Türk diLİ tariHİ Başlangıcından Yirminci Yüzyıla



Yüklə 4,22 Mb.
səhifə50/181
tarix13.10.2023
ölçüsü4,22 Mb.
#127472
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   181
0260-Turk Dili Tarihi-Bashlangicinda Yirminci Yuzyila(Ahmet B. Ercilasun)

2.3. KÖKTÜRK YAZISI
Köktürk alfabesi 38 harften oluşur. Bunlardan 4'ü ünlü, 31'i ünsüz, 3'ü çift ünsüz sesler için kullanılır.
Ünlüler için kullanılan harfler ikişer ünlüyü gösterir:


TÜRK DİLİ TARİHİ
167


Ünsüzler için kullanılan 31 harften 4'ü çoğunlukla ünlü-ünsüz veya ün-süz-ünlü değerindedir:








Çift ünsüz için kullanılan üç harf ise şunlardır:

168 Ahmet B. ERCİLASUN
(palatal) olmak üzere ayıran; bu sayede kalın ve ince ünlü karışıklığını orta­dan kaldıran bir sistemin o ile u'yu ve ö ile ü'yü birbirinden ayırmaması şaşırtıcıdır. Bu durum, tıpkı bugünkü Tatar ve Başkurt Türkçelerinde olduğu gibi Köktürkçede de o ile u, ve ö ile ü arasındaki fonetik farkın (telâffuz farkının) hissedilemeyecek kadar az olmasıyla açıklanabilir (Ercilasun ?).
Köktürk harfleri çoğunlukla dikey ve çapraz (verev) çizgilerden oluşur. Kavisli çizgiler düz çizgilerden daha az kullanılmıştır. Yatay çizgi ise yok denecek kadar azdır. Harflerin bu karakterleri, sert cisimler üzerine kazıya­rak yazma tekniğinin tabiî bir sonucudur.
2.3.1. Köktürk Alfabesinin Kökeni
Köktürk alfabesinin kökeni konusunda bilim adamları arasında ittifak yoktur. Metinlerin bulunuşundan bugüne dek çeşitli görüşler ileri sürülmüş; fakat bu görüşlerin herhangi birinde ortaklık sağlanamamıştır. Alfabenin kökeniyle ilgili görüşleri aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür.

  1. Özellikle ilk gezgin ve bilginler Köktürk alfabesinin, Karya, Likya,
    Hitit vb. Anadolu yazılarından çıktığını düşünmüşlerdir: Tihsen (1786), Otto
    Donner (1896). Küçük Asya veya eski Samî: Altay Amanjolov (1976, 1978).

  2. Eski bir görüş de Köktürk harflerini İskandinav runlarma dayandırır:
    A. Heikel(1892).




  1. Ya Pehlevî, Soğdak gibi İran yazıları aracılığıyla ya da doğrudan
    doğruya Aramî kökenli olduğunu kabul edenler: Vilhelm Thomsen (1896),
    H. Pedersen (1962), Kari Menges (1969), A. Rona-Tas (1987).

  2. Harflerin eski Türk damgalarından çıktığını kabul edenler: N. N.
    Aristov (1896), N. G. Mallitskiy (1897-1898).

  3. Köktürk harfleri Aramî asıllıdır; fakat Türk damgaları şekline sokula­
    rak millîleştirilmiştir diyenler: N. D. Sokolov (1904).

  4. İskandinav Run yazısından da etkilenmiş Aramî köken kabul edenler:
    W. Radloff(1908).

  5. Türk dinî ayinlerine ait şekil ve sembolleri Köktürk alfabesinin köke­
    ni kabul edenler: Savenkov (1910).

  6. Soğdak yazısını köken olarak kabul edenler: R. Gauthiot (1911), Fr.
    Altheim (1949), S. G. Klyaştorniy (1958), V. A. Livşiç (1978).




  1. Harflerin Türk damgalarından çıktığını; fakat Aramî, Soğdak ve
    Pehlevî yazılarından da etkilendiğini ileri sürenler: E. D. Polivanov (1925).

  2. Pehlevî kökeni kabul edenler: H. Jensen (1925).

TÜRK DİLİ TARİHİ 169
11. Part-Pehlevî kökeni kabul edenler: J. G. Fevrier (1948).
12. Soğdak-Grek kökeni kabul edenler: G. Clauson (1970), I. Vasary
(1995). (Caferoğlu 1958: 113-116; Kafesoğlu 1996: 323; Guzev -
Klyaştornıy 1995:29).
13. Türkler tarafından icat edilmiştir; ideogramlardan çıkmıştır: Hüse­
yin Namık Orkun: (1936, 1938), Ahmet Cevat Emre (1938), Ahmet
Caferoğlu (1958), A. Mahmutov (1969) (Orkun 1936: 16, 1938: 22'
Caferoğlu 1958: 116-118; Guzev-Klyaştornıy 1995: 30).
14. Köktürk harflerinin kökeni alfabetik değildir; hecelere dayanır; o
hâlde alfabetik sistemli Aramî yazısından gelemez. Hece sistemli daha eski
bir Samî alfabeden veya bilinmeyen bir alfabeden çıkmış olmalıdır: O
Pritsak (1980), İ. L. Kızlasov (1994). (Kızlasov 1994: 322- Guzev-
Klyaştornıy 1995:29).
15. Taklit yoluyla Türk icadı: V. G. Guzev - S. G. Klyaştornıy 1995
2001). . '
Yukarıdaki görüşler arasında en yaygın olanı Köktürk alfabesini Pehlevî, Soğdak, Part gibi İranî bir alfabeye ve onlar kanalıyla Aramî alfabe­sine bağlamak yahut doğrudan doğruya daha eski bir Samî yazısına dayan­dırmaktır. Eski Anadolu ve İskandinav Runik alfabesiyle ilgili görüşler tutu­namamıştır. Köktürk harfleri şekilce İskandinav Runlarına çok benzedikleri hâlde, hatta batı literatüründe bu benzerlikten dolayı runik alfabe diye adlan-dırıldığı hâlde, benzer biçimdeki harflerin farklı seslere karşılık olması dola­yısıyla, kurulan irtibat kabul görmemiştir.








TÜRK DİLİ TARİHİ 5. : Bu işaret de bir çadır resmidir. Çadır Eski Türkçede eb (bugünkü ev) kelimesiyle ifade ediliyordu. Söz konusu harf de ince b ve eb seslerini vermektedir (Caferoğlu 1958: 116-123).
Ahmet Caferoğlu ve ondan öncekilerin ya (yay-ay), ok, eb (ev) kav­ramlarını gösteren harflerle ilgili görüşleri genellikle kabul görmektedir Ancak Thomsen'in de ileri sürdüğü (Thomsen 2002: 77) Yenisey yazıtları­nın eskiliği görüşü bugün pek de kabul görmemektedir. Bu yazıtlardaki harflerle ilgili varyantların çokluğuna karşılık Köktürk harflerinde görülen istikrar, bengü taşların devlet eliyle, özenli bir şekilde meydana getirilmesine bağlıdır. Yenisey yazıtları çoğunlukla 8-10. yüzyıllardan kalmadır.
Köktürk harflerini yabancı kökene bağlayanlar bir noktayı unutmakta­dırlar. Thomsen'in de belirttiği gibi "birçok ünsüzün aynı sesi veren ikizinin bulunmasına karşılık, işaretlerden çok azı (üçü) ünsüz birleşimlerine aittir. Bilebildiğimiz ve aşağı yukarı aynı dönemde olduğunu söyleyebileceğimiz komşu alfabelerde, bu niteliklerden hiçbirini göremiyoruz" (Thomsen 2002-75). Bunu biraz açalım. Köktürk alfabesi, köken olarak sözü geçen alfabe­lerden tamamen farklı bir sistem üzerine kurulmuştur. 20 harf ikizdir; 10'u kalın, 10'u ince ünsüzler için kullanılmaktadır. 4 harf ünlü-ünsüz değerinde, 3 harf ise çift ünsüz değerindedir. Diğer komşu alfabelerde görülmeyen bu sistem Köktürk alfabesini tamamen orijinal kılmaktadır. Aslında kalın ve ince ünsüzler için ayrılan 20 harfi de ab, eb, ad, ed... şeklinde ünlü-ünsüz değerinde kabul edebiliriz. Nitekim A. von Le Coq tarafından yayımlanan kâğıda yazılı Köktürk alfabesinde harflerin adları up, an, iç, ip, ag, it... şek­linde verildiği gibi (Sertkaya 1995: 285), Köktürk alfabesinden çıkmış olan Sekel yazısında da harflerin adları eb, ecs, ec' ed, ef... şeklindedir (Orkun 1940: 309). Harflerin eb, ok gibi anlamlı kelimelere karşılık olması, sistemin böyle bir temel (ideogram temeli) üzerine kurulduğunu ve fikri ifade eden bazı resimlerin stilize edilmiş dahi olsa Köktürkler çağında hâlâ seçilebildi-ğini göstermektedir.
Ahmet Caferoğlu'nun tag (dağ) olarak yorumladığı harfi daha çok at ile ilgili olmalıdır. Bunlardan başka er seslerini veren harfi "er"e, ag sesle­rini veren harfi "ağ"a (DLT'de ag: iki bacak arasındaki boşluk), 'ip sesleri­ni veren harfi "ip"e, ant seslerini veren harfi ant içilen kaba (ant içilir­ken kap içinde kan içme âdeti vardır) benzemektedir. Köktürk harfleri ara­sında bulunmayan; fakat Yenisey yazıtlarında geçen ve seslerini veren D harfi aş kabına; sadece Irk Bitig'de rastlanan ve ot seslerini veren harfi tepede biten "ot"a benzemektedir. İç seslerini veren harfi, biri diğerinin içine girmiş bir nesneyi andırmaktadır. Birkaç harfin de hareketle ilgili oldu­ğu sezilmektedir. Al seslerini veren harfi, "al!" diyen bir insanın hareketi-


































11. "Köktürk yazısını alfabe yazısı olarak yorumlama, Türkolojik
runolojiye büyük bir zarar vermiştir." nt, lt, nç, rt ünsüz çiftlerini ligatür (iki
harf işaretinin birleşmesinden oluşan harf) kabul etmek bu anlayışın bir so­
nucudur ve iki sebepten eleştirilebilir: 1) Ligatürün birleşimine katılan işa­
retlerin harf, yani fonem işareti olduğu aksiyom olarak peşinen kabul edil­
mektedir; oysa bu konu kanıtlanmış değildir; aksine örnekler yukarıdaki
maddelerde görüldüğü gibi çoktur. 2) Ünsüz çiftlerinin ilkinin akıcı (n, /, r)
ikincisinin patlayıcı {t, ç) olması, "eski Türkçenin morfonolojik yapısına pek
uygundur." Yani bu ünsüz çiftleriyle biten kelimeler bugünkü Türkçede
olduğu gibi Köktürkçede de vardı. Bu husus da onların ünlü-ünsüz-ünsüz
tipinde kelime veya heceleri temsil etmiş olması ihtimaline güç kazandırır.

  1. Köktürk yazısının hece kuruluşunu gösteren "bir dış kayrak vardır.
    O da 1905 yılında Toyok'ta (Turfan'da) keşfedilmiş A. v. Le Coq tarafından
    yayımlanmış olan ad, as, ık vb, tipindeki 19 Göktürk işaretinin ses değerleri­
    ni Mani harfleriyle aktaran el yazması parçasıdır."

  2. Köktürkçenin morfonolojik yapısı, bir "kelime-hece yazısı" oluşma­
    sına çok uygundur.

Köktürklerde bir hayli tek heceli kelime vardır. Yazının gelişimiyle uğ­raşan M. Dyakonov, J. Friedrich gibi bilginler tek heceli kelimelerin çoklu­ğunun hece yazısının doğuşunda önemli olduğunu vurgulamışlardır.
Köktürkçede ünsüz kümeleşmeleri {lt, nç...) sınırlı idi; ünlü kümeleşme­si ise hiç yoktur. Bu da Köktürkçenin "basit hece kuruluşuna sahip" olduğu­nu gösterir.
Köktürkçenin VK (ünlü-ünsüz), V (ünlü), VKK (ünlü-ünsüz-ünsüz) ti­pindeki heceleri, bu heceleri temsil eden grafemlerle tam tamına uyuşmakta­dır. Ancak Köktürkçede KV, KVK, KVKK tipinde heceler de vardır ve ya-
TÜRK DİLİ TARİHİ 175
zıyı yaratanların neden ilk üç hece tipini tercih ettiği sorusu ortada durmak­tadır.

  1. Yukarıdan beri sıralanan özelliklere göre Köktürk yazısı hem keli­
    me, hem hece, hem ses birimlerini eş zamanlı olarak bünyesinde bulunduran
    karmaşık bir yapıya sahiptir. Friedrich, Gelb gibi yazı teorisyenlerine göre
    bu yapıdaki alfabeler; "daha gelişmiş güçlü yazılara sahip olan uygarlıkların
    şiddetli baskısı altında meydana gelir ve tabiî sistemlerin evrimine has evre­
    lerin hiçbirini atlamayarak gayet çabuk bir biçimde gelişir." Nitekim "19. ve
    2. yüzyılda Amerika, Afrika, Sibirya gibi çeşitli dünya mıntıkalarında taklidi
    yoldan meydana gelen yeni yazılar" aynı yapıdadır.

  2. Köktürklerin de 6 - 7. asırlarda taklidi yoldan "millî" bir yazı oluş­
    turmaları için yukarıdaki maddede belirtilen şart ve diğer ön şartlar vardı.
    Milâttan sonraki bin yılın ilk yarısında ve ortalarında Türklerin Çin ve Samî-
    İran medeniyetleriyle temasları artmıştı. Türklerin bazı temsilcileri "çoğun­
    lukla logografik Çin ve alfabetik Soğd yazı sistemlerini öğrenmişlerdi." Bü­-
    yük Türk devletlerinin iletişim ihtiyacı artmıştı ve nihayet "Köktrkler, görevi
    sınırlı olan resim veya runlara benzer ön yazı haberleşme vasıtalarını (resim
    işaretlerini, 'kesmeleri', tamgaları) kullanıyorlardı."

  3. "Yazı tarihi ve teorisi, yazıların geriye doğru değiştiğine tanık ol­
    mamıştır." Köktürk yazısı eğer Soğdak yazısından alınmış olsaydı onun da
    alfabetik olması gerekirdi ve geriye doğru gidiş olamayacağından tabiî ki
    Köktürk yazısındaki kelime ve heceye tekabül eden işaretleri açıklamak da
    imkânsız olurdu.

  4. Köktürk yazısının kökenini ararken yazının yapısına değil harflerin
    şekline bakmak aslında doğru olmamıştır. Ancak bu bakış da Türk işaretleri­
    nin, Soğdak harflerinden çok damga ve resimlere benzediğini gösterir ve
    "kendiliğinden doğma" fikrine hak kazandırır. Genel yazı teorisindeki "yeni
    bir yazı uydulurken mucidin, uygarlığın mevcut resim fonuna başvurduğu
    savma" da "uygun düşer."

  5. Sonuç olarak Köktürk yazısı; resim ve damgalan içine alan "yazı
    öncesi durumu, kelime, hece ve harf evrelerini kapsayan bütün kendiliğinden
    doğma yazı sistemlerine özgü doğal evrim yolunu" katetmiş ve "8. yüzyılın
    başında harf yazısına" dönüşmeye başlamıştır. Ancak anılan bütün evrim
    basamaklarını bünyesinde eş zamanlı olarak bulunduran karmaşık bir yapıya
    sahiptir. Bu nitelikler "bu yazının, gelişmiş yabancı medeniyetlerin yoğun
    şekilde hızlandırıcı tesiri koşulları altında taklit yoluyla yaratılan kendiliğin­
    den doğma (otokton) yazı sistemlerine mensup" olduğunu gösterir.

Guzev bu mükemmel teorisinin sonunda Köktürk alfabesini verirken o-nu alfabetik olarak sunma yerine, işaretlerin fonem değerleriyle birlikte ke-
176 Ahmet B. ERCİLASUN
lime ve hece değerlerini de göstererek sunmanın uygun olacağını belirtir ve kendisi böyle bir liste sunar (Guzev 2001: 209-220).
Bizce Guzev'in teorisinde eleştirilecek iki nokta vardır.

  1. Genel yazı teorisinin belirttiği, komşu uygarlıkların yoğun baskısı al­
    tında taklit yoluyla icat edilen karmaşık yazılar; "Amerika, Afrika, Sibirya"
    gibi bölgelerdeki ilkel toplumlara aittir ve bunların hiçbiri Hunlar,
    Köktürkler gibi imparatorluklara sahip olmamıştır. En az Hunlardan beri
    Çin'le temas hâlinde olan ve Çin imparatorlarına mektuplar gönderen Türk­
    lerin durumu Amerika, Afrika yerlilerinin durumundan farklıdır.

  2. Türkler milâttan sonraki ilk bin yılın birinci yansında dağınık, küçük
    ve sürekli olmayan devletçikler hâlinde yaşadılar. Ancak 550'lerde bir yanı
    İran ve Bizans'a, bir yanı Çin'e dayanan büyük bir imparatorluk hâline gel­
    diler. Yazının icadını 550'den sonraki kısa zamana dayandırmak ise,
    Köktürk yazısının Tuna boylarına ve özellikle oradaki Bulgar Türklerine dek
    uzanan yayılışını açıklamaya yetmez. Türklerin milâttan önceki 2. yüzyıl
    başlarında da (Motun çağında) büyük bir imparatorluk kurduklarını ve İran
    sınırlarına dek ulaştıklarını biliyoruz.


Bizce Guzev'in çözümünü sonraya bıraktığı, KV, KVK, KVKK yapı­sındaki hecelerin değil neden VK, V, VKK yapısındaki hecelerin tercih edil­diği sorusunun cevabı verilebilir. Türkçede KV yapısında kelime yok dene­cek kadar azdır; yazı kelimelerden çıktığına göre ilk Türkçede kelime olarak bol örneği bulunan diğer yapılara (VK, V, VKK) başvurulması gayet tabiî­dir. KVK, KVKK yapısındaki kelimeler ise çoğunlukla türemiştir. İlk işa­retlerin türemiş kelimelerder çok kök kelimelere dayanması da tabiîdir.

Yüklə 4,22 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   181




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə