Langdon son şifrenin... tarikatın en büyük sırrını koruya beş harfin sembolik açıdan uyum
sağlamakla kalmayıp, kristal berraklığında olacağına inanıyordu.
Bu cevap da diğerleri
gibiyse, çözdüklerinde gün gibi ortada olduğunu anlayacaklardı.
Onu kolundan yakalayarak düşüncelerini bölen Sophie, ""Bak!" diye heyecanlandı.
Dokunuşundaki korkudan Langdon yanlarına birisinin geldiğini sandı ama Sophie'ye
döndüğünde siyah mermer lahidin üstüne dehşetle baktığını gördü. Newton’ın sağ ayağının
yanındaki bir noktayı işaret ederken, "Buraya biri gelmiş," diye fısıldadı.
Langdon, onun neden kaygılandığını anlayamamıştı. Dikkatsiz bir turist, mezarlara
sürttüğü füzen kalemini Newton’ın ayağının yanındaki lahit kapağına bırakmıştı.
Hiçbir şey
demek değildi. Langdon, onu almak için uzandı ama lahide doğru eğildiği anda cilalı siyah
mermer üzerindeki ışık değişti ve Langdon donakaldı. Sophie'nin neden korktuğunu o an
anlamıştı.
Newton’ın ayağının dibindeki lahidin kapağına güçlükle görülen bir füzen kalemiyle
yazılan mesaj okunabiliyordu:
Teabing elimde,
Papazlar Meclisi Binası'nda güney çıkışına gidin,
Oradan halka açık bostana çıkın.
Langdon kalbi hızla çarparken, yazılanları iki kez okudu.
Sophie başını çevirerek, nefi inceledi.
Kelimeleri gördükten sonra kapıldığı korkuya rağmen, Langdon
kendi kendine bunun iyi
haber olduğunu söylüyordu. Leigh hâlâ yaşıyor. Bunun bir anlamı daha vardı. "Şifreyi
bilmiyorlar," diye fısıldadı.
Sophie başını salladı. Yoksa neden burada olduklarını bildirsinler?
"Şifreyle Leigh'i değiş tokuş yapmak isteyebilirler."
"Ya da bir tuzak."
Langdon başını iki yana salladı. "Sanmıyorum. Bostan, manastır duvarlarının
dışında.
Halka açık bir yer." Langdon bir kez manastırın, keşişe ferin doğal farmakolojik ilaçlar
yetiştirdiği günlerden kalma Fakülte Bostanı'nı ziyaret etmişti -küçük bir meyve ve şifalı ot
bahçesi. Büyük Britanya'daki en eski meyve ağaçlarını barındıran Fakülte Bostanı, manastıra
yürümek zorunda kalmadan ziyaret edebildikleri uğrak bir mekândı. "Sanırım bizi dışarıda bir
yere göndermek bir çeşit itimat gösterisi. Böylece kendimizi güvende hissedeceğiz."
Sophie şüpheli görünüyordu. "Yani dışarda, metal detektörlerin olmadığı bir yerde."
Langdon yüzünü buruşturdu. Söyledikleri mantıklıydı.
Kürelerle dolu mezara bir kez daha bakan Langdon kripteks şifresi hakkında keşke bir
fikrim olsaydı, diye düşündü... pazarlık yapabilecek bir şeyi olurdu.
Bu işe Leigh'i ben
bulaştırdım ve ona yardım etmek için ne gerekiyorsa yapacağım.
Sophie, "Notta Papazlar Meclisi Binası'ndan güney çıkışına gidin, diye yazıyor," dedi.
"Belki çıkıştan bostanı görebiliriz. Böylece dışarı çıkıp, kendimizi tehlikeye atmadan önce
durumu değerlendirebiliriz."
İyi bir fikirdi. Langdon, Papazlar Meclisi Binası'nın, modern parlamento binasından önce
orijinal İngiliz Parlamentosu'nun toplandığı sekizgen bir salon olduğunu hatırlıyordu. Oraya
gideli yıllar olmuştu ama revaklı avludan çıkıldığını anımsayabiliyordu.
Langdon geri birkaç
adım atarak lahitten uzaklaştı ve geldikleri yönün aksi istikametinde nefin karşısında bulunan,
sağ taraftaki koro sahnesine baktı.
Geniş bir tabelanın yanında tonozlu bir geçit vardı.
Langdon ile Sophie tabelanın altından koşarak geçerken, tadilat dolayısıyla bazı
bölümlerin kapalı olduğunu yazan küçük ilanı göremediler.
Sabah yağmurunun ıslattığı, yüksek duvarlarla çevrili üstü açık bir avluya çıkmışlardı.
Tepelerindeki rüzgâr, sanki birisi bir şişenin ağzına üflüyormuş gibi vızıldayarak esiyordu.
Avluyu çevreleyen dar yürüyüş yoluna girdiklerinde Langdon, kapalı alanlarda hissettiği o
tanıdık huzursuzluğu yaşamaya başladı. Bu yürüyüş yollarına kemeraltı deniyordu,
Langdon
bu
kemeraltı (cloister) kelimesinin, Latincedeki
kapalı yer fobisi (claustrophobic) kelimesiyle
olan bağını iç sıkıntısıyla fark etti.
Dikkatini tünelin sonuna vererek Papazlar Meclisi Binası tabelalarını takip etti. Artık
yağmur serpiştiriyordu. Yürüyüş yolu soğuk ve kemeraltının tek ışık kaynağı olan sütunlu
duvarların arasından sızan yağmur damlaları yüzünden nemliydi. Kötüleşen havadan kaçarak
diğer
yönden gelen başka bir çift, yanlarından koşuşturarak geçti. Şimdi bomboş görünen
kemeraltının, rüzgârda ve yağmurda manastırın en cazip yer olmadığını itiraf etmek gerekirdi.
Doğu kemeraltının kırk metre aşağısında sol tarafta, başka bir koridora bağlanan bir
kemerli geçit belirmişti. Aradıkları giriş bu
olduğu halde, giriş bir kordonla ve resmi
görünüşlü bir tabelayla kapatılmıştı.
Kordonun arkasındaki boş ve uzun koridor, yapı iskeleleri ve örtülerle kaplanmıştı.
Langdon kordonun hemen arkasında sağlı sollu yer alan Hazine Odası ve Aziz Faith Şapeli
girişlerini görebiliyordu. Bununla birlikte Papazlar Meclisi Binası girişi koridorun sonunda,
yani çok daha uzaktaydı.
Langdon bulunduğu yerden bile, ağır ahşap kapının ardına kadar
açık olduğunu ve Fakülte Bostanı'na bakan kocaman pencerelerden giren grimsi doğal ışıkla
aydınlanan sekizgen iç mekânı görebiliyordu.
Papazlar Meclisi Binası'nın güney kapısına
gidin, oradan halka açık bostana çıkın.
Langdon, "Doğu kemeraltından az önce çıktık," dedi. "O halde bostana giden güney çıkışı
orada ve sağda olmalı."
Sophie kordonun üstünden aşarak ileri gitmeye başlamıştı bile.
Karanlık koridorda aceleyle ilerlerken, arkalarında kalan rüzgâr ve yağmur sesleri giderek
zayıflıyordu. Papazlar Meclisi Binası, bir çeşit uyduya benziyordu... Parlamento
toplantılarının gizliliğini korumak için uzun koridorun sonunda tek başına duran ek bina.
Yaklaşırlarken Sophie, "Kocaman görünüyor," dedi.
BU YOLDAN:
KEMERALTI
BAŞPAPAZIN EVİ
FAKÜLTE BİNASI
MÜZE
HAZİNE ODASI
AZİZ FAITH ŞAPELİ
PAPAZLAR MECLİSİ BİNASI
TADİLAT DOLAYISIYLA KAPALI
HAZİNE ODASI
AZİZ FAITH ŞAPELİ
PAPAZLAR MECLİSİ BİNASI