15
Senden sana feryad ediyor kalb-i hazinim
Sen duymaz isen kim duyacak varmı yakinim
Sensin bana benlik veren hem can u beden sen
Bende sen olan sensin, ana kalble eminim
Ey her görünen şeyde, gören sen, görünen sen
Ben senle yine, sendeki evsaf-ı mübinim
Nisbet de, izafet de, iradet de senindir
Esmâ-i şerifinle celi sırda kemînim
Eşkâl ü surver, harf u kelâm, savt u tabiat
Hep cümlesi sen, ben ne mekânım, ne mekinim
Ey evveli yok, âhiri yok bâtın u zâhir
Bî rûh u beden mü’tesim-i habl-i metinim
Mademki bu varlıkda ne var cümlesi sensin
Yok kimsede takat diye ne cin ü ne iyn’im
Esmâ vü sıfatın dürür esrar-ı avâlim
Ben unsura geldimse de ne âb u ne tîynim
Ey varlığına varlığı ihşad eden Allah
Sensiz bana ben, ben dediğim anda mühinim
Sensin beni ihya edip âdım diyen insan
Ben benliğe düşdükde ne ânım ne de înîm
Sensin duyuran kullara noksanı KEMÂLÎ
Ben âbd-i abîdim, ebedî serbezeminim
16
Ben neyim bir pir elinde nây’e benzer âlem
Bî-tasarruf bî-dilem, âh u figandır âdetim
Âyet-i “İnnî enallah”dan haber sorsan eğer
Aç gözün ibretle bâk mefhum-i ayn-ı âyetim
Âdemin aslı türab ise, türabın aslı ne
Yâ bu mevcudun nedir ma’nası gark-ı hayretim
Ben beni saldım firak-ı nâre, kıldım nûru nâr
Benliğimdir mâni-i tevhid-i vahdaniyetim
Çün selât-ı daime niyyet edip el bağladım
Kâ’be-yi maksuda seddoldu bu cism ü sûretim
Soyunup benlik libasın giyeli takva donun
Her nefeste “nefy ü isbat”dır hakiki taatim
Sırr-ı “mâ-evhâ”yı bilmek abd-i mahz olmaktadır
Abd-i mahzolmak bu yolda terk-i candır niyyetim
Çeşm-i unsurla bakıp mahsul-i unsur görme kim
Zâhiri unsurdanım bâtında kenz-i hikmetim
Vahy-i Hak’dır sözlerim benden KEMÂLÎ görme kim
Ne hayatım var ne varım ne tenim ne kudretim
17
Mecnun gibi Leylâ’lara bakdım seni gördüm
Düşdüm çöle sahralara bakdım seni gördüm
Derdinle bu siynemde açıldı nice dağlar
Pestîlere, bâlâlara bakdım seni gördüm
Gülzar-ı mehabbette gezerken dil-i şeyda
Saf saf dil-i şeydalara bakdım seni gördüm
Gözyaşı muradımdı, Fırat olup, olup Şat
Girdim ulû deryalara bakdım seni gördüm
Sensiz ne zaman var, ne mekân var ne de imkân
İmlâlara efzalara baktım seni gördüm
Baktıkça hayâlinle şu eşyada seraser
Esrar u muammalara baktım seni gördüm
Ben benliğimi sende itirdim seni buldum
Sen kıldığın imhalara baktım seni gördüm
Mir’at-ı mehabette ayân oldu cemâlin
Mahbûb-i dilârada ne kim var ise bir bir
Ednâlara a’lâlara baktım seni gördüm
Sensiz ne ilim var, ne eser var ne KEMÂLÎ
Peydâlara ihfâlara baktım seni gördüm
18
Bir sabah uyandım hüzn ile matem
Kaplamış gönlümü, kararmış âlem
Belâlar enîsim yerim derd ü gam
Başımda alevli bir duman gördüm
Sevdalı bir çöle uğradı yolum
Ne önüm görünür ne sağ ne solum
Zaten kırılmıştı kanadım kolum
Gönlümde yaralı bir ceylân gördüm
Sahrâ-yı cünundan geldi bir nîda
Vârım yağma etti o nazlı seda
Can tenle, ben canla ettik elveda
Can u ten yerinde bir cânân gördüm
Hislerim dağıldı açıldı hayâl
Ne matemim kaldı ne gam ne melâl
Gönlümün güzeli emretti filhâl
Kâinat yazılmış bir ferman gördüm
O ferman içinde binlerce esrâr
Serâdan süreyya az çok ne kim var
Dolanıp dolaşan eyleyen tekrar
Okuyan dinleyen bir insan gördüm
O insana dedim, ey pir-i kâmil
Neden insan oğlu zâlim ü câhil
Dedi: Sen kendini anla ey gafil
Anlayan, anlatan bir sultan gördüm
Gördüm ki, o sultan neş’eye gelmiş
Bir yüzden bin bir yüz ayâna salmış
Hep yüzde kalanlar zanlara dalmış
Zâlim ü câhili pek nâdân gördüm
Bildim ki, insanmış bir sırr-ı ather
Sırrında okudum Allahu-ekber
Harf u savtdan âri eyledim ezber
Bütün âlemleri bir Kur’an gördüm
Sûre-i Kur’anı eyleyen tefsir
Ma’nâ-yı insanı etmedi tağyir
Sûret-i insanda görülen tasvir
Bismillâh, Errahîm, Errahman gördüm
Bir isimden çıkar, binlerce esmâ
Envâr-ı melâhat, İsm-i Mustafa
Âlemler yüzünden oldu hüveydâ
Ben anı hem zaman hem mekân gördüm
Bir ismi Ahmed dir, biri Muhammed
Kalkınca mim, kalır Allahu-Ahad
“Makam-ı Mahmud”dur ezelden ebed
Anı giden gelen hem duran gördüm
Hep ana uyanlar buldular necât
Ölümden kurtulup aldılar hayât
Aşkının yolunda eyleyen sebât
Bir elinde yüz bin Süleyman gördüm
KEMÂLÎ insanmış mazhar-ı Rahman
Andan gafil kalan kaldılar hayvan
Senden dir her bir derd, sendedir derman
Derdsiz insanları bî-derman gördüm
19
Yerler kağıt olsa ağaçlar kalem
Derdim birer birer yazsam ağlasam
Keder sehbâ olsa mürekkeb elem
Gamım satır satır düzsem ağlasam
Âlemin nolduğun eylesem i’lân
Nimeti mihnettir her şeyi yalan
Bu yerde her şeyi eylesem kurban
Hançer-i nefretle yüzsem ağlasam
Büyüğe hürmet yok küçüğe şefkat
İlm ehli hordur câhile rağbet
Hıyanet kök saldı öldü sadâkat
Artık bu mihnetten bezsem ağlasam
Kimi gâib etmiş arar eşini
Kiminin bırakmız keder peşini
Kiminin zehr etmiş tatlı aşını
Bu nasıl sihirdir sezsem ağlasam
İnsanın her şeyi yokluk elinde
Vefâsı yok çiçeğinde gülünde
Doğan güneşinde esen yelinde
Gizli bağlarını çözsem ağlasam
Herkes bir mihnete olmuş giriftâr
Devam eylemedi ne yâr ne ağyar
Şişe’yi âlemde bari her ne var
Bir bâde olsa da süzsem ağlasam
Kaçak da Allah der koğan da Allah
Hiç biri olmadı bu sırdan agâh
Âlem bir deryadır hasbeten-lillâh
Rızâ gemisile yüzsem ağlasam
Bu korkunç deryanın yoktur kenarı
Herkesi gark eder sıklet-i vârı
Hiçbir gül var mıdır dikenden ârî
Arasam bu bağı gezsem ağlasam
Kazâya râzı ol eyleme inâd
Bu mihnet-hanede alınmaz mûrâd
Bak noldu İskender hani Keykubâd
Bunların nâmını bozsam ağlasam
Elinde var ise toplanır yârân
Seni medhederler yedikleri an
Arkana bakmadan olurlar düşman
Bunların kökünü kazsam ağlasam
Evlâdda vefâ yok, babada şefkat
Kadın kocasına etmez itâat
Eski günahlar hep yeni ibâdet
Bunların başını ezsem ağlasam
Tarihe karışdı eski diyânet
Kapladı cihânı fuhş u rezâlet
Harita-i âlem bozuldu elbet
Yeni bir harita çizsem ağlasam
Galiba tarihe dönüyor insan
Nisyana atıldı Hazret-i Kur’an
Azizler mihnetde râhatda nâdân
Bir serhoş olup da sızsam ağlasam
Demek ki, dünyada olmazmış râhât
Mihneti râhatmış, râhatı mihnet
Terk etmeden başka yoktur selâmet
Her şeyden elimi üzsem ağlasam
Kâmiller çekildi hep bir kenâre
Karga bülbül oldu şimdi gülzare
Şairler KEMÂLÎ kaldı âvâre
Bunların ağzını büzsem ağlasam
20
Bir zamanlar bir köyün fâkiri idim
Kör idim herkesin hakiri idim
İnsanlar içinde yoktu kıymetim
Sanki insanlığın obiri idim
Bana rahmetmişdi müşfik bir mâder
Anı ta’kîb etti hazret-i peder
Devr-i sebavetim geçti beraber
Onlar öldü sanki ben diri idim
Ne yârim kalmıştı ne de yoldaşım
Ne kudrtetim vardı ne de bir işim
Öksüz kalan birkaç bacım kardeşim
O zaman bunların kebîrî idim
Zaten bu âleme düşdüm ağladım
Kendi ateşimle kendim dağladım
Görmeden bir yâre gönül bağladım
Sanki o perinin esîri idim
Dediler ilm öğren olursun râhat
İlim büyüdükçe büyüdü mihnet
Bir üstâdım vardı hırçın tabîat
Döğerdi, ben anın demîri idim
Çocukluğumda bir piyr-i muhterem
Bana ders verirdi sanardım dedem
Meğer o aşk imiş görsem de bilmem
Ayrılmazdım anın nakîri idim
Anınla gezerken hep leyl ü nehar
Bir bâdecik verdi ağladığım yâr
Gözümde kalmadı ne dâr ne diyâr
Leylâ vû Mecnûn’un nazîri idim
Bir nûr tulû etti şems-i kazâdan
Mürüvvet yetişti Ali Rıza dan
Korkmadım dünyada hiçbir cezadan
Gençlikte uşakkın bir piyri idim
Kol ağası değil kullar ağası
Mü.ârek kabrine nûrlar yağası
Gün himmeti üstümüze doğası
Lûtf u kereminin dilsîri idim
Ağyâre yâr oldu dil verdiğim yâr
Aşk vücudumu etti târmâr
Felek şimdi açtı başka bir bâzâr
Bâzâr-ı cünûnun emîri idim
Gün geldi terk ettim dâr u diyârım
Dağlarda aradım dildeki yârim
Göklere dayandı âh ile zârım
Bu siklet-hanenir cerîri idim
Erzurum güzeldir arzı soğuktur
Sükkânı zekidir sâhibi yoktur
Orda ağniyânın kibri pek çoktur
Sığmadım o yarin kesîri idim
Düşdüm gurbet ele ^vâre giryân
Râhat bulamadım bir yerde bir an
Belâkeşler idi refikim hemam
Sipah-ı mihnetin müşîri idim
Yalnız başıma çıktım gurbete
İnsan katlanırmış türlü mihnete
Âhım alev oldu nâr-ı hasrete
Her yanan ateşin nefîri idim
Kasaba kasaba gezdim aç susuz
Gündüz gece oldu gecem uykusuz
Derin derelerden geçtim korkusuz
Sanki derelerin nehîri idim
Hıtt-yi Irakı köy-beköy gezdim
Dağlara taşlara derdimi yazdım
Kerbelâ çölünde bağrımı ezdim
Yüklendim belâlar baîri idim
Necette yüz tuttum Bâb-ı İzzete
Dedim yâ Rab su serp nâr-ı hasrete
Ulaştım Hasan’la Hüseyin hazrete
Ehl-i beytin ulû tefsîri idim
Mübârek vatandı Trablusşam
On bir ay orada eyledim ârâm
Müfti-yi zamanla kaldım bir eyyâm
Uymuşdum insanlık harîri idim
Hatayda dediler bana âlevî
Halebe varınca oldum Mevlev3i
Konya dergâhında aldım Mesnevî
Yıkılmış gönüller ta’mîri idim
İstanbul’da imiş nasîb-i ezel
Havası lâtiftir halkı pek güzel
Orda can alırlar cânâne bedel
Gördüğüm rü’yanın ta’bîri idim
Kazma kürek alıp taş mı sökmedim
Dolaplar çevirip ip mi bükmedim
Derin hendek kazıp bağ mı dikmedim
Bir zaman bağçıvan ecîri idim
Bayezid’de Fatih’de oldum vâiz
Ulemâ kavlimden oldular âciz
Habs ü nefy hakkımda görüldü câiz
Kendi ayağımın zenciri idim
Garib idim tünden tüne atıldım
Köle gibi bir sâile satıldım
Bir tuz idim her yemeğe katıldım
Her âlemin başka zahîri idim
Mihnet temam oldu açıldı kürbet
Sultân-ı zamanı ettim ziyaret
İltifatlar gördüm andan, begayet
O zaman a’mâlar müdîri idim
Eyüb civarında buldum selâmet
Orada parladı nûr-i hidayet
İmâm-ı zemane ettim inabet
O ulû dergâhın hasîri idim
Her yerde benimle aşk idi hemrâh
Ben bilmediğimden eylerdi agâh
Bana gösterirdi her şeyi Allah
Kör değil her şeyin basîri idim
Orada verildi cümle mevâhib
Orada kesildi her bir metâlib
Orda temam oldu menzîl merâtib
Ya’kûb-i zemanın beşîri idim
İkmâl-i ulûma açıldı fırsat
Zâhir ü bâtından verildi ruhsat
Okudum okuttum verdim icazet
Ben ehl-i beldenin şehîri idim
Erzuruma ettim emren seyahat
Onbir ay kalmaktı orada müddet
Alan nasîbince aldı bir kısmet
Ben imâm-ı dehrin sefîri idim
Evlenmiş, evladım altı olmuştu
İkisini alıp dördün vermişti
Kader bize bir yuvacık kurmuştu
Ehl-i eyâlimin nasîri idim
On sekiz yıl ettim ol piyre hizmet
Ah, hizmetten büyük var mıdır devlet
Her bir ahvâlime habîrdi Hazret
Ben de her hâlinin habîri idim
Bilmem ne gösterir takdir-i ezel
Ömrüm temam olup gelirse ecel
Senk-i mezarıma yazdım bir gazel
Erbâb-ı sefânın zamîri idim
Ey zâir eylerken kabrim ziyaret
Bana rahmet oku bulasın rahmet
Bak halime acı eyle mürüvvet
Ben de insanlığın hemşîri idim
Ben de bu cihanda gezdim yoruldum
Gâhi memnûn oldum gâhi darıldım
Meyyit olup bir kefene sarıldım
Ben zâhir vatanın hecîri idim
Cismim rûha döndü Elhamdü-lillâh
Her şey fena bulur bâkidir Allah
Hak dır Muhammed dir hem Resûlûllah
Ben Âl-i Abânın Kıtmîri idim
21
Bir nefestir gaybiken âlemleri âlem kılan
Bir nefestir ma’u tıyn terkibini âdem kılan
Bir nefestir Sırr-ı vahdet, bir nefestir kâf u nûn
Bir nefestir Nûr-i Pâk-i Ahmedi akdem kılan
Bir nefestir nâzım-ı tahrir-i halk iden kalem
Bir nefestir bâis-i tastir-i halkı cem kılan
Bir nefestir masdar-ı âlem eb-ül- ervah hem
Bir nefestir ümmü-ül-eşya rahmetin eam kılan
Bir nefestir mîm-i Ahmed vâlid ü mevlûd o mîm
Bir nefestir Mustafa’yı vâlid-i erham kılan
Bir nefestir Nûr-i Ahmed bir nefestir remz-i aşk
Bir nefestir rûh-i pâkin, a’zam-ül-a’zam kılan
Bir nefestir matla’-ı fecr-i ezel sırr-ı kader
Bir nefestir zerre içre saklı bin hikem kılan
Bir nefestir Aşk-ı mutlak bir nefestir akl-ı kül
Bir nefestir biri sırrın birine mübhem kılan
Bir nefestir Sırr-ı Kur’an hem odur asl-ı vücûd
Bir nefestir Ahmedi Kur’an ile tev’em kılan
Bir nefestir bî-fem ü bi- keyf ü bî-kem’ bî-heva
Bir nefestir bî-tekellüf mümkini muhkem kılan
Bir nefestir sitte-i eyyam u esma vü duhûr
Bir nefestir âlem içre âdemi ekrem kılan
Bir nefestir devr-i eflâk ü anâsır serbeser
Bir nefestir her şeyi birbirine elzem kılan
Bir nefestir kâinata giydiren dürlü libas
Bir nefestir her sıfatta zâtını müfhem kılan
Bir nefestir Âllemel-esmâ nefestir harf u savt
Bir nefestir hem meadın hem nebat ü hem hayat
Bir nefestir akl ü aşkı âdeme hem dem kılan
Bir nefestir âdem ü Havva vü Tûbâ, Bağ-ı Huld
Bir nefestir ilticayı âdeme mülhem kılan
Bir nefestir giydiren tâc-ı hilâfet âdeme
Bir nefestir âdeme esrarını munzam kılan
Bir nefestir gâhi İdris, gâhi Salih, gâhi Nûh
Bir nefestir Enbiyayı sırrına mahrem kılan
Bir nefestir Hızr u Mûsa hem kelim ü hem kelâm
Bir nefestir kim Mesihi dahil-i Meryem kılan
Bir nefestir hüsn-i Yûsuf hem Zülayha hem zenan
Bir nefestir ateşi İbrahime gülfem kılan
Bir nefestir izzet ü ikbâl ü devlet, saltanat
Bir nefestir ki Nebî’yi sahib-i hâtem kılan
Bir nefestir masdar-ı âlem Muhammed Mustafa
Bir nefestir Murtaza’ya ilmini mu’lem kılan
Bir nefestir âh-ı mazlûman ile zûlm-i adu
Bir nefestir Hazret-i Sıbteyn’i hem efham kılan
Bir nefestir evliya vü asfiya vü ârifiyn
Bir nefestir bunları ağyare nâmahrem kılan
Bir nefestir ehl-i dünya-yı esîr-i dâm-ı gam
Bir nefestir ehl-i aşkı her zaman bî-gam kılan
Bir nefestir saldı Mansur’dan enel-Hak na’rasın
Bir nefestir Seyyid Abdülkadir’i ebsem kılan
Bir nefestir safvet ehline saadetler veren
Bir nefestir ehl-i derdin çeşmini pür-nem kılan
Bir nefestir aşık u mâ’şuk u mahbub u hâbib
Bir nefestir ehl-i derdin çeşmini pür-nem kılan
Bir nefestir âh-ı uşşâk, bir nefestir zevk-i hüsn
Bir nefestir girye-i uşşakı câm-ı cem kılan
Bir nefestir evvel âhir, bâtın u zâhir ne var
Bir nefestir şâh olan hem nâmını Edhem kılan
Bir nefestir câm-ı vahdet, bir nefestir zevk-i nûş
Bir nefestir ehl-i derde derdini merhem kılan
Bir nefestir zâhirinden zâhir oldu cümle halk
Bir nefestir hem bu halkı mahv-ı lâ yüfhem kılan
Bir nefestir zâhiri izhar eden bu varlığı
Bir nefestir bâtını bu varlığı âdem kılan
Bir nefestir nisbet-i halka göre sâl u duhûr
Bir nefestir bunca bî-hâd hikmeti bir dem kılan
Bir nefestir katre vü enhar u derya, mevc u hût
Bir nefestir bir çiçekten hem asel, hem sem kılan
Bir nefestir râzık u merzûk u rızk u nîk ü bed
Bir nefestir kimi bay, kimin nasibin hem kılan
Bir nefestir aslı ancak halk hurûfat u kelâm
Bir nefestir dıyk-ı mahzun vâsi’ü hurrem kılan
Bir nefestir eyleyen devriş evin dâr-üs sûrur
Bir nefestir çok sarayı hane-i matem kılan
Bir nefestir kim bilenler oldular mahbûb-i Hak
Bir nefestir bilmeyen cühhali gark-ı hem kılan
Bir nefestir kim avâlim mâhasal minhübedâ
Bir nefestir kim ana bilcümle avdet hem kılan
Bir nefestir Nefh-i Rahman’dan KEMÂLÎ in u an
Bir nefestir âşıkı hayret-zede ekbem kılan
22
Yâ Rab bu sitemhanede kurtar beni benden
Yâ Rab beni ayırıma bu gamhânede senden
Yok fâide sensiz ne ilimden ne alemden
Yok fâide sensiz ne bu candan ne bu tenden
Düştüm tama’-ı nefs ile bu dâm-ı belâya
Lütfunla İlâhî beni kurtar bu mihenden
Evhâm u hâyâlât ile sevdim ve sevildim
Fark eylemedim lâleyi nesrîni dikenden
Sensin görünen zât u sıfatınla İlâhî
İlmindir âyân oldu görenden görülenden
Allah ne büyüksün ki ezelden seni her dil
Vasfetti kelâm yok ne gidenden ne gelenden
Mir’at-ı mücellâda gören vech-i nigârı
Her şeyde görür vechini can çıksa bedenden
Sevmek de sevilmek de hâyâl içre hâyâldir
Yokdur ne seven ne sevilen başka sevenden
Kalbinde duran Arş-ı İlâhîye girenler
Mahvoldu haber yok ne çıkandan ne girenden
Hiç kimseyi incitmemek ahlâk-ı cemildir
İncinmemek evlâ görünür hulk-i hasenden
Kesbîle kemâle erilir sanma KEMÂLÎ
Ümmid olunur gayriden ümmidini kesenden
23
Ne benliğim vardı ne de bu kâinât
Bu sırra “emr-i kûn-fekân” dediler
Ne hayat vardı ne havf-i memât
Buna da “sâbit-i a’yan dediler
Bize göre olmuş olacak ne var
Bir zerre kalmadan oldu âşikâr
Sakladı bu sırrı sani’î tekrar
Bilginler o âne bir an dediler
Görünen âlemler o sırdan çıktı
Onun bir yüzü Hak, bir yüzü halkdı
Ne varsa görünen ilm-i mutlaktı
Açılan sırlara imkân dediler
İsimden isimler, sıfattan sıfât
Ne varsa bilindi, bilinmezdi zât
Mim-i Ahmed idi bâisi nevzât
O sırrın adına insan dediler
İnsanla bilindi o ilm-i kadîm
O ilim olmasa her şeydi adîm
O ilmin bedbei meadı bir mim
Bilenlere ehl-i irfân dediler
O ilmin bâtını nûr-i Muhammed
O nurun zuhuru aşk u mehabbet
O sırra girenler ölmez müebbed
O aşkla kuruldu ekvan dediler
Felekler melekler cennet ü Tûbâ
O aşktan doğdular Âdemle Havvâ
Onları sarmıştı Nur-i Mustafâ
Onları aşk etti hayrân dediler
Cennet bahçesinde gezerken Âdem
Havvâ’nın aşkına tutuldu oldem
Onlarla beraber olmuştu hemdem
Vâhîme adına şeytan dediler
Hilelerle iblis cennete girmiş
Gören bilen de yok aceb kim görmüş
Âdem mehabbeti Havvâ’ya sormuş
Tatmışlar olmuşlar giryân dediler
Âdem’in iç yüzü dış yüzü vardı
Mevcudun sırrını vücutta gördü
Nevbet-e vücudu İdris’e verdi
Nuh gelince oldu Tûfân dediler
On sekiz bin âlem olmuştu zâhir
Ne varsa bilindi gâib u hâzir
Ayrıldı kalmadı fâsık u fâcir
İnanana ehl-i imân dediler
Âdem’le keşfoldu her sırr-ı muğlak
Hak ile bâtılı o mim etti fark
Kimi yelde kimi deryalara gark
İnâd edenlere isyân dediler
Yirmi sekiz harf o kadar nebi
Bunca harfin bir noktadır sebebi
Nokta Muhammed Kureşiyyü-arabî
Onun her sözüne Furkan dediler
Dâvut, Mûsa, İsâ kitap getirdi
Cümlesi ümmetin Hakk’a yetirdi
Ümmet-i Muhammed sonun bitirdi
Zamanına âhir-zaman dediler
O ümetten idi anamla babam
Onlar da dünyada istediler kâm
Felekten feleğe gezdim bir eyyâm
Yeni rahme düştü bir can dediler
Rahme düştüm yedi mertebe aldım
Her bir mertebede kırkar gün kaldım
Müddet temam oldu şuhuda geldim
Nevzâda okunsun ezân dediler
Başıma toplandı ahbab u yârân
Anam babam güldü sevindi ol an
İsmim düşünüldü tekbirle heman
Adıma cümlesi Osman dediler
Yaş temam olmadan gözüm kör oldu
Anama babama bile zor oldu
Onlar da benimle hayli yoruldu
Okutun kalmasın nadan dediler
Kimi ölsün dedi kimisi kalsın
Göz görmez iş yapmaz sonu ne olsun
Okusun dediler yahut saz çalsın
Acısın haline Rahman dediler
Gözlerim kapalı gönlüm açıktı
Önüme her türlü dostlar da çıktı
Kur’an öğrettiler okutan Hak’tı
Bitirdim Hâfız-ı Kur’an dediler
Dersim büyüdükçe büyüdü derdim
Gönlümün içinde bir perî gördüm
İn misin cin misin yâ nesin sordum
Benim adım aşktır inân dediler
Artık o aşk ile yandım yakıldım
Her şeyin peşine gözsüz takıldım
Her bakan gözlerle başka bakıldım
Kimi insan kimi hayvan dediler
Hem o perî oldu pîr-i muhterem
Bana ders verirdi sanardım dedem
Meğer o aşk imiş görsem de bilmem
Benden murâd alan aldı dediler
Meğer murâd almak muradsızlıkmış
Umduğum nâm u şân tek adsızlıkmış
Aradığım rahat rahatsızlıkmış
Artık gülmek olsun giryân dediler
Evimde mekânsiz yurtta vatansız
Artık hep dediler beyinsiz densiz
Ölsem de gömerler beni kefensiz
Aşka uy olma peşiman dediler
Kârûban-ı aşka cansız katıldım
Köle olup bir sâile satıldım
Koğuldum dünyadan zorla atıldım
Burda sensin sana düşman dediler
Düştüm gurbet ele âvâre giryân
Rahat bulamadım bir yerde bir ân
Belâkeşler idi refikim hemân
Sensin seni derde salan dediler
Irak yollarda yürüdüm yayan
Hak idi ağzıma bir lokma koyan
Katırcı peşinde gezdim bir zaman
Biz gece yürürüz uyan dediler
Allah saklamıştı paradan puldan
Bir şey beklemedim gezdiğim yoldan
Gâh dağlardan geçtim gâhi de çölden
Bu yollarda çoktur çiyan dediler
İnsan bulamadım nere vardımsa
Ben beni görürdüm kimi gördümse
Benden dertli buldum kime sordumsa
Senin içindedir derman dediler
Ağlaya ağlaya Necef’e vardım
Günlerce yüzümü yerlere sürdüm
O Kân-ı vefâ’da çok vefâ gördüm
Her müşkülün olur âsân dediler
Gözle bakanlara görünür mezâr
Meğer kalb-i âlem Haydar-ı Kerrâr
Herkes murâd alır gizli âşikâr
Yoktur bu kapıda yalan dediler
Kerbelâ’ya vardım belâlar arttı
İçimde benliğim en büyük dertti
Şiddetli belâlar gayette sertti
Aşıka belâdır ihsân dediler
Bilirdim onları sevenler ölmez
Mehabbet bir güldür açılır solmaz
Mahzun giden gönül gamla reddolmaz
Olmaz bu kapıda nâlân dediler
Gezdiğim her adım, yazdığım her söz
Çektiğim her mihnet vurduğum her yüz
Duyduğum her sedâ, kör ve sağ her göz
Sayısınca selâm her an dediler
Yetmiş iki sadık çok mihnet çekti
Dünyaya mehabbet tohmunu ekti
Belâlar çekmekte Ehl-i Beyt tekti
Hâdimleri olsun Rıdvân dediler
Hâsılı çok gezdim gurbet illerde
Söyledim her yerde türlü dillerde
Şimdi de sözlerim toplayıp yapmışlar kitâb
Bir şey kazanmayı etmedim hesâb
Bütün gazellerim aczime cevab
Yayan; Bahaeddin, Sinân dediler
Oğlum Selâhâddin kızım Sekîne
Nureddin’le, küçük Bahaeddin’e
Hizmet eylesinlen dîn-i mübîne
Dâmâdım adına Burhân dediler
Bir dedem var idi kardeşten azîz
Gecemiz geçerdi gündüzden lezîz
Yıllarca yaşadık ne siz var ne biz
Muhammed’di derdim yazan dediler
Ozan oğulları Enver, Muhammed
Onlar da bir oğlum oldular elbet
Saçdığım mehabbet ölmez müebbed
Bana da KEMÂLÎ OZAN dediler
24
Bu vücud iklimine bin can gelir, bir can gider
Gâhi cânân olur, gâh cân bîcânân gider
Emr-i nefse râm olup daim mücahid olmayan
Hâib ü hâsir kalır, nâdân gelir, nâdân gider
Her heva mahvolmadan etmez tecelli fakr-i kül
Giymeyen takva donun şâh olsa da hırman gider
Bilmeyen asl-ı vücudu bulmayan Mevlâsını
Sûreta insan gelir siyreta hayvan gider
Cümle eşyayı bizât-illâh kaim görmeyen
Görmez ol rahat yüzü nâlân gelir nâlân gider
“Men aref” sırrın duyup Mevlâsına varın veren
Hâdim-i insan olan insan gelir insan gider
Varlığındır mani-i tevfik olan etme cedel
Bu misafir hanede handân olan giryân gider
Nûr-ı tevhidi karartır şehvet ü hurs u gazab
Hubb-i dünyaya dalan üryan gelir üryan gider
Rergeh-i piyri cenâb-ı hazret-i “Belhi” ye kim
Sıdkile dil bağlasa ol kul gelir sultan gider
Nefsile kaim olup kim secde etmez âdeme
Ey KEMÂLÎ bil anı şeytan gelir, şeytin gider
25
Açıktır bâb-ı rahmet sarf-ı himmet eyle, er ol er
Senindir cümle ni’met, bezl-i ni’met eyle, er ol er
Uçar her kuş ne tâkat var ise kendi kanadında
Cebîn olma, emîn ol, hale dikkat eyle, er ol er
Seni y3a himmetin ya hizmetindir eyleyen âli
Seraser var-ı ömrün hasr-ı hizmet eyle er ol er
Buyurdu Fahr-i alem “innemel a’malü hinniyyat”
Vücudun Hak yolunda mahva niyyet eyle er ol er
Hemişe Hakk’ı bilmek, Hakk’ı bulmak olsun efkârın
Sebat et sâdiıkanı, azm u gayret eyle er ol er
“Selât-ı dâimûn” bil aşk-ı dâimle olur hasıl
KEMÂLÎ kâmilin bul, aşka rağbet eyle er ol er
26
NAT-İ İMÂM-I ALİ ALEYİSSELÂM
İlmim, amelim, tâatim ezkâr-ı Ali dir
Rûhum, ferahım, devletim ikrar-ı Ali’dir
Can bülbülünün yok hevesi Gülşen-i Adn’e
Candan talebi Ravza-i Gülzâr-ı Ali’dir
Vallahi cihan dolsa belâ, zerresi değmez
Ol aşıka kim dilde mededkâr-ı Ali’dir
Mahcub olalı bâsiraya hüsn-i anâsır
Gönlüm güzünün gördüğü Diydâr-ı Ali’dir
Şevkile döner şems ü kamer, encüm ü eflâk
Pervane misâl Şem-i pür-envar-ı Ali’ dir
Âlemde ne kim var ise a’lâ vü esâfil
Hep cümlesinin hâfızı, settarı Ali’dir
Hurşîd-i cihan server-i kevneyn Muhammed
Hem bedri münîr Hayder-i Kerrar-ı Ali’dir
Ârif sözü ihya-yi cihan eylese çok mu
Ol mâ-i hayatın başı Enhar-ı Ali’dir
Mehcur-i harabat olanı eyleme âzar
Bu taht-ı harâbâtta Hünk^ar Ali’dir
Renkler, kokular, habbe, ağaç, ot ve çiçekler
Meddah-ı nuut-i Gül-i Ruhsâr-ı Ali’dir
Envar-ı Ali herkese bir nev’ ayândır
Yokla yok olan var olanın varı Ali’dir
Yüz dört kütüb-i münzele’nin hâfızı olsan
Bil nâtık-ı kur’an yine Güftâr-ı Ali’dir
Gâh bây gedâ, gâhi gedâ bây olur anda
Hikmetle adalet dolu Bâzâr-ı Ali’dir
Sırrında vezir idi gelen cümle Nebî’nin
Aynında vasiy-yi Ahmed-i Muhtar Ali’dir
İnsanlığın Esrâr-ı Hûdâ oldu KEMÂLÎ
Esrâr-ı Hûdâ’dan garaz, Esrâr-ı Ali’dir
27
Gafil olma ey gönül, her derde derman sendedir
Sûreta bir abdsin, bâtında sultan sendedir
Sen seni bilsen eğer sensin subuh-i kâinat
Gaye-i her dücihan sensin ki cânân sendedir
Sû’ya verme ömrünü, yoktur bu sahrâda ümit
Menba-i enharsın deryâ-yi umman sendedir
Perde çektin sen sana, sen nûru zulmet eyledin
Eylesen ref-i hicap, hurşîd-i rahşan sendedir
Nefs-i şeytandan kaçarsın sende senlik var iken
Nefs dir her gördüğün, her an şeytan sendedir
Kan görür Şat u Fıratı diydesinde kan olan
Yokdurur Şat u Fıratın kanı ol kan sendedir
Habbe yok noksan ziyade hikmete ibretle bak
Her ne de noksan görürsen bilki noksan sendedir
Ab u âteş, hâk ü bâd içre kalan hayvan gibi
Sen cehennemden kaçarsın nâr-ı sûzan sendedir
Çıkmadan nâr-ı tabiatden seni hiçbir amel
Vâsıl-ı nûr eylemez sen nerde, niyran sendedir
Ten cehennemdir başımda seb’a-yi ebvâbı var
Gönlüne gir kim sekiz cennat u rıdvan sendedir
Bu tabiat-haneden geçti süvar-ı aşk olan
Aşktan al kim KEMÂLÎ ilm ü irfân sendedir
28
Dostları ilə paylaş: |