Yalancı Şairin Gözüyle Yalana Bakış
TAED
51* 161
(“Belki bir gün sana merhamet ederim” diye bir yalan ile bari benim gönlümü eğle.)
Burada da şair, yalan bir vaatle aldanmayı, oyalanmayı tercih ettiğini belirterek kendine yalan
söylemektedir.
„Ömrüm oldukça güzel sevmeyeyin dirdüm lîk
N‟ideyin bu dil-i şeydâ beni yalan itdi
(Ömrüm oldukça güzel sevmeyeceğim, derdim. Lakin bu çılgın gönül beni yalan
çıkardı, ne yapayım!)
Burada da âşık, kendine verdiği sözü tutamama çaresizliği içindedir.
Ne çâre var ki firâkuñla eglenemem bir dem
Ne tâli‟im meded eyler visâle fırsat olur (Nef‟î, s. 165, G. 32).
(Talihim yardım etmez; sana kavuşmaya fırsat olmaz ama ne çare! Ayrılığınla bir süre
oyalanmaktan başka çarem yok.)
Cânlar virürdi ölmege Yahyâ kuluñ şehâ
Eglence kılmayaydı visâlüñ hayâlini (T. Yahya, s. 280, G. 74).
(Ey Şah, Yahya kulun sana kavuşma hayaliyle oyalanmasaydı, ölmek için can atardı.)
6.
Ailelere Söylenen Yalan:
Doğruyu söylemenin sorunlara yol açacağı durumlarda, yalana muhatap olan kitle
genellikle ailelerdir. Aileler koruyucu, kısıtlayıcı, yargılayıcı, yasaklayıcı, cezalandırıcı
müeyyide uygulayabildikleri için, kendisinden gerçeğin gizlendiği kesimdir. Aldatan koca eşine
yalan söyler. Sevgilisiyle buluşmaya giden genç, ailesine yalan söyler.
Anabacı Hikâyesi‟nde Bursalı tüccar Abdurrauf, ticaret için gittiği Şiraz‟da bir kadınla
karşılaşır ve tüm servetini harcar. Dönüşte haramiler tarafından soyulduğunu ifade edip
(Kavruk, 1998, s. 86) ailesine yalan söyler.
İzn alup cum'a namazına deyü mâderden
Bir gün ugurlıyalum çerh-i sitem-perverden
Dolaşup iskeleye doğru nihân yollardan
Gidelüm serv-i revânım yürü Sa‟d-âbâda (Nedîm, s. 195, mu. 40-IV).
(Servi boylum, Cuma namazına gidiyoruz diye annelerimizden izin alalım. İskeleye
doğru gizli yollardan geçerek yürü, Sa‟d-âbad‟a gidelim ve zalim felekten bir gün çalalım.)
162
* TAED
51
Saadet KARAKÖSE
Sarı çizme giyelim/bizim dama girelim
Anan buben duyarsa/tay boşanmış diyelim (www.turkudostlari.com).
Özay Gönlüm‟ün Denizli-Acıpayam yöresinden derlediği bu türküde de aileye
söylenecek yalan önceden planlanmaktadır.
7.
Beyaz Yalan:
Beyaz yalan, günümüzde kullanılan bir terimdir. Ancak geçmişte örnekleri hayli vardır.
Bugün beyaz yalan adını verdiğimiz yalan türü, muhataba teselli vermek veya ondan bir gerçeği
gizlemek için söylenen zararsız saydığımız yalan türüdür. Sözlükteki tanımı şöyledir:
“Söylenmesi dince haram olmayan yalan. Kimseyi incitmeyen hatta barıştırıcı özellik taşıyan
yalanlardır. Kimsenin hayatını etkilemeyen ciddi olmayan konularda söylenen karşı tarafın
moralini düzeltmek amacıyla söylenen yalanlardır” (www.itusozluk.com).
Muvâfıkdur yine elbet mizâca şîve-i hikmet
Tabîbüñ olsa da kizbi marîzüñ sıhhatin söyler / Ragıb (Şentürk, 2011, s. 542).
(Elbette hikmetin üslubu kişinin mizacına uygundur. Doktor, yalan da olsa hastanın
sağlıklı olduğunu söyler.)
Bir kerre mübtelâlaruma rahm idem diseñ
Dünyâda sevdügüm n'ola yalan dükenmedi (Mihrî Hatun, s. 114, G. 199).
(Sevdiğim, “âşıklarıma bir kerecik merhamet edeyim” desen ne olur! Dünyada yalan
tükenmedi ya!) Burada da şair, avunmak için yalan da olsa bir vaat duymak istiyor. Gerçeği
bildiği halde bir beyaz yalan duymak istiyor.
Sen bî-vefâyi terk-i cefâ itdi didiler
Gerçekler işidüp didi şallâh yalan ola (Necatî, s. 158, G. 21).
(Sen vefasızın âşıklara eziyet etmekten vaz geçtiğini söylediler. Gerçek âşıklar bunu
işitince “inşallah yalandır” dediler.)
Sana yârun selâm itdi diyü bir hôş yalan ile
Sevabın kasdidenler eglesün gönlümi bir pare (T.Yahya, s. 158, G. 373).
(“Sana yârin salam söyledi” diye hoş bir yalan ile doğru söylediğini öne sürenler bir
süre gönlümü eğlesinler.)
Yalancı Şairin Gözüyle Yalana Bakış
TAED
51* 163
III.
Tarihî Olaylarda Yalan:
15 ve 16 Mart 2003 tarihli Radikal gazetesinde P. Mağden‟in bir yazısı, bütün bir
toplumun yapısal gözeneklerine sinmiş bir davranış biçimi olarak 'yalan kültürü' ne dikkat
çekmektedir. Ona göre toplumsal yalanlar barbarlıkları gizlemek için ortaya atılan toplumsal bir
tavırdır: “Burada, „yalan‟ toplumun bütünü tarafından onaylanmış, anlaşmalı bir sembolizm
olarak ortaya çıkar. Bu bakımdan, toplumsal yalan kültürü, özünde, eski insanın barbarlıktan
kurtulurken başvurduğu kurnazlıkların toplamıdır da denilebilir. Toplumların yalancılık kültürü,
en eski haliyle, insanın zorunlu ödevi olarak kavranan barbarlığı ve cinayeti yapmaması
eğilimini teşvik unsuru olarak ortaya çıkmış gibidir. Savaşçı-avcı kabilelerde yalancılığın
sistematik eğitimle teşvik ediliyor ve hoş karşılanıyor olması, insanın uygarlaşma arzusu olarak
toplumsal yalancılığı organize etmesi biçiminde şekillenmekteydi.” Tarihi olaylarda yalan
münferit vakalardan ibaret gibi görünse bile Magden toplumların yalanı yasalaştırmasından,
yalan üzerine kurulmuş kültürlerden ilginç örnekler verir. Örneğin “Roma‟nın Ogüst Sezar‟ı,
henüz yalnızca Gaius Julius iken, MÖ 81 ve 78 yılları arasında, kendisine rakip olarak Konsül-
danışman Dolabella ve Antion isimli iki yüksek görevliyi seçmiş ve onlara karşı iki büyük- ve
elbette gerçek dışı- suçlama getirmişti. Dinleyicilerden büyük hayranlık toplayan bu ünlü
suçlama konuşmalarıyla da Roma'da tanınmaya başlamıştı; Sezar olma yoluna burada yapmış
olduğu konuşmalardan sonra girmişti… Hammurabi döneminin yasa koyucusu, yalanı
kurumlaştırmakla uygarlık yolunda ilerlemiştir ve eğer yazılı yasa oluşturmak bir uygarlık
göstergesi ise, bu ilk kez, yalancılığın toplumsal hüviyet gösterdiği Mezopotamya topraklarında
ortaya çıkmıştır.” (www.toplumvetarih.blogcu.com). Toplumların tarihinde, uluslar arası
ilişkilerde yalan vakaları saymakla bitmez. Ancak biz burada edebiyatımıza yansıyan tarihî
olaylardaki yalanlardan birkaç örnek sunmakla yetineceğiz.
1.
Halk arasında anlatılan “Karaman‟ın koyunu, sonra çıkar oyunu” atasözünün
hikâyesi de bir yalana dayanmaktadır: Karamanoğlu, koynuna bir güvercin koyarak Osmanlı
beyinden barış talep eder. Göğsünü işaret ederek “Bu can bu tende oldukça Osmanlı‟yı kardeş
bilip kılıç çekmeyeceğime söz veriyorum” şeklinde söz verir. Çadırdan çıkar çıkmaz
koynundaki kuşu uçurur ve antlaşmanın sona erdiğine hükmeder (www.forumturka.net).
Bu hikâye gerçek olmasa da, Âşık Paşaoğlu Tarihi‟nde (Atsız, 1992, s. 64, s. 74-76, s.
99-101, s. 104, s. 108) birçok yerde geçen söz verip sözünde durmayan, çıkarları için yalan
söyleyen Karamanoğlu tipinin halk arasındaki imajı üzerine kurulmuştur. Karamanoğlu
Mehmed Bey, kendisine kaside sunan Nizâmî‟ye caize olarak gece birçok köyü bağışlar; sabah
Dostları ilə paylaş: |