Fâtıma, Fâtıma’dır/Kadın 167
çekmektedir: "Çok eşlilik!". Malumdur ki, bu konu
özellikle son dönemlerde aydınları ve bir çok başkalarını
rahatsız ediyor. Bu insanlar İslam'ın ruhunu anlamak için
araştırma yapmak gücünde değiller. Onlar sadece bazı
şehvetperest Müslümanların hayatını baz alarak İslam'a
saldırıyorlar. Ama gerçek tam başkadır!
Biz bir çok eşli bu işin sebebini sorduk. Şöyle cevap
verdi: "İmkan varsa, ne kadar istersen, kadın alabilirsin".
Bunu İslam değil, bir düşkün müslüman diyor. Peki,
İslam hükmünü nasıl esaslandırılır.
"Sosyal zorunluluk" adlı bir gerçeklik var. Bazen tarihte
çok ağır dönemler olur. Dul, yetimler açlıktan toplu
şekilde kırılır. Kimse inkar etmez ki, bu çok acı bir
gerçektir. Peki, bu sorun nasıl çözülmelidir? Eğer bir dul
kadından söz gitseydi, çıkış yolu bulunurdu. Eğer
herhangi bir nedenle (örneğin, savaş) toplumda kadın-
erkek oranı bozulmuşsa, bir erkeğe on kadın düşüyorsa,
çıkış yolu nedir? Bu kadınları açlık, ölüm, ya da ... ya da
fuhuş bekliyor.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya'yı hatırlayalım. Bu
savaşta sekiz milyon insan kırılmıştır. Ölenlerin
çoğunluğu
erkekler
idi.
Alman
kadınları
aile
hukukundaki sınırlamalarına son verilmesi için gösteriler
yaptılar. Onlar tek-eşliğe karşı çıktılar.
İslam’da geçici evlilik (Mut’a) da öngörülüyor. Bugün
olsun, yasadışı şekilde birkaç kadınla yaşayan, cinsel
özgürlük talep eden aydın geçinenler geçici nikah
168 Ali Şeriati
hükmüne dayanarak, İslam'ın adresine çirkin sözler
söylüyor. Ama kaydettik ki, her bir İslam hükmünün ruhu
var ve bu ruhu anlamak için araştırmalara ihtiyaç var.
Özellikle günümüzde dünyanın birçok noktalarında
gençler cinsel kriz sorununa yüzleşmişler. Yasadışı
nikahlar baş alıp gidiyor. Bu nikahlar, daha doğrusu,
cinsel yakınlıklar babasız çocuklar doğuyor. Geçici evlilik
tarafların
karşısına
görevler
koyar,
ahlaksızlığı
önleyebilir. Zannediyorum uygun meseleye yeni
münasebetle yaklaşım zorunludur. İster çokeşlilik, ister
geçici nikâh hükümlerinin felsefesi aydınlatılmalıdır,
bilimsel analizler yapılmalıdır.
Ben genç neslin öğretmeniyim ve bu mecliste gençler
katılırlar. Onların sorunu eşlilik değil. Hele ki, talak
meselesi de onlar için güncel değil. Bana düzenli olarak
mektuplar geliyor. Çoklarının duyduğu bir hikaye var:
Bekarlıktan muzdarip sinirli bir delikanlı vardır. Bu genç
birine dünür gidiyor. Kızın babası "Görüşüp, cevap
veririz" diyor. Oğlan öğleden sonra yeniden gelip
soruyor. Kızın babası sinirli halde çıkıp, "Sen sabah vakti
gelmiştin, bize süre ver iyi düşünelim, bir kıyas yapalım"
diyor. Oğlan akşam vakti üçüncü kez geliyor ve kızın
babası kapıda görmüş gibi söze başlar: "Efendim, bil ki,
bu gece de derdime çare olmadı" deyip, uzaklaşıyor.
Genç neslin isteği şudur ki, burada sözkonusu fikri, ilmi,
dini meseleler sonunda bir ameli sonuca ulaşsın ve
büyük bir sosyal sorun ortadan kalksın. Eğer sorunlar
sözde kalıp, ameli şekilde çözüm olunmayacaksa,
Fâtıma, Fâtıma’dır/Kadın 169
demek, zahmetlerimiz hederdir. Gençlik bizden cevap
bekliyor. Onlar dinlerine sadık, imanlı insanlardır ve
sorunun doğru çözüm yolunu beklemektedirler. Onların
eski izdivaç an’aneleri, ne de modernizmin verdiği
cinsiyet özgürlüğü memnun değiller. Onlara evlenme
imkanı, eşi seçimi için ortam gereklidir. Memleketin
değerli gençleri için bu olanaklar çok sınırlıdır. Biz bu
nesil karşısında mes’uliyet taşıyoruz!
HİCAB-ÖRTÜ
Tüm anne annelerin ortak bir özelliği vardır. Onlar dini
öyle savunur ki, sanki borazanı tersine üfürürler. Onlar
genç nesle sanki huzur fayda verirler. Sanki doktor
dudağı yaralı hastaya "Yaralanma", "Yaranın filan
zararları var!" Diyor. Bu sözlerin faydası var mı ?!
Elbette,
öncelikle
hastalığı
yaratan
nedenler
belirlenmelidir. Genç neslin uğradığı manevi krizin
kökleri bulunmalıdır.
Çocuğa derken ki, "Dur, namaza gidelim!", O, hemen
kalkıp yola çıkar. Hatta ziyaretten dönerken "bir de ne
zaman gideceğiz?" Soruyor. İlk önceleri çocuklar
namaza, oruca da böyle hevesli olur. Ama zamanla
tembelleşir, çıkarlar değişiyor. Ebeveyn öncelikle ılımlı,
daha sonra kızgın halde onu ibadetlere zorlamaya çalışır.
"Namaz kılmalısın, çarşaf giymelisin" - diye güç gösterir.
Ben her zaman genç nesille iletişimde olmuş bir kişi gibi,
170 Ali Şeriati
tecrübeye dayanarak söylüyorum ki, genci kendi dinine
kayıtsız hale düşüren nedenler aranmıyor, alınan
önlemler geçici başarılarla neticelenmektedir. İnanın ki,
anne ısrarları karşısında mecbur kalıp namaza duran
genç Allah'la konuşmuyor, ana-babaya lanet yağdırıyor!
Bir defa Medine'de bir şahısla sohbet ediyordum.
Arabistan,
İslam
dini
hakkında
konuşuyorduk.
Sohbetimiz o kadar tatlı hal almıştı ki, katılanlara de fikir
vermiyordu. Görünüşte çok inanmış görünüyordular.
Birden ezan duyuldu. Dedim ki, dur namaza gidelim.
Durup bana katıldı. Camiye gittik. Gördüm abdest
almadan namaza durdu ... Abdestsiz!
Birkaç yıl önce yaşadığım sokağın komşusu biri vardı.
Evden çok ciddi İslami kıyafetle çıkıyordu. Benim
penceremden görünen bir alanda yıldırım sür’ati ile
elbisesini değişti, modern bir tipe çevrildi. Buna diyorlar
- "Kimliğin izdivacı" veya "İki şahsiyetlilik"!
Eğer anne-baba bebeklikten düzgün talim-terbiye
yolunu bulamazsa, bu çocuklar bir arada ebeveynlerle
karşılıklı durup ağzına geleni söyleyebilir, hakaret eder.
Böyle bir durumda anne-baba ne yapabilir? Hiçbir şey!
Gücün yetmeyince, polise git! Bununla mesele çözüm
bulur mu?
Peki, çözüm nedir?
İslam peygamberi salla’llâhu aleyhi ve sellem İslam'ı,
dini hükümleri, dini inançları kendi 23 yıllık
peygamberliğinin birinci yılında değil, yavaş yavaş
Dostları ilə paylaş: |