sıkıştırılmış havayla propan gazı kokuyordu. Bezu Fache herkesi göndermiş, Teabing'in
kasasında bulduğu tahta kutu ve içkisiyle tek başına oturuyordu.
Parmaklarını gül kabartmasında gezdirerek, süslü kapağı kaldırdı, İçinde, harflerin
dizilmiş olduğu dairelerden oluşan bir silindir buldu. Beş harf SOFIA yazacak şekilde
dizilmişti.
Bir süre kelimeye bakan Fache, silindiri yerinden alarak her bir santimini
incelemeye başladı. Ardından, uçlarından yavaşça çekerek, bir tarafını diğerinden ayırdı.
Silindirin içi boştu.
Fache onu kutuya geri yerleştirerek, jetin penceresinden hangara boş gözlerle baktı ve
Sophie ile yaptığı kısa görüşmeyle birlikte Château Villette'deki teknik bölümden aldığı
haberleri düşündü. Telefonundan gelen ses, onu kurduğu gündüz hülyalarından uyandırdı.
DCPJ santralından aranıyordu. Santral memuru özür diliyordu. Zürih Emanet Bankası'nın
başkam, kendisine yüzbaşının iş için Londra bulunduğu söylendiği halde sürekli arıyordu.
Fache istemeyerek santral memuruna telefonu kendisine bağlamasını söyledi.
Adam konuşmaya
başlamadan Fache, "Monsiur Vernet," dedi. daha önce aramadığım için
üzgünüm. Meşguldüm. Bankanızın ismi verdiğimiz gibi medyada duyurulmadı. Kaygınız
nedir acaba?"
Vernet, ona, Langdon ile Sophie'nin bankadan küçük ahşap bir kutu aldıklarını ve onlara
yardım etmesi için kendisini ikna ettiklerini anlatırken sesi oldukça gergindi. Vernet, "Sonra
radyoda onların arandığını duyunca," dedi. "Kamyonu kenara çektim ve kutuyu geri istedim
ama bana saldırıp aracı çaldılar."
Kapaktaki gül kabartmasına baktıktan sonra bir kez daha kapağı açıp beyaz silindire
bakan Fache, "Ahşap bir kutu için endişeleniyorsunuz" dedi. "Kutunun içinde ne olduğunu
bana söyleyebilir misiniz?"
Vernet, "İçindekilerin
önemi yok," diye öfkeyle cevap verdi. "Ben bankamın ünü için
endişeleniyorum. Şimdiye kadar hiç soyulmadık. Asla. Müşterim namına bu malı yerine
koyamazsam bu bizi mahveder."
"Ajan Neveu ile Robert Langdon'da bir anahtar ve şifre olduğunu söylemiştiniz. Kutuyu
çaldıklarını söylemenizin sebebi nedir?"
"Bu gece insanları öldürdüler. Bunlara Sophie Neveu'nun büyükbabası da dahil. Anahtarı
ve şifreyi hileyle ele geçirdikleri belli."
"Bay Vernet, adamlarım geçmişiniz ve ilgi alanlarınız hakkında bir araştırma yaptı. Çok
kültürlü ve ince zevklere sahip bir adam olduğunuz ortada. Aynı zamanda sizinle gurur
duyulduğunu da tahmin edebiliyorum. Benim gibi. Bu sözlerin ardından, adli polisin yetkili
bir memuru olarak bankanızın ismiyle birlikte kutunuzun da en
emin ellerde olduğuna sizi
temin ederim."
90
Chateau Villette'in samanlığında duran Collet hayretle bilgisayar ekranına bakıyordu. "Bu
sistem
tüm bu yerleri gizlice dinliyor muymuş?" Ajan, "Evet," dedi.
"Bir yıldan fazladır veri toplandığı anlaşılıyor." Sesi soluğu kesilen Collet yeniden listeyi
okudu.
COLBERT SOSTAQUE - Conseil Constitutionnel Başkanı (Anayasa Konseyi Başkanı)
JEAN CHAFFEE - Musée du Jeu de Paume (Müzesi)
Müdürü
EDOUARD DESROCHERS - Mitterand Kütüphanesi, Kıdemli Arşiv Memuru
JACQUES SAUNIÊRE - Musée du Louvre (Müzesi) Müdürü
MICHEL BRETON - DAS Şefi (Fransız İstihbaratı)
Ajan ekranı işaret etti. "Dört numara özellikle dikkat çekici." Collet boş gözlerle başını
salladı. Bakar bakmaz fark etmişti.
Jacques Sauniére dinleniyormuş. Listenin geri kalanına
yeniden göz attı.
Herhangi biri bu ünlü insanları dinlemeyi nasıl başarabilir? "Ses
dosyalarından dinlediğin var mı?"
"Birkaç tane. En yenilerinden biri bu." Ajan birkaç bilgisayar tuşuna bastı. Hoparlörler
cızırdayarak faaliyete geçti. "
Capitaine, un agent du Département de Cryptographie est
arrivé."
*
Collet duyduklarına inanamıyordu. "Bu benim. Bu benim sesim!" Sauniére'in masasında
otururken, Büyük Galeri'deki Fache'ye telsizle Sophie Neveu'nun geldiğini haber verdiğini
hatırladı.
Ajan başını salladı. "İlgilenen biri olduysa bu akşam Louvre'daki soruşturmamızın büyük
kısmı duyulmuştur."
"Dinleme cihazını araması için birini gönderdin mi?"
"Gerek yok. Tam olarak nerede olduğunu biliyorum." Ajan, çalışma masasının üstündeki
eski notların ve kopya kâğıtlarının başına gitti. İçlerinden birini seçerek Collet'ye uzattı.
"Tanıdık geliyor mu?"
Collet hayrete düşmüştü. Elinde ilkel bir makineye ait eski bir diyagramın fotokopisini
tutuyordu. İtalyanca el yazısını okuyamıyordu ama neye baktığını biliyordu. Tam zırh
kuşanmış bir ortaçağ Fransız şövalyesi.
Sauniére'in masasındaki şövalye!
Collet'nin gözleri, birisinin kırmızı keçeli kalemle notlar karaladığı fotokopi kâğıdının
kenarlarına kaydı. Fransızca yazılan
notlarda, şövalyeye dinleme cihazının en iyi şekilde nasıl
yerleştirileceği açıklanıyordu.
*
Yüzbaşı, kriptoloji biriminden bir ajan geldi.