B+ YAZ
27
Ben, üniversitedeyken bir hesap yapmıştım. İnsan hayatının, özellikle üni-
versiteden mezun olduktan sonra büyük bölümü işte geçiyor. Benim için
insan hayatında mutlu olmak çok önemliydi. Çünkü hep çok tedirgindim, iş
hayatımdaki mutsuzluk mutlaka özel hayatıma geçer diye. Benim için şim-
di iş hayatım ve özel hayatım gibi bir ayırım yok artık. Bu o kadar güzel iç
içe geçmiş ki.
Sanat dünyası kıran kırana bir rekabetin olduğu bir alan. Ye-
tiştireceğiniz gençlere bu konuda ne öğütler vereceksiniz?
V.G: Ben hep hedef belirlemekten yanayım. Bir de çok iyi seçmek lazım.
Onun üzerinden gidilmeli. Hayatı çözümlemek, bir yola giderken onu bunu
ezerek gitmemen gerektiğini, kendinle yarışman gerektiğini bilmek önem-
li. Oyunculukta duygusal zekâ çok gerekli bir şey. Olmazsa olmazlardan.
Farkına varamayan bir oyuncu hiçbir şeyi yorumlayamaz. Ne karakteri, ne
verilen eseri, ne yönetmeni…
T.Ö: Aslında rekabet çok kötü olmayabilir. Bizim hem kendimizle, kendi
kariyerimizle ilgili, öğrencilere de aktarmak istediğimiz; kendini kendin üze-
rinden değerlendir önce. Senin derdin kendinle olmalı.
V.G: Aksi, zaman kaybına neden olur. Karşındakine saygı göster ve kendi-
ni de sev bu arada. Kendine güven, kendine güvenmezsen, hedefe gide-
mezsin. Birinci koşul bu zaten.
A.G: Sanatçının egosu şişiktir. Ama bunun esiri olmamalı. Ben meselâ, eşim
de katılacaktır, kolay kolay ‘ben’ demem. Sanatçı, egosunu kontrol ede-
bilmeli. Ego sanatın becerisinin, sanatçının önüne geçerse, o zaman ciddi
sorunlar ortaya çıkar. Ben bugüne kadar eğer bir şeyler öğrendiysem us-
talarım dediğim oyunculardan, egosunu kontrol edebilen oyunculardan bir
şeyler öğrenmişimdir. Ego önde oldu mu, öğrenemiyorsunuz, öğretemi-
yorsunuz da. Vahide’nin dediğine büyük bir parantez açarsak, en başa
bunları yazmak lazım. İstediğin kadar yetenekli ol, sanatsal becerilerin had
safhada olsun, insani olarak gerideysen, çok ciddi eleştiriler almalısın diye
düşünüyorum.
Okul birincisi: Vahide
Nasıl bir ortamdan beslendi sanatçılığınız?
V.G: Ben oyuncu olmak istediğimi söylediğim zaman, bana karşı gelme-
diler. Ben başka bir üniversite okudum çünkü. Babam çok sanatsever-
di. Sinema seven bir adamdı. Takma adı sinemacıydı; Tarkan’dı. O zaman
Türk filmleri çok popülerdi. Ama yabancı filmlere de çok giderdi babam.
Kamyon şoförüydü. İlçelerden şehre, şehirden ilçelere buğday taşıyan bir
kamyon şoförüydü. İki yıl önce kaybettim. Hem dünya sinemasına, hem
de Türk sinemasına çok hakimdi. Öyle bir babanın, öyle bir annenin, yani
sanata yatkın bir ailenin içinde büyüdüğüm ve engellenmediğim için bes-
lenme noktam orasıdır zaten. Sonrasında ben çok iyi bir okulda okudum,
9 Eylül’de. 4 yıl boyunca iyi dönemler geçirdiğim bir okul. Birincilikle me-
zun oldum. Öğretmenlerim çok iyiydi. Bölüm Başkanımız Prof. Dr. Özde-
mir Nutku şöyle derdi bize: ‘Biz her öğrenciye eşit davranırız. Ama bazıla-
rı daha iyi alırlar.’ Bu, almayla ilgili. En beslendiğim ikinci nokta oydu. Çok
iyi döneminde okudum, çok iyi hocalardan ders aldım. Sonra eşim ve kı-
zımdan çok beslenirim. Eşim benim önderimdir. Onlar benim için her za-
man önceliklidir.
Okulu bitirmeden evlendiğinizi duydum…
V.G: Üç ay içinde evlendik. Altan fiziğiyle, karizmasıyla, oyunculuk yetene-
ğiyle aklımdaydı zaten
A.G: AST’ta tanıştık. Ben oyuncuydum. Ailem İzmir’deydi. Bir ara ben
AST’a ara verip İzmir’e döndüm, sonra tekrar Ankara ve AST. Demek ki;
dönüş sebebim Vahide ile tanışıp evlenmekmiş.
V.G: Bir beslenme noktam daha oluştu yıllar içerisinde; AST. Çok şey öğ-
rendim. AST’ta kadın oyuncu olmak çok zor. Çünkü erkek egemen orası.
A.G: Daha çok politik oyunlar oynanıyor ve maalesef erkek ağırlıklı. Acı
gerçek, aslında bütün tiyatro oyunları erkek ağırlıklı. Ama kadınlar daha ye-
tenekli.
V.G: AST’ta kalan kadın oyuncu yok. Hepsi geliyorlar, sonra da gidiyorlar.
Tek direnen, Altan’ın da orada olmasından kaynaklanan bendim ve benim
hayatımın çok önemli bir dönemidir o. Düşünüyorum da belki de AST’ta
beslendiğim o dönem beni İstanbul’a hazırlamış. Orada ben egolar ne ka-
dar şişik de olsa, egolara teslim olunmaması gerektiğini öğrendim. Çok
önemli insanlarla sahneye çıktım. Altan Erkekli gibi, Altan Gördüm gibi,
Erol Demiröz, Cezmi Baskın, Rutkay Aziz… Yani geçmişi çok saygın bir ti-
yatronun üyesiydim ve o sorumluluk, egoları biraz zaten indirtiyor insana.
A.G: Bizim eğitimcilik maceramız aslında orada başladı. Ben AST’ın gele-
neksel kurslarına gidip okulda, öyle oyuncu oldum.
Neden siyaseti değil de sanatı seçtiniz? Siyasal Bilgiler
Fakültesi’ne gidiyordunuz…
A.G: Benim de aslında birçok sanatçı arkadaşım gibi ilginç bir durumum
oldu. Siyasal Bilgiler’i son sınıfta bıraktım. Ama geçen hafta gittim, orada bir
ödül verdiler bana’ 78 girişliyim ben. Kendimi oralı hissediyorum. Ben, orta-
okulda okuduğum birkaç romandan çok etkilendim.Yaşar Kemal kitapların-
dan yola çıkıp ‘kaymakam’ olmaya karar verdim. Onun için de siyasal dedim.
Sonra lisede, İzmir Karşıyaka Erkek Lisesi’nde tiyatroya başladım.
Karşıyakalı Vahide Hanım’la da çok yakınmışsınız.
O yıllarda tanışıyor muydunuz?
A.G: Vahide ile çok yakınmışız meğer. Yürüme mesafesi ile on dakika.
Ama birbirimizi hiç görmedik o dönem, 91’de karşılaştık.
V.G: Ben Altan’ın erkek kardeşiyle ortaokulda aynı sınıfta okumuşum.
Aytaç, çok sevdiğim de bir arkadaşımdı.
A.G: O sırada 9 Eylül Üniversitesi yeni açılmıştı. Lisedeki öğretmenlerim ti-
yatroya gitmemi istediler. Rahmetli babam; ‘aç kalırsın’ dedi, ‘git, okulunu
oku. Siyasal’ı kazanacağımı hiç tahmin de etmiyorlardı. Çünkü lisede kötü
bir öğrenciydim ben, ama okulun Kültür-Edebiyat kolu başkanıydım. Okul-
da bilinen, tanınan bir öğrenciyim ama liseyi beş senede bitirdim. Ama o yıl-
lar da boşa geçmedi. Tiyatro konusunda bir şeyler okuduk, çalıştık diye dü-
şünüyorum. Sonra inanılmayacak bir şekilde Siyasal’ı kazandım. İkinci sı-
nıfta AST’ın kurslarına başladım, 79’dan 2009’a 30 yıl.
Tolga Örnek