Güle Güle Çocuklar



Yüklə 0,92 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə23/37
tarix18.06.2018
ölçüsü0,92 Mb.
#49571
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   37

66  B+  YAZ

lerinden…  Beşiktaş  çok  değişti.  Yurtdışındaki  yerlere  benzemeye  başla-

dı Beşiktaş. Etiler Akatla,Sanatçılar Parkı…Yerleri kamulaştırıp bu alanla-

rı yapması modern bir semtin doğmasına neden oldu. Bu yüzden Başkan 

yüzde 68’le geldi. Mezbelelikleri yıkıp insanlara bu alanları açması büyük 

başarıdır. Beşiktaş Türkiye’nin güzel yerlerinden biri oldu.



Sizin Beşiktaş’la ilişkiniz ne zaman başladı?

P.K: Ailem Rumelihisarlı. Ben Robert Koleji’nde okudum. Nisan Arnavutköy’de 

Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan’ın yalısında doğdu. Ondan evvel bir-

kaç sene Nişantaşı’nda oturduk. Ama Boğaz kenarında olması, çocuğun ra-

hat, gürültüden uzak olması, havasının güzelliği yüzünden...



Emirgan’daki evinize kavuşana kadar yedi ev değiştirdiği-

niz doğru mu?

K.G:  Rumelihisarı,  Nişantaşı,  Arnavutköy,  Kireçburnu,  burası  yedinci  evi-

miz. Tam idealimdeki ev değil aslında.



P.K:  Burayı  2001’de  mezbele  bir  haldeyken  aldık.  Kerem  hep  yenicidir, 

durmaz. Onun için hep yeni bir parça, yeni bir CD ortaya çıkıyor. Ama biz 

bu evi çok seviyoruz.

K.G:  Benim  hayalim,  Gökova  Körfezi’nde,  zeytinlikler  içinde    bir  taş    ev. 

Düşünüyorum. Nisan için şimdi müsait değil oralar. Nisan şimdi  Bodrum 

Maya Sitesi’ndeki evimizi seviyor. 

Evinizin dekorasyonunda nelere dikkat 

ettiniz?

K.G:  Hiçbir  şeyde  lükse  kaçmadık.  Şatafatı,  şaşaayı 

sevmiyoruz.  Minimal  yaşamak  daha  hoşuma  gidiyor 

benim. Ortalıkta gözükmeden. 

P.K:  Lüks,  şatafat  bize  de  çok  birşey  ifade  etmiyor. 

Anlıyorum, bazı insanlar bundan çok büyük zevk alı-

yorlar ama bizim için durum farklı..

Pınar Hanım NewYork’a yerleşmeniz işleri-

nizi olumsuz etkiler mi?

P.K: Gidip, burayı kapatmak gibi bir niyetimiz yok. Ağır-

lıklı orada olacağız sadece. Oradan Silikon Vadisi’ne 

geçmeyi düşünmüyorum. İşimden de memnunum. 10 

saatlik  yol  zaten.  Buradan  Ankara  kadar.  Evden  de 

çalışıyorum. Bir iki sene NewYork’taki hayatı yaşamak 

istiyoruz. 



“Milyon dolar verseler ticaret yapmam”

Caz Bar’ları kurarak işin ticari yanına da 

geçtiniz. Bu girişiminiz müzik tarihimizde 

de “ilk” olması açısından yer alacak, ama 

şimdi hayatınızı tamamiyle sanatınıza, al-

büm yapmaya adadığınızı görüyoruz…

K.G: Artık milyon dolarlar kazansam, ticaretle ilgili bir-

şey yapmam. Bundan sonra müziğimi geliştirip, dün-

ya platformlarında daha çok yer almak. Nisan’a da ile-

riki tarihlerde daha iyi bir koleksiyon miras bırakmak is-

tiyorum… 

Piyanist olmasaydınız ne olmak 

isterdiniz hayatta?.....

K.G: Çok düzgün ve dürüst bir tüccar olurdum. Benim 

genetik mirasım düzgünlük. Serbest çalışan. Ben emir 

almam.  Emir  vererek  de  kimseye  bir  şey  yaptırmam. 

Kimse bana istemediğim bir işi para vererek yaptıramaz. 



Existance-Varoluş albümünüzün kapağın-

da Nisan vardı. Bu da ona 

gelecekte hoş bir anı olarak kalacak…

K.G: Onun kapağında Nisan’ın çocukluk fotoğrafı vardı... Nisan’ın bu son 

albümde Diversion’da kapakta bir karikatürü var. Onu Nisan çizdi. 



Günde kaç saat çalışıyorsunuz? 

Ünlü olunca bu saatler arttı mı, azaldı mı?

K.G:  Benim  ünle,  popülerlikle  işim  yok.  Sorumluluklarım  her  geçen  gün 

daha da artıyor. Bu işin şakası yok. Çalışıyorum ben. Tatillerde gittiğim otel-

lerde  piyano  yoksa  gitmem  ben.  Piyanoya  dokunmalıyım.  Piyano  benim 

Pınar’dan  daha  eski  arkadaşım.  Piyano  önemli  bir  enstrüman.  O  tahtaya 

dokunmak lazım. Bu evde 2 tane var, bir tane de diğerinde. Ama bunlar 

konser  size’ları.  Steinway.  Severim.  Millet  Ferrari  alır,  benim  piyanolarım 

var. Her gün çalışırım. Günde 3-4 saat. Projem olsun, olmasın. Ama müzik 

çalışmak sadece çalmak demek değil. Müziği düşünmek de prova. Günde 

6-7 saat müzik etrafımdadır. 

“Müzik uzun yaşanmışlıkların hikâyesidir” diyorsunuz… 

Bundan sonraki yıllarda hayallerinizi neler kaplıyor? 

K.G:  Ben  hayalimi  onlara  transfer  ediyorum.  New-  York  Flarmoni  veya 

Boston  Flarmoni  ile  bir  proje  düşünüyorım.  İlk  iri  hayalim  bu.  St.  Peters-

burg Flarmoni benim eserlerimi çaldı. Gerçekleştirmem gereken şeyler var. 



John Fordham kitabında “caz”ı “Bir ayrık otu” olarak ta-

nımlıyordu. Öksüz büyüdü, sokakta yattı. Pek okul yüzü 

görmedi. Başlangıçta dili kırık, hatta ağzı bozuktu, soka-

ğın dilini konuşuyordu. Ama kısa zamanda yeryüzünün dili 

oldu… Sizi caza kitleyen bu özellikleri mi?

K.G:  77’de  dinledim,  etkilendim.  Kendi  kendime  keşfetmedim.  Heyecan 

duydum. Amerikalı müzisyenlerle Türkiye’de  öğrendim. Çalıştım da... Caz 

daha özgür, daha demokratiktir. Özgüveniniz varsa, daha da keyifli olaylar 

çıkar. Cambaz olunmamalı. Duruşumu bozmam. Aç kalsam bile. Allah mut-

laka başka bir kapıyı açar. Allah’a inancım büyük.

 

Türkiye’de “caz” yapmak nasıl bir şey? Toplum cazı algıla-



mada hangi aşamada?

K.G: Türkiye’de ne ekerseniz, onu biçersiniz. Caz, müzikal bir pandomim. 

Sihiri verirseniz alırlar. Caz biraz da sosyalist partidir. Oyu azdır ama kemik 

bir kitlesi vardır. Hiçbir zaman parlamentoya girmezler ama idealleri vardır. 

Siyasi ve politik duruşuyla Fazıl Say sık sık gündeme 

geliyor. Ardından bir tartışmadır gidiyor. Sizin duruşunuz 

ne bu konuda? Sanatçı duyarlılığı içinde toplumsal 

sorunlara reaksiyonunuzu nasıl dile getiriyorsunuz?

K.G: Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar. Fazıl yüzde doksan doğru...  

Heyecanlanıp  gaza  geliyor.  Kelimeleri  farklı.  Herkes  değişir,  gider.  Fazıl 

anılır. O, önemli bir değer. 

Benim sosyal demokrat tarafım var. Kapitalist orta yolcuyum. Milliyetçiyim, 

her şeyim ben. Babam da farklı bir mücadele örneği sergilemişti. Her şe-

yini  Eskişehir  Anadolu  Üniversitesi’ne  bağışladı.  Konservatuvara.  Orada 

Gündoğan  Görsev adına bir oda yaptılar. Sokaklarda protesto, örgütlen-

me bana göre değil. Benim cevabım müzikle olur.



Silikon Vadisi’nden teklif alacak kadar başarılı, uluslararası 

arenada ödül alan bir girişimcisiniz. Nasıl yetiştiniz?

P.K:  Eğitime  önem  veren  bir  aileden  geliyorum.  Robert’ten  sonra 

matematik-fen seçtim ve Amerika’ya gittim. Bilgisayar mühendisliğini seç-

tim.  Silikon  Vadisi’nde  yer  almamı  okul  birincisi  olmama  da  borçluyum. 

Kaliforniya’ya taşındım. Karşıma birkaç iyi fırsat çıktı. Paris’te bir araştırma 

merkezinde iş teklif ettiler. 24 yaşındayken şirket kurdum. Gidiş gelişlerden 

sonra Amerika’dan döndüm. Sonra Türk.Net’i kurdum. Ahmet Yürekli ile.



Evet sonra da Sabancı Grubu’na başarılı bir satış hikâyesi 

P.K: Evet öyle oldu. Sonra yeni bir teknoloji aradık. Oya Yürekli de var şimdi 

aramızda . Ahmet’in eşi. Üçümüz kurduk Phonoclick’i. 2002’den beri bir-

likteyiz. En hızlı büyüyen teknoloji firmasıyız Türkiye’de. Dünyada da 37.’ 

yiz. Bu hızlı gidiş bize iki ödül kazandırdı Türkiye ve dünyada. 



Phonoclick’in üretim alanı ne?

P.K:  Şu  anda  bireylere  ve  kurumlara  kendi  mobil  ürünlerimizi  pazarlıyo-

ruz. Finansta özellikle, birçok bankaya ürün, servis hizmetlerimiz var. Yeni 

ürünler için de araştırma yapıyoruz… Bilgi paylaşımı ve vizyon önemli. 

İş  hayatında  sizi  hep  ‘ilk’leri  ortaya  çıkarırken  gördük.  Bu 

nasıl bir sorumluluk yüklüyor size?

P.K: İlk olmak zor. Öncü olmanın getirdiği bir şey var. Anlaşılmanız da müm-

kün, anlaşılamamanız da. Yenilikçiyim ben. Hep bir arayışım var ve oluyor. 



Kadın Girişimciler Derneği’nin (KAGİDER) kurucuları 

arasındasınız. Hem girişimci hem kadın olmak Türkiye’de 

ne anlam ifade ediyor?

P.K: KAGİDER’in kurucusuyum. Örnek olmalıyız. Her alanda kadın olma-

nız zor. Girişimci ve profesyonel olmanın zorluğu var. Kadın girişimcilere rol 

modeli olmak, etkin kadın girişimci sayısını artırmak amacımız. Pozitif ay-

rımcılığa karşıydım, artık değilim.



Silikon Vadisi’nden teklif alan örnek girişimci

Nisan ve dostu

Kerem Görsev ve Pınar Kapralı’nın kızları Nisan’ın yaşı küçük ama 

o ne istediğini bilen bir kişiliğe sahip. Nisan sosyal duyarlılığı olan 

bir çocuk. Daha şimdiden “Baba Beni Okula Gönder” kampan-

yasını yürekten destekliyor. Kampanyanın adını kendisi değiştirdi.

Biz de ona müdahale etmedik. “Anne Beni Okula Gönder” oluyor 

da, “Baba Beni Okula Gönder” olmaz mı? Nisan eve gelene ka-

dar ailenin göz bebeği Dalmaçyalı köpekleri Bebop’mış. Şimdi bir 

arada kardeş gibiler. Bebop yaşlansa da Nisan’la oyun oynamak-

tan asla vazgeçmiyor.

B+  YAZ  

67

Pınar Kapralı



B+


Yüklə 0,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   37




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə