BEDRİ RUHSELMAN
63
tekâmül ihtiyaçlarını yerine getirmiş olurlar. Yâni ruhların tekâ-
mülü için lüzumlu olan maddedeki her hareket, her değişme ve
her inkişaf ancak bu tesirlerle temin edilir.
*
* *
Aslî prensip dediğimiz, ruhların ve kâinatların üstünde ve her
ikisine de hâkim olan büyük hakikat hakkında fazla bir şey söy-
leyemeyiz. Zira bu, bizim bütün bilgilerimizin, hattâ sezgilerimi-
zin dışında kalır. Aslî prensip, kudretiyle ruhların bütün tekâmül
ihtiyaçlarını kâinat cevherlerine ve kâinat cevherlerinin de bu
ihtiyaçlar karşısında gösterecekleri reaksiyonları tekrar ruhlara
aksettirir. Bu kudret, ruhların ihtiyaçları karşısında vücuda geti-
rilmiş olan kâinat cevherlerini, kâinat içindeki sayısız vâsıtalarla
ve yollarla hizmete sokar. İşte bu yüksek kudret, kâinatta en ince
cevherler hâlinde olan tesirlerle tecelli eder. Böylece; büyük icap-
ları taşıyan bu tesirler, kâinatın bütününden en küçük zerresine
kadar her tarafına nüfuz ederler ve fonksiyonlarını yaparlar. Bu
fonksiyonlara göre madde cevheri şekillenir, inkişaf eder, topla-
nır, dağılır, formasyonlar, deformasyonlar ve transformasyonlar
geçirir ve bu suretle kâinat bütünü ve cüzüleri ruhların ihtiyaç-
larına göre sevk ve idare olunur. Bu da bittabî kâinat içindeki alt
ve üst, çeşitli mekanizmalarla ve vazife prensipleriyle yürütülür.
*
* *
Ruhla kâinat arasındaki yolu kuran bu tesirler dört grupta gö-
rünür. Bunların ikisi doğrudan doğruya kâinat dışından gelen
aslî tesirlerdir. Yâni aslî prensipten gelen tesirlerdir. Diğer ikisi
bu aslî tesirlerin maddelerde ve varlıklarda bâzı muamelelerden
geçtikten sonra değişmelerinden hâsıl olan tâli tesirlerdir. Aslî
kaynaktan gelen kudretlerin; ancak kâinat içinde yürüyen kısım-
larını tesir hâlinde anlayabiliriz. Kâinat dışında kalanların mahi-
yeti ve durumları kâinat sakinleri için meçhuldür.
Aslî tesirlerin birinci kısmındakiler, ruhların ihtiyaçlarını kâi-
nata ve onların kâinattaki reaksiyonlarını
da tekrar ruhlara ak-
İLÂHÎ NİZAM VE KÂİNAT
64
settiren kudretlerin tezahürleridir. Bunlar endirekt olarak gelen,
ruhlara ait tesirlerdir.
İkinci kısımdakiler ise kâinatta ferdî ve mâşerî tekâmüllerin
icap ve zaruretinden olan kaba maddenin formasyon, deformas-
yon ve transformasyonları için aslî prensipten kâinata giren te-
sirlerdir.
Ruhlara ait olarak kâinata gelen ve birinci kısımda görülen
tesirler -gene aslî kaynaktan gelmekle beraber- ruhların dav-
ranışlarının ve ihtiyaçlarının birer ifadesidir. Kâinatla ruhları
birbirine aksettirmek ve bu suretle tekâmülü temin etmek için
aslî prensipten gönderilmiş bu kudretler, ruhlara tahsis edilen
varlıkların ve bedenlerinin muayyen yapı ve mekanizmalarına
iştirak ederler.
Bu tesirler kâinattan içeri girince ünite dediğimiz kâinatın son
tekâmül hudutlarındaki varlıklar ve icaplar birliğine gelirler.
Ayarlanmış olarak oradan, vâsıl olacakları vasattaki bir bedene
yönelirler. Bu tesirler doğrudan doğruya tekâmülle ilgili olduk-
larından, yâni ruhlarla varlıklar arasındaki irtibatı sağladıkların-
dan bunlara tekâmül değerleri de deriz.
Ruhların tekâmül icaplarını yerine getirmek, kaba maddeleri
ve kâinat teşekküllerini lüzumlu formlara sokmak için aslî pren-
sipten çıkan kudretlere gelince, bunlar da gene kâinatın dışından
ünite’ye inerek oradan âlemleri, küreleri, varlıkları ve maddeleri
ferdî ve mâşerî tekâmül icaplarına göre hazırlamak ve yürütmek
üzere yüksek tesirler hâlinde kâinatın bütün cüzülerine ve bütü-
nüne tevzi ve taksim olunurlar ki bunlara da esasî tesirler veya
esasî değerler deriz.
Bunlar herhangi bir madde vasatında, o vasatın cüzülerini bir
nokta etrafında toplayarak bir çekirdek kurmak ve onun etrafına
diğer cüzüleri çekip madde teşekküllerini meydana getirmek su-
retiyle maddelerin, cisimlerin, kürelerin, manzumelerin, nebü-
lözlerin ve âlemlerin vücuda gelmesini sağlarlar.
Üçüncü derecedeki tesirler, aslî prensibin icapları dahilinde
kâinat dışından gelen ilk ana tesirler gibi doğrudan doğruya dı-