191
istiyor. Kısa vadede Türkiye’yi lojistik destek olarak kullanarak Irak petrollerini ele
geçirmek, böylece çökmekte olan ekonomisini düzeltmek ve idarenin beynine
yerleşmiş olan Yahudilerin isteğini yerine getirerek srail’in istikbalini garanti altına
almak istiyor.”
402
demektedir. Tezkerenin kabul edilmesinin Türkiye’nin ulusal
çıkarlarının aleyhine olduğunu, çünkü her tarafı ateşe veren, kafası estiği zaman
istediği ülkeye müdahale eden ABD’yi kendisine komşu ettiğini, bu komşunun yarın
kendisine yönelebileceğini hesap etmesi gereği öne sürülmektedir. Ömer Korkmaz
“Bu savaşın sonucunu belirleme yönüyle Türkiye’nin rolü çok önemli olduğu için
meclise getirilen bu tezkere milli menfaatlerimize, Irak halkına, Müslümanlığa ve
tarihimize karşı bir ihanet tezkeresi olarak tarihe geçecektir.”
403
demek suretiyle
tezkerenin ulusal çıkarlara aykırı olduğunu savunmaktadır. ABD ile yapılan
pazarlıklar “insan kanı üzerine yapılan pazarlık”, “çirkin”, ”onur kırıcı” olarak
nitelendirilmektedir. Türkiye’nin yıllardan beri Irak’ın toprak bütünlüğünün
bozulmasını savaş nedeni saymasının tezkerenin kabul edilmesiyle ortadan
kalkacağı, ayrıca tezkerenin kabul edilmesinin Türkiye’yi gayrimeşru bir savaşın
suç ortağı yapacağı savunulmuştur. Muhafazakâr basın, Türkiye’nin ulusal
çıkarlarını Batı dışında bir oluşumda görmektedir.
Türkiye jeostratejik açıdan dünyanın en önemli ülkelerinden biri. Ancak
Türkiye’nin jeostratejik önemini jeokültürel ve jeopolitik imkânlarından,
potansiyellerinden ve dinamiklerinden geldiğini asla unutmamak
gerekiyor. Eğer Türkiye, bunları kendine özgü iddia, söz ve projeleri
olan bir ülke olarak hayata ve harekete geçirecek şekilde hareket eder de
-örneğin Osmanlı misyonuyla donanarak- batı yörüngesinin dışında yeni
bir yörünge oluşturacak orta ve uzun vadeli hazırlıkları yapmaya
402
Burhan Bozgeyik, Kim Ne stiyor?, Milli Gazete, 1 Mart, 2003.
403
Ömer Korkmaz, hanet Tezkeresi, Milli Gazete, 28 Şubat, 2003.
192
başlarsa, yeniden özne konumuna yükselerek sadece bölgenin değil,
dünya tarihinin yazılmasında ve yapılmasında anahtar roller
üstlenebilecek büyük stratejiler geliştirebilir.
404
Meclisin tezkereyi kabul etmesinin Müslümanların Osmanlı’nın çöküşünden bu
yana yaşadığı “II. büyük çöküş” olacağı, Türkiye’nin küresel kampanyayı kabul
etmesiyle tarihe geçeceğini, çünkü ABD ve müttefiklerinin “Büyük srail” için
savaşmaya geldiğini, Ortadoğu’yu istila ve yağma için geldiklerini, Türkiye’nin
ABD’nin yanında yer almasıyla bu istila ve yağma hareketine ortak olacağı bunun
da Ortadoğu’nun sonu demek olduğu ileri sürülmüştür. Yeni Arap düşmanlığı, Kürt
düşmanlığı, ran düşmanlığının tohumlarının atıldığı üzerinde durulmakta,
Türkiye’ye gelen ABD askerlerinin “işgal kuvvetleri” gibi bu topraklarda kalacağı
Çekiç Güç örneği verilerek ele alınmaktadır. Çekiç Güç’ün üç aylığına
oluşturulduğu, 12 yıldır Türkiye’de bulunduğu, tezkereyle on binlerce ABD
askerinin 6 aylığına Türkiye’ye geldiği yıllarca kalacağı iddia edilmiştir. ABD’nin
hiçbir ülkeden askerini çekmediğini, Güney Kore, Pakistan ve Suudi Arabistan’a
geçici sürelerle yerleşen ABD askerlerinin bir daha bu ülkelerden çıkmadığı ifade
edilmektedir.
405
Ortadoğu’nun istilacı ve sömürgeci güçler tarafından birinci dünya
savaşında gerçekleştirilen paylaşım gibi yeniden paylaşıldığı öne sürülmüştür.
ABD’nin BM Güvenlik Konseyinde üyeleri yanına çekmek için rüşvet dağıtarak
ülkeleri satın alma yönteminin Türkiye’de tezkerenin kabul edilmesiyle
404
Yusuf Kaplan, Türkiye Özne Olabilirse Dünya Tarihi Yeniden Yazılabilir, Yeni Şafak, 3 Mart,
2003.
405
brahim Karagül, Yeni Şafak, 28, Şubat, 2003.
193
Türkiye’nin imajına ağır darbe vuracağı öne sürülmektedir. Tezkerenin kabulü
“Türkiye’nin ulusal çıkarları” ile kamufle edilen aslında ulusal çıkarlarının altını
oyan bir teslimiyet olduğu ifade edilmektedir.
406
“Uluslararası meşruiyet”
eksikliğine rağmen ülke topraklarında yabancı asker bulundurulmasına izin
verilmesinin “Anayasayı ihlal” anlamına geleceği öne sürülmektedir. Ayrıca
Türkiye’nin ABD’nin yanında savaşa girmesinin, ABD’nin kirli savaşına
‘meşruiyet’ kazandırmasına hizmet edeceğini, çünkü bölge ülkeleri nezdinde
ABD’nin din eksenli meşruiyet sorunu da yaşayabileceğini, Türkiye’nin bu savaşa
katılmasının istenmesinin bir nedeni de bunun önüne geçmek olduğu ifade
edilmektedir. Uluslararası meşruiyetin dayanağının BM Konseyinin olmasının da
sakıncalar ihtiva ettiği öne sürülmüştür. Çünkü Güvenlik Konseyinin daimi
temsilcilerinin kimi zaman kendi çıkarlarına göre kararlar aldıkları “Evrensel veya
slami meşruiyet”in şartlarını taşımadığı, bu yüzden göreceli bir meşruiyetin söz
konusu olduğu, BM’nin Irak’a müdahale kararı alması durumunda uluslararası
meşruiyetin yine de gerçekleşmeyeceği vurgulanmakta, her şeye rağmen
Türkiye’nin savaşa girmemesi gereği üzerinde durulmaktadır. Dış şleri Bakanı’nın
“Irak’ta tetiğin çekildiği an Türkiye’ye para gelmeli” sözü Mehmet Yavuz
tarafından “Ne utanç verici bir söz! Biz Amerika’nın zambağı, yardakçısı, tetikçisi
değiliz. Biz bu utancı paylaşmak istemiyoruz”
407
şeklinde eleştirilmiştir. Halkın
savaşa karşı olduğunun altı çizilmekte ve ABD’nin Irak’ı işgal etmek istediği, bu
savaşta masumların ölecek olmasından dolayı yapılan savaşın bir zulüm olduğu
ifade edilmiştir. Mehmet Şevket Eygi bu konuda meclisi şu şekilde uyarmaktadır:
“Lanet diye bir şey vardır. Allah’ın lanetine uğramak çok korkunç, çok feci bir
406
brahim Karagül, Küresel 28 Şubat ve slam Tehdidi, Yeni Şafak, 27 Şubat, 2003.
407
Mehmet Yavuz, Müttefikinizi Tanıyın, Yeni Şafak, 27 Şubat, 2003.
Dostları ilə paylaş: |