Saçmalıklar Çağı



Yüklə 1,91 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə52/91
tarix15.03.2018
ölçüsü1,91 Mb.
#31994
1   ...   48   49   50   51   52   53   54   55   ...   91

sadece yeni şeylerde, yeni bir yerde, yeni bir sevgilide, yeni

bir  işte  bulunacağını  zannederiz. Ama  bildiğini  yeni  gözlerle

görmek daha verimli ve çok daha az masraflıdır. Ve böylesi

dönüştürücü  gözleri  sunan  birkaç  yazar  mevcuttur.  Çağdaş

dünyada  bu  tür  kabuk-kırmalar  hem  daha  zor  hem  daha

gereklidir.  Eskiden  kabuk  falan  yoktu  ve  insanlar  açlığa,

soğuğa,  hastalıklara  ve  şiddete  karşı  açıktaydı.  Deneyim

kaçınılmaz  ölçüde  yakında  ve  gerçekti.  Ama  bugün

çoğunluğu eski tehlikelere karşı koruma altında tutan kabuk

kalınlaşıp  sertleştikçe  ortaya  yeni  bir  tehlike,  kabuğun

koruduğu  yaşamın  kabuk  içinde  çürüyüp  ölme  tehlikesi

çıkıyor.


Yani kabuk-kırıcıları ve göz-açıcıları aramak lazım. Otantik

yazarları okuyun ve işinizde yeni bir işe başlayın; yaşadığınız

yerde  tatil  yapın  ve  en  heyecanlısı,  eşinizle  fırtınalı  yeni  bir

ilişkiye başlayın...

Proust  ve  Joyce  gibi  yazarlar  elbette  zorludurlar.  Ama

zorluğun  tatmini  artırdığı  da  gerçektir.  Okumanın  her  daim

kolay  olduğu  varsayılır  çünkü  okumayı  öğrenişimizi

unutmuşuzdur  ve  hiç  düşünmeden  okuyoruzdur.  O  yüzden

zor gelen bir kitapta kabahatin okurdan çok kitapta olduğunu

zannederiz. Ama müzik aleti çalmayı öğrenmek gibi, okumak

da  çeşitli  zorluk  seviyelerine  sahip  bir  beceridir.  Proust  ve



Joyce  okumayı  zorlu  gösteren,  çoğu  yazarın  okura  kitabı

okutturmakta  kullandığı  olaylar  dizisinin  yokluğudur.  Olay

dizileri verimlidir –herkes bir sonra ne olacağını merak eder–

ama olay dizisi yönelimli romanların sonları çoğu zaman akla

yatkın değildir ve hüsran yaratır. Bu muydu  veya bu  kadar

mı yani, deriz. Bunun nedeni, gerçek hayatta olay dizilerinin

değil,  sadece  karmaşık  yapılı  bir  devamlılık  ve  bağlantılılığın

bulunmasıdır. Okur bu yüzden nahoş kazıklandım duygusuna

kapılır. Ayrıca olay dizileri anında unutulurlar. Bir hafta önce

okuduğunuz bir macera romanını anlatmaya çalışın bir. Olay

dizilerinin hazzı tamamen beklenti ve heyecandır; yanıltıcı ve

kısa  ömürlüdür  ve  bu  nedenle  olay  dizisi  yönelimli  romanlar

güzellik kalıntısı veya tortusu bırakmazlar. Yaşamın doku ve

tadını  yaratabilen  romanlarsa,  okunması  daha  zor  olmakla

birlikte  daha  zengin  doyum  sağlayıp  bellekte  daha  uzun

kalırlar. Kötüsü, bu tür romanların azlığıdır. Proust ve Joyce

olaylar  dizisi  kullanmadan  başarıya  nasıl  ulaşılacağını

göstermişlerdir ama verdikleri ders, potansiyel çağı tarafından

unutulmuştur.  Bugün  kitap  eleştirmeleri  arasında,  sanki

olaylar  dizisi  bir  romanın  elzem  özelliğiymiş  gibi,  "olay  dizisi

başarıyla  kurgulanmış"  veya  "olay  dizisi  zayıf  kalmış"

eleştirileri ve olay dizisi yokluğuna şaşırılması gayet yaygındır.

Kısacası  edebi  okuma  insanın  kendisini,  dünyayı  ve  diğer



insanları  anlayışını  güçlendirerek  deneyimi  derinleştirip

genişletebilir.  Bir  yazar  için  en  müthiş  yeteneklerden  biri,

berbat,  gaddar  davranan  ama  tümüyle  sevimli  karakterler

yaratabilme  yeteneğidir.  Bunun  en  muazzam  örneği,

Shakespeare'in  insan  doğasında  en  tiksinilecek  ne  varsa

hepsini  bünyesinde  toplamış  karakteri  Falstaff'tır.  Falstaff

hırsız, ödlek, yalancı, kendini beğenmiş, ayyaş ve hepsinden

beteri,  para  uğruna  adam  öldüren,  yüreği  nasır  tutmuş  bir

şövalyedir.  Ama  herkes  sever  Falstaff'ı.  Bir  defasında,

entelektüel ve ahlaki disiplin adına, IV. Henry'yi  seyretmeye

gitmeden  önce  Falstaff'ın  kusurlarını  listelemiştim;  karakteri

onamamaya  kararlıydım  ama  herkes  gibi  tiyatroda  ihtiyar

ahlaksıza güldüm, karakteri sevdim. Ve Prens Hal kral olmak

üzereyken  eski  içki  arkadaşını  öyle  olması  gerektiği  için

reddettiğinde  –böylesi  yoz  biri  iktidara  yakın  tutulamazdı–

herkes  gibi  ben  de  zavallı  Falstaff'a  üzüldüm  ve  nankörlüğü

yüzünden  Hal'e  kızdım.  Hal'in  ret  cümlesi,  edebiyat  tarihinin

en acıları arasındadır: "Tanımıyorum seni, ihtiyar."

[204]

Kısacası,  yaşam  için  olamayacağı  gibi,  yazmanın  da



reçetesi  yoktur  ama  işte,  gene  de  bir  tane  sunuyorum:  Bir

edebiyat eseri olay dizisiz ama merak uyandırıcı, şaşırtıcı ama

kaçınılmaz olmalı ve berbat ama tümüyle sevimli karakterler

barındırmalıdır.




Bir  de  kitabı  şöyle  sol  ele  alıp  doyurucu  ağırlığını

hissetmenin,  ardından  şehvetle  açılarak  eşsiz  kokusunu

salmasına  izin  vermenin  ve  nihayetinde  bir  grup  sayfayı  sağ

elde  tutup  sağ  başparmakla  taramanın,  arada  keyfe  göre,

gelişigüzel  bir  sayfada  durup  göz  atmanın  hazzı  vardır.  Bir

sultanın  iktidarsal,  dalıp  gitmeli  hazzıdır  bu.  Ve  okumak  da

ayrı  bir  şehvettir.  Okumak  bir  temas  sporudur;  fizikseldir,

faaldir, yorucudur. Okumak üstün, numaracı ve hızlı bir güçle

kapışmaktır ve bu güç, yakın dosta dönüşebilecek bir güçtür.

Postmodern yaklaşım yazarları ortadan kaldırıp edebiyatı bir

"metinler"  dizisine  dönüştürmeye  çabalamıştır  ama  gerçek

okurlar,  okumanın  arkadaşlık  demek  olduğunda  Proust'la

hemfikirdir.  Yazarlar,  uzam  ve  zamanda  yayılan  gizli  bir

sosyal ağdaki dostlardır.

İşlevsiz, 

dar 


görüşlü, 

beden-düşmanı, 

dünyayla

yüzleşemeyen  efemine  mızmız  okur  stereotipi,  ABD'deki

Ulusal  Sanat  Vakfı'nın  (NEA)  okurlara  yönelik  yürüttüğü

düzenli  ve  kapsamlı  araştırmalarla  çürütülmüştür.

[205]

  NEA


bulgularına  göre  kitap  okuyanlar,  kitap  okumayanlara  göre

bedensel  egzersizlere,  faal  spor  yapmaya,  müzelere,

tiyatrolara  ve  konserlere  gitmeye,  gönüllü  işlere  kalkışmaya

ve  seçimlerde  oy  kullanmaya  çok  daha  meyillidir.  Proust'a

göre  okumak  adlı  temas  sporunun  güzelliği,  işbu  temas



Yüklə 1,91 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   48   49   50   51   52   53   54   55   ...   91




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə