BEDRİ RUHSELMAN
313
deleri kullanması lâzım gelir. Hâlbuki henüz bu duruma gelme-
miş bir varlık, dünyadan ayrılışını müteakip yakalamış olduğu
yarı süptil bir madde kombinezonunu iyice benimser ve ondan
ayrılamaz. Bu maddeden ayrılamayınca çeşitli süptil maddeleri
kullanmak imkânını elde edemez ve bunun neticesinde de hiçbir
vazifeyi yapamaz. Çünkü o vazifeyi yapabilmesi için lüzumlu
olan çeşitli süptil maddelerden ve vasatlardan istifade etmesi lâ-
zımdır ki buna, onun bir türlü terk edemediği yarı süptil mad-
desi engel olmaktadır. Binaenaleyh oradaki varlıkların vazife
plânına geçebilmeleri için, bu ilk yakaladıkları, yâni kendilerine
bir nevi beden gibi kullandıkları yarı süptil maddeyi bir an evvel
terk edebilmeleri şarttır. Bunu yapabilmelidirler ki ileride ken-
dilerine düşecek herhangi bir vazifenin icaplarını yerine getire-
bilmek için, istedikleri değişik süptil veya yarı süptil maddeleri
kullanabilsinler ve icaplara göre onları derhal değiştirebilsinler.
İşte onların yarı süptil âleme geçer geçmez yakaladıkları ve bir
türlü bırakamadıkları yarı süptil maddelerini bırakabilmelerine
yardım edecek en kudretli vâsıtaları sevgi olacaktır. Sevginin çe-
şitli tatbikatını yapa yapa bu varlıklar artık, bir tek yarı süptil
maddeye bağlanmak durumundan kurtulacaklar, o maddeyi is-
tedikleri zaman terk edebilecekler ve onun yerine değişik mad-
deleri kullanabileceklerdir. Demek ki, yukarıda da biraz bahset-
tiğimiz gibi, sevgi plânına geçen varlıkların ilk yakaladıkları bu
yarı süptil madde, oradaki hazırlıkların tamamlanması sırasında
varlıklar için yenilmesi gereken, onların bir nevi nefsaniyetleri
olur. Onlar bu maddeyi bertaraf etmekle nefsaniyetlerini yenmiş
ve o andan itibaren de vazife plânının ilk basamaklarına erişmiş
olurlar. İşte buradaki muvaffakiyeti sağlamaya yardım eden vâ-
sıta, sevginin çeşitli varyeteleridir.
*
* *
Bu plânda, başlangıçtan itibaren tam muvaffakiyete erişince-
ye kadar muayyen bir müddetin geçmesi lâzım gelmektedir. Bu
müddetin devamı varlıklara göre değişir. Bâzıları için oldukça
uzundur, bâzıları için ise kısa sürebilir. Bu müddetin dünya za-
İLÂHÎ NİZAM VE KÂİNAT
314
manıyla tâyini güçtür. Zira bu müddet için ölçü olarak kullanı-
lan zaman, dünya idrakinin üstünde bir zamandır. Binaenaleyh
dünya zamanından çok şümullüdür. Meselâ orada geçirilecek en
çok müddeti dünya zamanıyla 300 sene kabul edersek bu müd-
det, oranın idrak zamanıyla 3000 sene veya daha fazla olabilir.
Bunda da katiyet yoktur. Oranın zamanı dünyanınki ile nisbet
edilemez. Zira bu kıymetler idraklere göre daima değişir.
Dünya üstündeki işlerde, idrak zamanı ve idrak mekânı hâ-
kimdir. Ancak, sevgi plânının varlıkları ilk zamanlarında, yâni
yarı süptil maddeye henüz çok kuvvetli olarak bağlı bulunduk-
ları zamanlarda o maddenin dünyaya yakın cephesini daha çok
kullanacaklarından, dünyaya yakın realitelerde yaşayabilirler.
Bunun gibi, dünya dışında tamamıyla idrak mekânı hâkim iken,
yarı süptil maddeleri kullanan varlıklar, bu maddelerin dünya-
ya yakın cephelerinden faydalanarak, az çok dünya mekânına
benzer mekânlar da kurabilirler. Ancak, bu varlıklar orada sevgi
tatbikatlarını yapa yapa idraklerini lüzumu derecesinde arttırıp
yarı süptil maddeye bağlanmaktan kendilerini kurtardıkça, za-
man ve mekânları da o nisbette idrakî zaman ve mekânın şümul-
lü karakterlerini almaya başlar ve yarı süptil madde kombinezo-
nundan tamamıyla kurtuldukları anda da artık onlarda maddî
realitelere ait faaliyetler kalmaz ve alacakları vazifelere göre icap
eden yerlerde istedikleri maddeleri kullanmak suretiyle o mad-
delerin tâbi oldukları her türlü zaman ve mekân realitelerinden
istifade edebilirler. Zira yarı süptil maddeden kurtulduktan son-
ra onların muayyen maddelerle devamlı bağı kalmayacağı için,
süptil varlıklarıyla istedikleri maddeleri kullanıp terk edebilecek
kudreti haiz bulunurlar. Şu hâlde sevgi plânındaki bir varlığın,
yarı süptil maddesini bırakabilmesi ve vazife plânına geçmesi
demek, onun hiçbir maddeye bağlı olarak kalmaması, öz varlık
hâlinde, yâni münkeşif bir enerjiler mudilesi hâlinde kalması ve
bu enerji ile istediği zaman, istediği maddeyi kullanabilmesi,
kullandığı maddeler sayesinde de o maddelerin mensup bulun-
duğu âlemlere tesir ve müdahalelerde bulunabilmesi, oralarda
bir sürü işler görebilmesi, vazifeler yapabilmesi demektir ki yarı
süptildeki bir varlık bu imkânlara, ancak tatlı, saadetli haz ve
zevklerle dolu sevginin çeşitli tatbikatını yaparak kavuşacaktır.
BEDRİ RUHSELMAN
315
*
* *
Şimdi, yarı süptil âlemi tarif edelim. Yarı süptil âlem, evvelce
izah etmiş olduğumuz, madde âlemimizin nüvesi olan hidrojen
atomunun en yüksek kombinezonlarına ait enerjilerden müte-
şekkil bir âlemdir. Bugünkü dünyamızın mûtat realiteleri için-
de mevcut olmayan bu yüksek enerjiler, yarı süptil âlemin en
kaba atomlarını teşkil ederler. Bir yanlışlığa meydan vermemek
için burada şu ikazda bulunmayı lüzumlu görüyoruz. Evvelce
bahsedilen, henüz dünya bedenleri realitesinden kurtulamamış
varlıkların ölümleriyle doğumları arasında mûtat olarak geçire-
cekleri spatyom dediğimiz hâlle, yarı süptil vasatı birbirine aslâ
karıştırmamalıdır. Spatyom bir vasat, bir mekân değildir. Orası
sadece beden rabıtalarından muayyen bir maksatla muvakkaten
ayrılan insanın kendi öz varlığına dönmesi ve bu sırada çevresiy-
le olan bütün alâkalarını ve münasebetlerini kesmesi hâlidir. O
bu hâliyle gene bir insandır ve dünyadan çıkmış değildir. Ancak
öyle bir insan ki dışarısı ile olan bütün alâkalarını kesmiş, yalnız
kendi öz varlığı ile başbaşa kalmış durumdadır. O anda onun
için herhangi bir mekân bahis mevzuu değildir. Onun mekânı
evvelce bahsettiğimiz varlığının temerküz etmiş olduğu idrakî
bir noktadan ibaret kalır. Hâlbuki şimdi bahsettiğimiz yarı süptil
âlem, hidrojen âlemi üstü, ona nazaran çok süptil ve şümullü bir
vasattır ve bir mekândır. Burası ancak, dünyadan definitif olarak
kurtulmuş varlıklara mahsustur. Bu vasat dünyanın en üstün ve
mütekâmil hidrojen kombinezonlarının spontane olarak -daima
yüksek vazifelilerin kontrolleri altında- neşrettikleri ince enerji
partiküllerinden müteşekkil bir madde hâlidir. Bu âleme geçen
varlıkların, ilk kullandıkları ve bağlandıkları vâsıta -söylemiş
olduğumuz gibi- yarı süptil maddelerden müteşekkil muayyen
bir madde kombinezonudur. Varlıklar, bu kombinezonu hem
kullanarak, hem de onunla sevgi yolunda mücadele ederek eh-
liyetlerini, liyakatlerini arttırırlar. İşte dünyadakine benzer kesif
maddeler olmadığı için, dünyada olduğu gibi yorucu, bezdiri-
ci, zahmet ve meşakkat verici ağır yürüyen faaliyetler bu plân-
da yoktur. Yarı süptil maddelerin imkân genişliği yüzünden, bu
İLÂHÎ NİZAM VE KÂİNAT
316
âlemdeki varlıkların sarf edecekleri asgarî bir cehitle; dünyada
birçok güçlükler, zahmetler ve yorgunluklar çekilerek senelerce
süren çalışmalar sonunda ancak elde edilebilen neticelerin bir-
çok misilleri burada kısa bir anda alınabilir. Onun için bu plân-
da dünyada olduğu gibi, zahmet, yorgunluk, ıstırap, didinme,
mücadele gibi kaba durumlar yoktur. Burada bütün arzular,
ufak bir irade darbesiyle, sadece bir istekle âdeta otomatikman,
kendiliğinden oluyormuş gibi tahakkuk ediverir. Meselâ varlık,
elindeki yarı süptil maddenin zengin imkânları sayesinde ima-
jinasyonu ile, kendisine bir mekân kurup orada istediği gibi ya-
şayabilir. Gene kullandığı aynı madde ile istediği şekilleri basit
bir imajinasyon faaliyetiyle meydana getirebilir ve onları kendisi
için objektif kıymetler hâline sokabilir. Bütün bu ameliyeler es-
nasında o varlık, insanların yorgunluk dedikleri şeylerin hiçbiri-
sini duymaz.
Yarı süptil maddenin icaplarından olarak o plânda kaba be-
den organlarıyla ilgili; hastalık, sağlık, yorgunluk, tembellik, ta-
katsizlik gibi malûliyetler, ağrılar, sancılar, keza bedenin yük-
sek organlarına ait zihin yorgunlukları, budalalıklar, delirmeler,
uyku ve bayılma hâlleri, komalar, sıkıntılar, kaba ihtiraslar< o
âlemin maddelerinin kadrosu içine giremez. Yarı süptil âlemde
böyle şeyler yoktur. Keza orada fizik mânâda anlaşılan güzel-
lik, çirkinlik, gençlik, ihtiyarlık gibi dünyaya mahsus realiteler
de yoktur. Bilhassa dünya maddelerinin tâbi olduğu en esaslı ve
zarurî ölüm realitesi yarı süptil âlemde tamamıyla meçhuldür.
Orada sadece kademeden kademeye belirsiz ve çok tatlı idrak-
li geçişler ve istihaleler vardır. Oradaki varlıkların ellerindeki
madde imkânları, onlara dünyanın varamadığı mekân ve zaman
idrakini vermektedir. Bu sayede onlar, istedikleri imajları biz-
zat kendileri kurabilirler ve dağıtabilirler. Dünyadaki gibi sabit
imajların esiri olarak kalmazlar. Buradaki hayat bir cephesiyle
de, insanların esirî diye anladıkları mânâdaki hayata aşağı yu-
karı benzer. Fakat bu hayatın esas bünyesinde hâkim olan unsur
sevgidir.
*
* *
BEDRİ RUHSELMAN
317
Büyük din kitaplarında yarı süptil âlemin sezgilerini insanlara
vermek için cennet sembolü kullanılmıştır. Bu, güzel ve kuvvetli
bir semboldür. Yalnız -bütün sembollerde olduğu gibi- burada
da aslâ şekillere takılıp kalmamak icap eder. Zira unutulmasın
ki her devrin çeşitli insan idraklerine hitap etmek ve bu yoldan
birtakım neticelere ve maksatlara varılmak için bu semboller va-
zolunmuştur. İşte din kitaplarında zikredilen cennet sembolü
burada bahsettiğimiz, sevgi realitesinin hâkim olduğu bu yarı
süptil âlemi ifade eder.
Cennette, dünya zaman ve mekânına yakın bir zaman ve
mekân idrakine ait bâzı imajlardan bahsedilmiştir. Buna göre,
cennete girenler, dünyadaki gibi zahmet ve yorgunluk çekme-
den istedikleri gibi hareket edebilirler, istedikleri yerlere gidebi-
lirler, istedikleri şeyleri karşılarında derhal hazır olarak bulurlar.
Bu hâl, şimdi tarif ettiğimiz yarı süptil vasatın imkânlarını ifade
etmektedir. Zira dediğimiz gibi, yarı süptil âlemde de varlıklar
istedikleri mekânı, istedikleri imajları yorulmadan ve emek sarf
etmeden derhal yaratabilirler ve istedikleri gibi hareket edebilir-
ler. Onların istekleri ve düşünceleri âdeta kendiliğinden tahak-
kuk ediverir. İşte cennet sembolüyle anlatılmak istenilen mânâ-
lar da bunlardır.
Sevgi plânında mevcut olan, insanların anlayamayacağı de-
recede şümullü ve yüksek sevgi varyasyonları, cennet mefhu-
munda en tecrübesiz insanların dahi, basit mânâlarda da olsa,
bir şeyler sezebilmesine yardım edici maddî sevgi sembolleriyle
izah edilmiştir. Cennet sembolünde yüksek makamlardan ve bu
makamlarda ilâhî sezgilere kavuşulmasından bahsedilmekte-
dir. Bu ifadeler, yarı süptil âlemin varlıklarının -en yüksek sevgi
mudilelerinden geçtikten sonra- ileri kademelerde varacakları
vazife plânı dediğimiz yüksek ahenge kavuşmanın mânâlarını
taşır. Oralarda ilâhî hakikatlerle, yâni ahenk dediğimiz ünitenin
nurlarıyla intibaklar, vahdetler, cennet sembolünde ilâhî nurlara
kavuşmak mefhumu ile sembolleştirilmiştir.
*
* *
İLÂHÎ NİZAM VE KÂİNAT
318
Sevgi plânındaki hayat; varlıkların, yüksek süptil vazife plân-
larına ulaşabilmelerine engel olan, bağlı bulundukları yarı süp-
til maddelerden onların yavaş yavaş kurtulmalarını sağlar. Bu
hedefe ulaşmak için sevgi, varlıkları gruplar hâlinde birleştirir.
Gruplar arasında tedricen tam bir ahenk ve beraberlik kurulur.
Böylece varlıklar, vazife plânının tam mutabakat ve ahenk icap-
larına süratle hazırlanırlar. Artık böyle, varlıkları grup grup bir
araya toplayan, o gruplar arasında tam bir ahenk ve mutabakat
sağlayan sevginin, dünyadaki mânâsından elbette daha çok de-
rin şümulü olacaktır.
*
* *
Sevgi plânı, sevginin insanlarca meçhul kalmış geniş şümulü
içinde, saadetle dolu cehit ve faaliyetleri istilzam eden ve daha
yüksek plânlara varlıkları hazırlayan esirî bir âlemdir. En hayalî
peri masallarında anlatılan madde inceliği bu âlemin yanında
pek kaba kalır. Kaldı ki her lüzum hâsıl oldukça türlü imkânla-
rı, varlıkların önüne seren bu madde inceliğinin onlara vermiş
olduğu büyük haz ve zevklerden başka, insanlarca bilinmeyen
bir sevgi şümulünün varlıklara bahşettiği saadet, dünyada hiçbir
şeyle kıyas edilemeyecek kadar yüksek ve derindir. Zira dünya-
da daima olduğu gibi, saadet telâkki edilen her zevkin sonunda
gelmesi melhuz endişelerin, orada varlıkların karşısına çıkması
bahis mevzuu değildir. Bilâkis burada hakikî bir saadeti daha
büyük bir saadet, varılmış bir huzuru daha mânâlı ve şümullü
bir huzur takip eder.
Sevgi plânının ilk kademelerinde başlayan ve az çok dünya
zamanına ve mekânına yakın tarafları bulunan hâller, varlıkların
hazırlıkları ilerledikçe daha süptilleşir ve dünyadaki durumla-
ra yakınlıktan ayrılmaya başlar. Bu durum, varlıkların bağlı bu-
lundukları yarı süptil maddelerden gittikçe kurtulmalarının bir
ifadesidir. Yarı süptil madde ile olan irtibatlar gevşedikçe, idrakî
zaman ve mekân durumlarına girilir ve yarı süptil âlemin dün-
yaya benzer tarafları ortadan kalkar. Grupların vazife plânına
yaklaşmaları artar ve vazife plânı icaplarının zaruretleri daha
BEDRİ RUHSELMAN
319
ziyade tebarüz eder. Sevgi ile birbirine bağlanan gruplarda sev-
ginin oraya mahsus türlü tezahürleri bu durumu takviye eder.
Yarı süptil madde kombinezonlarından tamamıyla kurtulmuş
olan varlıklar büsbütün serbestleşirler ve çeşitli maddeleri kul-
lanmak üzere istedikleri gibi maddeleri değiştirmek imkânlarını
kazanırlar. Zira o zaman, bu işe mâni olan yarı süptil bir madde
kombinezonuna bağlı kalmak durumu ortadan kalkmış olur.
Böylece vazife plânına doğru gruplar hâlinde hazırlanarak
yürüyen varlıklar beşer, altışar fertlik gruplarıyla birlikte, tam
bir vazife anlayışı içinde ve idrakî zaman ve mekân imkânları
dahilinde ilk vazifelerini alırlar. Bu, onların vazife plânına girmiş
olmaları demektir.
Şu hâlde, vazife plânına geçiş dünyadan yarı süptile geçiş gibi
büyük gürültülerle, şiddetli sarsıntılarla, ölümlerle müterafık
olmayıp gayet tatlı bir hazırlanışla, belirsizce ve tedricî bir akış
içinde vukua gelmektedir. Ondan sonra bu varlıklar, gittikçe ge-
nişleyecek olan grupları ve bu grupların genişlemesiyle tev’em
olan idraklerin artması sayesinde, vazife plânının ilk kademele-
rinden itibaren ilâhî icabı taşıyan ışık konisinin zirvesine doğru
gittikçe büyük bir olgunlaşma hızı ile tırmanarak yükselmeye
başlarlar.
*
* *
Sevgi plânına geçecek olan insanları bekleyen yüksek âkıbet
budur. Binaenaleyh dünyadan yarı süptil âleme bu geçiş asırlar
boyunca öz varlıklarında yaşattıkları ve insan hâliyle bir türlü id-
rakine varamadan müphem sezgisi peşinde koşup didindikleri
ve aslâ tatmin olunamadıkları saadetin tatminkârlığına varlıkları
kavuşturacaktır. Ve insan varlığının kıymeti ve kudreti de bu ge-
çişte varoluşunu ve Kudreti bilmesindedir.
Dostları ilə paylaş: |