İLÂHÎ NİZAM VE KÂİNAT
310
Bu plânda hâkim olan sevginin ilk iptidaî basamakları, sevgi
adıyla dünyadan itibaren başlamakta, yarı süptil âlemin bütün
hayatını işgal ederek vazife plânının eşiğinde son bulmaktadır.
Demek ki bu büyük ve şümullü sevgi de vazife plânına doğru
son merhalesine ulaşmış ve orada fonksiyonunu bitirmiş olacak-
tır.
*
* *
Sevginin bu fonksiyonu, varlıkların vazifeye tam intibak ede-
bilmelerini sağlaması bakımından çok lüzumlu ve mühimdir.
Zira vazifeye girebilmenin büyük imkânlarını bu sevgi fonksi-
yonu temin eder.
Vazife plânı bambaşka yüksek bir plândır. Evvelce bu plân
hakkında lüzumlu bilgiyi vermiş olduğumuz için onları burada
tekrarlamıyoruz. Ancak şu kadarını söyleyeceğiz ki vazife plânı,
baştan başa bir ahenk, bir nizam, bir beraberlik, tam ve karışıksız
bir koordinasyon ve kooperasyon plânıdır. Orada en küçük bir
ahenksizlik, en küçük bir aykırılık veya bir terslik yoktur. Oraya
girecek varlıkların muhakkak ve kat’î olarak bu ahenge uymuş
durumda bulunmaları, hattâ bu ahenkten olmaları şarttır ki bu
da bu yolda geçirilecek olan birçok hazırlık safhalarıyla mümkün
olabilir. Zaten vazifeye hazırlık safhalarının en haşin, en iptidaî,
en zor ve ıstıraplı kademelerini, dünya hayatına ait uzun devre-
ler içinde insanlar geçirmiş bulunmaktadırlar. Bundan sonra bu
hazırlığın doğrudan doğruya vazife plânına ulaştıran yarı süptil
âlemdeki, yâni sevgi plânındaki son kademeleri ise -biraz evvel
söylediğimiz gibi- çok kolay, rahat ve saadetle dolu olarak sevi-
le sevile ikmal edilecektir. Bu suretle bu âlemdeki yüksek sevgi
mekanizmasıyla vazife plânının ahengine ve icaplarına uymak
kudreti kazanılacaktır. Şu hâlde bu plândaki yüksek sevgi, bü-
yük vazife plânına ulaşmanın tatlı ve esaslı bir vâsıtasıdır.
*
* *
Yarı süptil âlemde, sevginin varyetelerinde yaşanırken, var-
lıkların karşılarına çıkacak, oranın kendisine
mahsus nefsaniyeti
İLÂHÎ NİZAM VE KÂİNAT
312
fe plânının süptil maddeleri arasında yarı süptil hâlde bulunur.
Fakat o, hem kaba tarafıyla dünyaya, hem de ince tarafıyla süp-
til olan vazife plânına yaklaşır. Onun içindir ki buna yarı süptil
madde ve bu maddelerden müteşekkil olan yere de yarı süptil
âlem diyoruz.
Yarı süptil âlemin varlıkları, kullandıkları bu maddelerin
dünya maddelerine yaklaşan tarafından istifade ederek bunlar-
la, dünyadaki zaman ve mekân mefhumlarına yakın realiteleri
orada kurabilirler. Ve kurmuş oldukları bu reel imajlarda da ya-
şayabilirler. Bu mekânları kurabilmelerine yardım eden madde-
lerin incelik dereceleri, dünyanın pek hassas âletlerine çarpabile-
cek ayarda da olabilir.
Bu varlıklar henüz vazife plânına girmedikleri için, kendileri-
ne -hattâ otomatik olarak dahi- hiçbir vazife verilmez. Bu yüzden
onlar hiçbir varlığın tekâmülüne müdahale etmezler ve faaliyet-
lerine karışmazlar. Kendilerinde henüz böyle bir salâhiyet yok-
tur.
Yarı süptil âleme girmiş bir varlık için asıl gaye vazife plânına
ulaşmaktır. Hâlbuki varlığın orada bağlanmış olduğu yarı süp-
til madde, onun vazife plânına girmesine engel teşkil eder. Zira
vazife plânındaki madde hâlleri süptil maddelerdir ve o plânda
vazife görebilmek için varlıkların yarı süptil bir tek madde kom-
binezonuna bağlı kalmaktan kurtulmaları lâzım gelir.
İşte oradaki varlıkların bu engeli aşabilmeleri için, çok kuv-
vetli bir vâsıtaları vardır ki o da sevgidir.
Şu hâlde arasat plânındaki sevgi o plânın yarı süptil maddele-
rini, her türlü ıstıraptan ve elemden âri tatlı ve mesut mücadele-
lerle yenmeye yarayan yüksek bir vâsıtadır.
*
* *
Vazife plânına girmek demek, birtakım vazife mükellefiyet-
lerini kabul etmek ve bu vazifelerin icaplarını yerine getirmek
kudret ve imkânlarına sahip olmuş bulunmak demektir. Bunun
için de vazife plânındaki varlığın, vazifelere uygun
çeşitli mad-