19 Y
AŞAYAN
S
OSYALİZM
yetkilerinin arttırılmasını gerektirir. Ancak raporda, bu düzeyde bir yenilik yoktur. Bu konuya
daha sonra yine döneceğiz.
Menecerlerle merkezi kurumlar arası ilişkiye gelince. Ekonomik verimliliğin önemli bir un-
suru, iş yaşamındaki genel hava olduğuna göre bu önlem, pek çok tatsız ve yersiz tutumu önle-
yeceği için işyeri yönetimine önemli bir moral özendirici görevi görebilir.
Maddi ve moral özendiriciler sisteminde önerilen ikinci önlemi biraz uzun bir alıntıyla oku-
yalım:
“Kolektif ve devlet çiftlikleri, dün de bugün de sosyalist tarımın köşe taşıdır.
Ancak bu, yan kişisel mülkiyetin potansiyelinin yadsınabileceği anlamına kesin-
likle gelmez. Deneyim göstermiştir ki, bu çeşit mülkler et, süt ve başka bazı
ürünlerin üretiminde önemli bir varlıktır. Kişilere ait sebze ve meyve bahçeleri,
tavuk ve sığırlar, ortak zenginliğimizin bir parçasıdır.
“SBKP Merkez Komitesi yan kişisel mülkiyeti geliştirmek için ek önlemler üs-
tüne bir karar çıkartmayı gerekli görmüştür. Karar, vatandaşları yan tarıma,
özellikle de hayvancılık ve tavuk yetiştirmeye daha çok özendirecek maddi ve
moral koşulların yaratılmasını öngörmektedir. Kolektif çiftçilere ve devlet çift-
liği işçilerine yavru hayvan ve gıda konusunda yardımcı olunmalıdır. Bu hem
kendi hayvanlarına sahip olanlar, hem de kolektif ya da devlet çiftliklerine ait
hayvanları yetiştirmeye hazır olanlar için geçerlidir. Birkaç cumhuriyette ve
bölgede bunların deneyimi vardır ve bu deneyim yaygınlaştırılmaya değerdir.”
(abç)
Burada bir yanda teorik açıdan olması gereken, bir de var olan durum söz konusudur. Teorik
açıdan ne yana gidilmesi gerektiği bellidir. Özel mülkiyet topraklarına verilen özendiriciler (ya
da ödünler) teorik modele uymaz. Kolhozla, kolektif çiftlikle (kooperatiftir bu) devlet çiftliği
arasındaki farkı unutmak bir yanlışsa, özel toprakla şu ya da bu düzeydeki toplumsal mülkiyet
arasındaki farkı unutmak çok daha ciddi bir yanlış olur. Özel toprak onun sahibinin, kolektif
çiftlik o kooperatifin, ama devlet çiftliği ya da fabrika tüm halkın malıdır. Mülkiyet ilişkileri
açısından aralarında fark vardır. Gelişmenin yönü, tüm tarımın devlet çiftliği olmasıdır. Ne var
ki, bu genel teorik modeldir. O aşamaya, yaşamın getirdiği çeşitli çelişkileri, açmazları çözerek,
bazen tersine davranarak, bazen yavaşlayarak vb. varılabilir. Onun için düşünülmesi gereken,
önerilen önlemlerin Marksizm’in “lafzına” uygunluğu değil, Marksizm’in önerdiği hedefe git-
mede yardımcı olup olmayacağıdır.”
Raporda sık sık çok anlamlı kullanılan “voluntarizm” sözcüğüyle anlatılmak istenen şey, bu-
rada tarihsel olarak 50 yıl sonra çıkıyor. Kapitalist devlette kooperatif (tarımdaki kolektif çift-
lik, endüstrideki ya da değer üretmeyen dallardaki çeşitli biçimlerdeki kooperatifler) kolektif
kapitalist örgütlenmelerdir. Ama devlete işçi sınıfının sahip olduğu proletarya diktatörlüğü ko-
şullarında, kullandığı toprağın ve kullandığı temel üretim araçlarının devlete, yani tüm topluma
ait olduğu bir ortamda, “sosyalist kuruluşlardan bir farklılık göstermez.”
6
Bu koşullar altında
kooperatif çiftlik, “aşağı yukarı her zaman sosyalizmle denk düşer.”
7
Sosyalizmde, devlet mülkiyeti yanında sosyalist mülkiyetin biraz daha farklı,
daha geri bir
çeşidi olan kooperatif mülkiyetin varlığının nedeni, kapitalist toplumda burjuvazi ve proletarya
yanında bir de basit-meta üreticisinin (kır ve kent küçük üreticisi) varlığıdır. Sosyalizme geçe-
6
Lenin, Toplu Yapıtlar, İngilizce basım, c.33, s.473.
7
Lenin, c.33, s.473.
G
ELİŞMİŞ
S
OSYALİZM
D
ÖNEMİNDE
SBKP’
NİN
E
KONOMİK
S
İYASETİ
20
cek her ülkede bu iki mülkiyet biçiminin komünizme dek var olacağı, bugünkü toplumsal ge-
lişme düzeyinde kesine yakın söylenebilir. Örneğin, İngiltere sosyalizme geçtiğinde tarımda
kollektif çiftlikler herhalde olmayacaktır, çünkü tarım, nüfusun çok küçük bir kesiminin büyük
topraklarda yüksek teknikle üretim yaptığı bir alandır. Ancak, bir de servis ve ticaret sektörle-
rindeki aşırı fazla sayıda küçük işletmede yaşamlarını sürdürenler ve artizanlar vardır. Bunların
sosyalizme geçişi yine kooperatifler eliyle olacaktır.
Sosyalizmde sözünü ettiğimiz bu iki toplumsal mülkiyet çeşidi, devlet mülkiyetinin güdümü
altında birlikte var olabilir, var oluyor. Ancak devlet mülkiyeti daha yüksek, daha olgun, mo-
deldeki mülkiyet biçimidir. Zaman içinde gidilecek yerdir. Bu hedefi gözden kaçırmak, planlı
ekonomiyi yadsımakla eş değerlidir. Ekonomik farklılaşmaya, birimler arası rekabetin azması-
na, en sonunda üretim anarşisine varabilir.
Komünizmde, bu iki mülkiyet biçimi, devlet mülkiyeti, yani tüm toplumun mülkiyeti olarak
tekleşecektir. Ne var ki, farklı sınıflar var olduğu sürece (ki sosyalizmde sınıflar vardır), bu sı-
nıfların toplumsal üretim araçlarına karşı ilişkileri de farklı olacaktır. Bu farklılık, iki değişik
toplumsal mülkiyet olarak belirecektir.
Bu uzunca sapıştan sonra, “voluntarizm” sözcüğüne dönelim. Kolektif çiftlikler, proletarya
diktatörlüğü altında, küçük üreticinin sosyalist üretime çekilişinin “en basit, en kolay ve köylü
tarafından en kabul edilebilir” (Lenin) yoludur. Bu çekiliş ancak gönüllü ve yavaş yavaş olabi-
lir. Sürecin gelişimi ve başarısı, eskiyi savunan güçlere karşı aktif savaşımın yanı sıra, asıl ola-
rak tarımdaki nüfusun
bilincinin gelişmesine bağlıdır.
Sovyet tarımında kolektifleşme, büyük ölçüde bu bilincin gelişme hızına orantısız yapılmış-
tır. Gönüllülük ve tedricilik ilkesi aşırı derecede zorlanmıştır. 1930’larda, dünya savaşı pers-
pektifinin belirmeye başlaması bu hızlandırmada önemli bir rol oynamıştır. Nesnel koşullar ve
öznel seçimler sonucu, ekonominin teknolojik düzeyinin var olması gereken düzeye ulaşmasın-
dan çok önce tarımda ve endüstride sosyalist mülkiyet ilişkilerine geçilmiştir. Geçilmemeliydi
demiyoruz. Yalnızca bugünkü sorunların kökenini anlamaya çalışıyoruz. Sovyetler Birliği’nde
sosyalizmin kuruluşu döneminde ve hatta bugün bile, üretim ilişkileri, kendine uygun üretim
güçleri düzeyinden önde gitmiş ve gitmektedir. Üretim güçlerini ileriye doğru çekmektedir. Bir
anlamda, önce çadır kurulmuş ve onun kolaylaştırıcı etkisi altında içi döşenmeye başlanmıştır.
Az gelişmiş ülkede kurulan sosyalizmin kaçınılmaz yoludur bu. Ancak getirdiği dev gibi
güçlükler de vardır. Örneğin, 1970’lerin ikinci yarısında, endüstri işçilerinin yüzde kırkı, tarım
ve inşaat sektörlerinde çalışanların ise çok daha büyük bir yüzdesi hâlâ kol emeğiyle çalışmak-
tadır. Demek ki, tam anlamıyla olgun-gelişmiş sosyalizme daha çok yol vardır. Böyle bir tekno-
lojik temelde sosyalist bilincin gelişmesi de kaçınılmaz olarak ciddi zayıflıklar taşıyacaktır.
Bir başka örnekle sözümüzü özel topraklara bağlayalım. Bir yanda üretim araçlarının, üre-
timin teknik düzeyinin göreceli geriliği, öte yanda sosyalist bilincin zayıflığı en iyi özel küçük
topraklar konusunda beliriyor. Özel küçük topraklar, kolektif çiftçilerin ve işçilerin sahip olabi-
leceği, büyüklüğü denetim altında tutulan, ekilebilir toprakların küçük bir yüzdesidir. Buna kar-
şın 1965’lerde bu küçük özel topraklar, tüm Sovyet nüfusunun toplam reel gelirinin yüzde on
yedisini sağlamıştır! Bu büyük oranda, tarım ürünlerinin yetmezliği yanında özel mülkiyet an-
layışı ve alışkanlığı da gömülüdür. Bu oranın daha sonraki yıllarda düştüğünü düşündürecek bir
gelişme olmamıştır. Hatta 26. Kongre Raporu, bu toprak parçalarına daha büyük bir görev yük-
lemektedir.
Özel küçük topraklarda yapılan tarıma, hayvancılığa “özendirici devlet desteği” vermek, bi-
reyci bilincin kökünün kazınmasını en azından sağlamayacak, öte yandan devlet çiftlikleriyle