Selçuk iletiŞİM



Yüklə 2,6 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə14/120
tarix15.10.2018
ölçüsü2,6 Mb.
#74209
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   120

Kamusal Söylem, Medyatik Gerçeklik ve Kültürlendirme:… (30-44)
31
GİRİŞ
Bilgileri, fikirleri ve epistemolojisi medya
üzerinden şekillenen kültürel ortamlarda kamu-
sal söylem, yani farklı enformasyon konuları
hakkında konuşma (2) biçimi, rasyonel temel-
lerden uzaklaşmaktadır (Postman 1994: 38-39).
Bu durumda, medya ve özellikle televizyon
aracılığıyla bireylerin gerçeğe dair algısı, ger-
çek hakkındaki mesaj alış verişi ya da
Postman’in ifadesiyle gerçeğe dair ‘konuş-
ma’sının rasyonelliği potansiyel olarak önemli
bir aşınma içerisindedir. Bir başka deyişle
(Baudrillard 1998b: 11-17); medya ile yönlen-
dirilen bireyler ‘gerçek’ ve ‘kurgusal-sanal’
olan arasındaki ayırımı fark edememektedir.
Bu ilişki, Sennett’in (1996: 109) 18. yüzyıl
tiyatrosuna atfen “oyunun gerçeği simgeleme-
diği oyunun gerçeği kendi görenekleriyle yarat-
tığı” şeklindeki yorumunu akla getirmektedir.
Yani, “kamusal alan belirsizleştikçe toplum
kendisine sunulan anlamları, bir takdim değil
temsil olarak algılamaya” başlamakta (Sennett
1996: 63) dolayısıyla izleyicinin algılamasına
göre, medya gerçekliğin simgeleyicisi değil
gerçekliğin yaratıcısı olarak görülmektedir.
Çalışma bu orijinden hareketle, ülkemizde bir
televizyon içeriği olarak Kurtlar Vadisi adlı
dizinin ilk versiyonunun izleyici tarafından
nasıl izlendiği, değerlendirildiği, algılandığı
gibi sorgulamalarla medyatik gerçekliğin ka-
musal söyleme nasıl yansıdığı üzerine odak-
lanmaktadır.
Bu yaklaşıma en önemli dayanaklardan biri
Pennsylvania Üniversitesi Annenberg İletişim
Okulu’nda, televizyonu az izleyenlerle yoğun
izleyenler arasındaki kültürlendirme
(cultivation-kültürleme) (3), “ortak dünya gö-
rüşü”, “ortak rollerin ve ortak değerlerin öğre-
timi” tanımlamalarıyla çerçevelenen etki farklı-
laşmasıdır. Kültürlendirme yaklaşımıyla daha
sonraları yürütülen araştırmalar “sosyal gerçek-
liğin” algılanmasında televizyonunun etkisine
odaklanmış, önemli kanıtlar ortaya koymuştur
(Severin ve Tankard 1994: 436-439).
Son yıllarda, Türk televizyonlarının içeriğinde-
ki dönüşümde en dikkat çekici gelişmelerden
birisi, farklı toplumsal sınıf ve kesimlere hitap
eden, değişik söylem ve argümanlarla yapılan-
dırılan dizi filmler ve izlenme düzeyleridir. Bu
popüler dizi filmlerden birisi de Kurtlar Vadi-
si’dir. Türkiye’de ilk defa bir yerli yapım tele-
vizyon dizisi bu kadar çok gündem olmuş (4)
ve tartışma yaratmıştır. Dizi karakterlerinin
rolleri gereği ölümü sonucu gazetelere taziye
ilanı verilmiş, dizinin adını taşıyan futbol ta-
kımları kurulmuştur (5).
Dizinin toplumsal davranışlar üzerindeki bu
yansımalarının yanı sıra, çeşitli şiddet ve suç
olaylarında diziden bazı imgelerin gözlenmesi,
diziyle toplum arasında yaşanan sürecin ince-
lenmesini önemli kılan faktörlerdendir. Özelik-
le, Kurtlar Vadisi gibi ‘derin’ devlet, mafya,
kanun/kanunsuzluk, aşk, vatan sevgisi, güç ve
sadakat gibi netameli argümanlarla iktidar
ilişkilerine atıfta bulunan bir senaryonun izle-
yici tarafından nasıl anlamlandırıldığı, birçok
açıdan gündemdeki olaylara toplumsal bakış
açısının nasıl şekillendiğini de gösterecektir.
Çünkü Ryan ve Kellner’in (1997: 409) vurgu-
ladığı gibi, izleme eylemiyle oluşan idrak top-
lumsal figürleri sinema biçimlerine dönüştüren
bir çeşit retorik üretim sürecidir. Bu bakımdan,
gerçek veya kurgusal bir hikâyeye dayanan
senaryonun izleyici tarafından değerlendirilme-
si “sahne” ve “sokak” arasındaki toplumsal
ilişkiyi (6) ortaya koyacaktır.
Konuya ilişkin şimdiye kadar yapılan yorum,
tespit ya da tartışmaların büyük bölümü “içe-
rik” üzerine odaklandığından izleyicinin süreç-
teki rolü ihmal edilmiş ya da mecazi olarak
tartışılmıştır. Oysa bir televizyon içeriği olarak
dizi film gibi yayınlar, bireylerin sosyal ilgile-
rine ve izleyicilerin kendi bireysel farklılıkları-
na göre anlamlandırılır (Çelik 2002: 181).
Ayrıca, izleyicinin sadece gösterileni algıla-
makla kalmayıp içerikte yer alan hikâyeye de
katılıyor olması (Çelik 2002: 176-177) ve izle-
yicinin yok sayılmaması bakımından diziye
ilişkin algılar, kanaatler ve tutumların da ince-
lenmesi gereklidir.
Çalışma bu bakımdan, Kurtlar Vadisi’nin içe-
riği, söylemi, konumu, ideolojisi, profesyonel
pratiği ya da benzeri karakteristikleri üzerine
değil, bir izleyici araştırması olarak izleyici
algılamaları ve değerlendirmelerini konu edin-
mektedir.
Araştırma Gazi, İstanbul, Selçuk, Erciyes üni-
versitelerinin İletişim Fakültelerinde eğitim ve
öğretimini sürdüren öğrencileri evrenindeki


Selçuk İletişim, 5, 3, 2008
32
802 öğrencinin katılımı sonucu ortaya çıkan
örneklemle gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya
katılanlara değişik soru kategorilerinde 69
sorudan oluşan bir anket formu uygulanmış,
öğrencilerin sosyo-demografik özellikleri ya-
nında Kurtlar Vadisi hakkındaki kanaatleri,
izleme alışkanlıkları, diziyi izleme/izlememe
sebepleri, diziye ilişkin bilgi düzeyleri sorgu-
lanmıştır.
1. KAMUSAL SÖYLEM VE MEDYATİK
GERÇEKLİK
Kamusal söylemi, sosyo-politik ya da pratik
sorunların çözümüne ilişkin olarak bireylerin
üzerinde konsensüs sağlayabilecekleri ortamı
ifade eden kamusal alanda (Mutlu 1995: 196)
dile getirilen ‘konuşma’ olarak yorumlamak
mümkündür. Ancak, Habermas’ın “kamusal
organlar” arasında saydığı medya unsurlarında
(1997: 59) yaşanan yapısal dönüşüm kamusal-
lığın yapısında da dönüşüme sebep olmuş
(1997: 31) kamusallık medya odaklı hale gel-
miştir (1997: 308). Bir diğer ifadeyle, medya
tarafından sunulan dünya (gerçeklik) tasavvuru
görünüşte kamusaldır, bireylerin bu kamusallı-
ğı algılamaları ise bir yanılsamanın ürünüdür
(1997: 295).
Postman bu süreci kamusal söylemin yok oluşu
ya da bir gösteri sanatına dönüşmesi olarak
tanımlayarak (1994: 15) medya-metaforundaki
değişimin sonucunda kamusal söylemlerin
giderek içinin boşaldığını savunmaktadır
(1994: 25).
Kamusal söylemlerin “içinin boşalması” ya da
anlamını yitirmesinden başka, yaşanan önemli
bir dönüşüm de söylemlerinin gerçekliğini
yitirmesi ya da kamusal gerçeklik algılamasına
dönüşümüdür. Bir başka deyişle (Debord 1996:
13) doğrudan yaşanan her şeyin yerini temsile
bıraktığı, ya da gerçeğin yerine imajın konul-
duğu (Baudrillard 1998a:14) bir dünya yaratıl-
mıştır.
Bu tartışmalar bir anlamda gerçeğin ya da
gerçeklik algılamasının dönüşümüdür. Gerçek-
lik “insanın kendi icat ettiği iletişim teknikleri
hakkında” ve ancak bu teknikleri kullanarak
kendisiyle “konuşmasının” bir ürünüdür
(Postman 1994: 34).
Televizyonda, “Görüntü, sözcüklere yer bırak-
mayan, göründüğü gibi algılanan bir gerçeklik-
tir” (Sartori 2004: 24). Belirli bir otoritesi ve
gücü bulunan her sosyal kurumun bir gerçeklik
(hakikat) üreticisi olması (Forrester 1999: 15)
gibi televizyon da gerçekliği yansıtmaktan öte
üreten bir kurum olarak görülmektedir.
Medya gerçekliklerin sadece bir imgesini sun-
maktadır. Ancak imge ile göndergesi arasında-
ki ilişkiyi bozarak, imgeyi göndergeden ve
olduğundan daha önemli hale getirmektedir.
Dolayısıyla, medya gerçekliği üretilmiş, kurgu-
lanmış, şekillendirilmiş, görselleştirilmiş ve
yapay bir gerçekliktir (Çebi 1998: 180).
Bütün bu tartışmalara karşın medya ve özellik-
le televizyonun sosyal hayatta nasıl bu kadar
önemli bir merkezi konuma yerleşebildiği
sorusunu akla getirmektedir. Bu sorunun en
felsefi cevabı; Rorty’nin (1995: 131) günümüz
toplumlarının; akla yatkın, somut, iyimser
senaryolar üzerinden ayakta durmak amacıyla,
“toplumsal umudu” korumak üzere “sosyal
gerçekliği”in iyileştirilmesine dair “öyküler”
anlatabilmeye yetenekli olduğu ve bu öykülerin
gerçekliğine inanmaya ihtiyaç duyduğu şeklin-
deki yorumunda bulunabilir.
2. KÜLTÜRLENDİRME VE MEVCUT
ARAŞTIRMALAR
Kültürlendirme araştırmaları, özellikle televiz-
yon içeriklerinin az veya çok izlenme davranışı
bakımından dünyadaki “sosyal gerçeklik” algı-
lamasını nasıl farklılaştırdığı sorusu üzerine
yoğunlaşmaktadır (McQuail 1998: 365).
Ülkemizde konuyu bu yaklaşımla ele alan bazı
çalışmalar farklı sonuçları ortaya koymuştur.
En çok zaman ayrılan kitle iletişim aracı olan
televizyondaki ana haber bültenlerinde şiddet
içeriğinin, Ankara Çevik Kuvvet Şube Müdür-
lüğü’nde çalışan 136 polisten oluşan örnek-
lemdeki etkileri üzerine yapılan araştırmada
kültürlendirme bulgularına ulaşılamamıştır.
Televizyon ana haber bültenlerinde resmedilen
dünya ile polislerin kişisel dünyalarını tanımla-
yan değer yargılarının örtüşmediği sonucuna
varılmıştır (Özer 2005: 15-16).
Bir başka araştırmada ise televizyon içeriğinin
mesajı ile Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi
öğrencilerinin algılamaları karşılaştırılmıştır.
Özellikle şiddet açısından test edilen 12 yargı-


Yüklə 2,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   120




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə