YERSİZ TEKFİRİN TEHLİKE, ZARAR ve SEBEPLERİ
A-Yersiz Tekfirin Tehlike Ve Zararları
Ehl-i sünnet keîâmcıları ile fıkıhçıların çogunlu-ğu tekfir konusunda insaflı ve temkinli davranmaya gayret etmişler, rastgele herkesi tekfir etmekten kaçınmışlardır. Öyle ki, âlimler, genellikle «Büyük günah işlemiş olsalar bile ehl-i kıbleden kimseyi tekfir etmeyiz.» demişlerdir 676. İmam Ebû Hanîfe'nin (150/ 767) el-Fıkhı'l - Ekber isimli akâid risalesinde de göze çarpan 677 bu sözün, el-Gazzâlî'nin (v. 505/1111) kitaplarındaki ifadesi şu şekildedir : «"La ilahe illallah" esasına samimî bir şekilde bağlı kaldıkları ve bu esasla tenakuz teşkil eder bir durumda bulunmadıkları müddetçe yolları ne kadar farklı olursa olsun, ehl-i İslama dil uzatmaktan ve mezhepleri tekfir etmekten sakınmalıdır.» 678
Âlimleri bu derece temkinli ve müsamahakâr davranmaya sevkeden unsur, tekfire karar vermenin çok güç; tekfirin doğuracağı sonuçların ağır oluşudur. Çünkü iman dairesinden çıktığına hüküm verdiğimiz kişi yani mürted, küfre düştüğü noktada aydınlatıldıktan sonra tevbe edip tekrar müslüman olmazsa öldürülür. Şayet çeşitli sebeplerle idam edilemeyip, İslâm toplumunda yaşamaya devam ederse kendine selâm verilmez, selâmı alınmaz, müslüman bir kadınla evlenemez, evli ise karısı kendisinden boş olur. Mürted olarak ölür veya öldürülürse cenazesi yıkanmaz, namazı kılınmaz, müsiüman kabristanına gömülmez, kendisiyle akrabaları arasında miras hükümleri yürütülemez. Âhirette de ebedi cehennemde bulunacağına hüküm verilir. Bu kadar korkunç ve ağır neticeleri olan bir hükmü vermek, iman ve vicdan sahibi bir insan için kolay bir iş değildir.
Sonra Allah'ı, bir, dini bir, peygamberi ve kıblesi bir olan insanların birbirlerini gelişigüzel tekfir etmelerinin İslâmiyete, İslâm, toplumuna ve insanlığa çok şeyler kazandıracağını söylemek oldukça zoroVur. Peygamber Efendimizin Medine toplumunda münafıkların varlığını bildiği halde onîarı tekfirden kaçınması, temelleri müsamaha ve hoşgörüye bağlı İslâm-laştırma siyâsetini takip etmesi elbette pek çok hikmetlere bağlıydı. O ve,onun izindeki sahabenin bu tutum ve davranışları, çok kısa bir zamanda ve hiçbir kişiye nasip olmayacak şekilde ülkelerin, İslâm devletinin sınırlan arasına katılmasını sağlamıştır.
Bilgili, geniş görüşlü, insaflı ve müsamahakâr âlimler kelime-i şehâdeti getirip, «ben müslümanım» diyen insanı tekfir etmezken, kendilerine örnek aldıkları kâinatın efendisinin şu hareketlerine ve hadislerine uyuyorlardı:
«İnsanlar "Allah'tan başka ilâh yoktur. Muham-jned onun elçisidir." deyinceye kadar kendileriyle savaşmaya emrolundum. Ne zaman bunu söylerlerse, kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Ancak dînî cezalar müstesna; İç yüzlerinin muhasebesi ise Allah'a aittir.» 679
«Bizim gibi namaz kılan, kıblemize yönelen ve kestiğimizi yiyen kimse, Allah'ın ve Resulünün teminatım elde etmiş kabul edilir. O halde (böylelerini öldürmek suretiyle) Allah'ın verdiği teminat ye ahdi bozmayın.» 680
et-Tirmizî'nin (v. 279/892) sahih olarak rivayet ettiği bir hadiste Hz. 'Âişe (v. 58/678) Peygamberimizin şöyle dediğini naklediyor: «Eğer bir çıkış yolu bulu-lîursa, gücünüz yettiğince müslumanlardan cezaları kaldırın ve kendi yollarına bırakın. Şüphesiz bir im_?£h (kadı, devlet başkanı) in onu affederken işlediği hata cezalandırırken işlediği hatadan daha hayırlıdır.» 681
Sahih hadis mecmuaları incelenecek olursa, mü'-mini lanetlemenin, onu küfürle itham etmenin tehlikeli sonuçlar doğuracağını bildiren hadislere rastlamak mümkündür. Bu hadislerden bir kaçım zikredelim.
el-Buhâri (v. 256/870) ve Müslim'in, (v. 261/875) birlikte rivayet ettikleri bir hadiste Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: «Kim bir insanı kâfir diye çağırırsa, yahut öyle olmadığı halde; "ey Allah düşmanı" derse, söylediği söz kendisine döner.» 682
Sabit b. ed-Dahhâk'm (v. 45/665) rivayet ettiği bir hadiste de: «Mü'mine lanet etmek onu öldürmek gibidir. Bir mü'mini küfr ile itham eden onu öldürmüş gibi olur.» 683 denilmiştir.
Resûl-i Ekrem 'Abdullah b. 'Ömer'in Cv. 73/692) rivayet ettiği diğer bir hadîste de: «Bir insan tmüs-lüman) kardeşine : "ey kâfir" diye hitabettiği zaman, ikisinden biri bu sözü üzerine almış olur. Şayet söylediği gibi ise küfür onda kalır, değilse söyleyene döner.» 684 buyurmuştur. Aynı hadisin bir diğer rivayetinde : «Bir kimse müslüman kardeşini tekfir ederse küfür (tekfir edilen veya edenden) biri üzerine döner.» 685 denilmiştir.
Bu konuda Ebû Davud'un Cv. 275/889) İbn 'Ömer'den yatığı rivayet ise daha açıktır. «Herhangi bir müslüman di|rer bir müslümam tekfir ettiğinde şayet o kâiırse (diyecek yok). Aksi takdirde bizzat kendisi kâfir olur.» 686
«Allah'tan başka tanrı yoktur. Muhammed onun elçisidir» diyen bir insanın tekfir edilerek öldürüle-meyeceğine dair zikrettiğimiz bir hadîsi burada da hatırlamakta fayda vardır. Ashâb-ı Kiramdan ve Re-sûlüllah'm çok sevdiği bir genç olan Üsâme b. Zeyd (v. 54/674) başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatıyor : «Resulüllah bizi bir seriyye halinde düşmana karşı göndermişti. Sabah vaktinde Cüheyne kabîle-sinin Hurukât ismindeki koluna baskın düzenledik. Ben hemen bir kişiyi yakaladım. Yakaladığım adam; . "Lâ ilahe illallah" dediği halde onu öldürdüm. Bunun üzerine beni bir düşüncedir aldı. Dönüşte olayı Re-sûlüllaha anlattım. Resûî-i Ekrem : «Lâ üâhe illallah dediği halde onu nasıl Öldürdün?" buyurdu. (Ebû Davud'un rivayetinde: Kıyamet gününde onun söylediği Lâ ilahe illallh'in elinden seni kim kurtaracak?) Ben de : '"Ey Allah'ın elçisi o bunu kılıç korkusuyla söylemişti" dedim. Bunun üzerine bana şu cevabı verdi : "Sen onun kalbini yarıp baktm mı Lâ ilahe illal-lâh'i samimiyetle mi yoksa silâh korkusuyla mı söylediğini nasıl anladın?" Resûlüllah bu azarım o kadar çok tekrar etti ki, keski bugünden önce müslüman olmasaydım (da bu hadise ile karşılaşın asaydım) diye temenni ettim.»687.
Hz. Peygamberin izinden giden bilgili, ileri görüşlü ve insaflı âlimler müslüman olduğu bilinen bir kişiyi tekfirin güç olduğunu çeşitli vesilelerle açıklamışlardır. Fakih 'Âlim b. 'Alâ' el-Hanefî (v. 286/899) et-Tâtârhâniyye isimli eserinde; kesin delil bulunmadıkça, bir takım ihtimaller ile bir insanın küfrüne hüküm verilemeyeceğini söyler. Çünkü küfre hükmetmek cezaların en büyüğüne (ölüme) hükmetmek demektir. Böyle bir ceza için de suçun çok vahim bir suç olması gerekir. Halbuki suçta ihtimal bulununca suç vahim olma sınırına gelmemiş demektir 688.
Yemenli âlim ve hadisci İbnu'l-Vezir, (v. 840/1436) bu konuda şöyle der: «Şayet biz her önümüze geleni tekfir etseydik, pek büyük bir topluluğu kâfir saymış olurduk ki, Allah'a hamdolsun, bizi böyle bir şeyi yapmamakta muvaffak kıldı.» 689 O bir kişiyi iman sınırının dışına çıkarmakta işlenen hatanın yine böyle bir insanı müslüman bırakmakta işlenen hatadan daha büyük olduğu kanaatındadır 690.
Hüsâmeddin ismiyle maruf haneft fakihi 'Ömer b. 'Abdü'azîz (v. 536/1141) el-Fetâva's - Suğrâ isimli eserinde, «Bir insanın küfrüne hükmetmek çok büyük bir iştir. Ben bir mü'minin kâfir olmadığına dair bir rivayet (delil) bulduğumda (onunla hüküm verir) mü'mini kâfir saymam.» diyerek 691Hz. Muha.m-med ta.s.)'m izinde olduğunu göstermiştir.
Bir başka hanefi fıkıhçısı ve Hulâsatu'l - Fetâvâ isimli eserin müellifi Tahir b. Ahmed el-Buhâri Cv. 542/1147) fetva makamını üstlenenlere şu tavsiyede bulunmaktadır: «Tekfir ile ilgili meselede, tekfiri gerektiren pek çok ihtimal bulunsa, fakat bu ihtimallere karşılık bir tane de bu kişiyi küfür ile ithamdan alıkoyan bir yön olsa, müftünün müslüman hakkında hüsn-i zan besleyerek mü'min kişiyi küfürle itham etmekten alıkoyan bu bir yön ile fetva vermesi gerekir. 692
Hanefi fıkıhçıları arasında meşhur olan bir başka söz de aynı mahiyettedir. «Bir kimsenin kâfir olduğuna dair 99; müslüman olduğuna dair bir delil
bulunsa, müftü ve kâdinin, o kişinin müslüman olduğunu gösteren bir delil ile amel etmeleri gerekir.» 693 'Alî el-Kâri (v. 1014/1606) ise, ru'yetullah bahsine temas ederken, dünyada Allah'ı gördüğünü iddia
eden müslümam kâfir saymanın hem güç hem de tehlikeli bir iş olduğunu kaydederek, şunları söyler: «Bir kâfiri müslüman bırakmakta yapılan hata, bir müslümam iman sınırının dışına atmakta yapılan hatadan daha uygundur» 694''. Şerhu'ş-Şifâ' isimli eserinde de kelâmcılarm şu sözünü nakleder: «Bin kâfirin hükmünü yerine getirmemekte işlenen hata, bir müs-îümanm kanının akıtılmasmda işlenen hatadan daha hafiftir.» 695
13.hicri asır hanefi fıkıhçüarından İbn 'Âbidin (v. 1252/1836) de eserlerinde tekfir konusuna temas ederken oldukça insaflı, temkinli ve müsamahakâr ifadeler kullanmıştır. O şöyle demektedir: «...Orta-, ya çıkan netice şudur ki, bir müslümamn küfrü gerektiren sözünü güzel bir şekilde te'vil imkâna varsa veya bu sözün küfre girdiğinde ihtilâf mevcutsa, (müslümam kâfir saymamayı gerektiren) rivayet zayıf bile olsa, bu rivayete dayanarak böyle bir müslümam tekfir etmemelidir. Ki, küfür olduğu söylenen sözlerin çoğunluğunda ihtilâf vardır. Bu tip ihtilaflı sözlerle kişilerin tekfirine hükmolunamaz. Ben kesinlikle bu tip fetva vermekten kendimi alıkoydum.» 696 O risalelerinden birinde de; «Kan dökme o kadar büyük ve müşkil bir iştir ki; devlet başkanı (kumandan) herhangi bir kale veya beldeyi fethe tse, o beldede müslüman birinin bulunduğunu haber alsa, fethettiği kale veya belde fertlerinden birini öldürmek kendisine helâl olmaz. Çünkü öldürülenin kaledeki müslüman kişi olması muhtemeldir.» 697 der.
İbn 'Âbidin hanefîlerde fetva usûlüne dair kaleme aldığı 'Uküdü Resmi'l - Müftî isimli risalesinde tekfirle ilgili görüşünü şu veciz beyitle özetlemiştir:
«Müs! Um andan küfür ithamını iptal eden her söz, (Tercihe) daha lâyıktır, zayıf bile olsa.» 698 Görüldüğü gibi tekfirin vahim neticeler doğuran güç bir iş olduğunun şuuruna eren âlimler yersiz yapılacak tekfirin faydadan çok zarar getireceği, insanları İslâm'a kazandırmaktan çok, onları islâm'dan soğutup, uzaklaştıracağı görüşündedirler. 699
B- Yersiz Tekfirin Sebepleri
Hz. Peygamberin ve âlimlerin, insanların gelişigüzel tekfir edilmemesine dair tavsiyelerine rağmen, müslümanların bir diğer müslüman kardeşini küfre nisbet etmesinin sebeplerini yani yersiz tekfire sebep olan unsurları şöyle sıralayabiliriz: 700
1. Cehalet
Tekfir hareketine en çok başvuranların, Resûlül-lahın tekfirin tehlikelerine dair hadîslerinden habersiz olan, kelâm ve fıkıh ilminde otorite niteliğini kazanamamış ve çeşitli ilimlerde belli bir kültür seviyesine erişememiş, bilgisiz veya yanm bilgili kişiler ol-duğu bir gerçektir. Öyleyse yersiz tekfire yönelmenin en büyük sebebi el-Gazzâlî'nin (v. 505/1111) de dediği gibi bilgisizliktir. O daha önce de zikrettiğimiz bir sözünde şöyle diyor: «el-Eş'ari'ye (v. 324/936) ve onun dışında birine muhalif olan kimseleri rastgele tekfir edenlerin câhil ve düşünmeden konuşan kimseler oldukları ortaya çıkmış olur. Fıkıhtan başka bir şey bilmeyen kimseler bu gibi (tekfir gibi) çok önemli konularda nasıl söz sahibi olurlar?... Halk arasında ihtilâfın çok olmasının sebebi de budur. Câhiller ortadan çeküselerdi halk arasında ihtilâf azalırdı.» 701
2- Taassup
Cehaletin doğurduğu taassup, muhalife karşı itidal ve müsamahadan uzak, sert tutumlar da yersiz tekfirin bir başka sebebidir. el-Gazzâli herhangi bir meselede kendisine muhalif olanı, delilde hata etti diye tekfir etmenin doğru olmayacağını belirterek şunları söyler: «Belki böyle birine dalâletçi ve bid'-atçı denir. Dalâletçi denir, çünkü kendine göre doğru yoldan sapmıştır. Bid'atçı denir, çünkü selefin hakkında açık bir şey söylemediği meselede yeni bir görüş ortaya atmıştır.» 702 eş-Şehristâni (v. 548/1153) de tekfir hakkındaki görüşünü ortaya koyarken; "Mezhepte aşırı ve mutaassıp olan kişi muhalifini küfre ve dalâlete nisbet eder. Müsamahakâr olan te'lif eder (uzlaştırır) tekfir etmez.» 703 " der.
Taklid ve taassup batağına saplanmış, cenneti kendi dar çerçeveleri içerisindeki bir avuç kimseye hasretmiş, Allah'ın rahmetini daraltmış, sırf kendi metod ve düşünüşüne uymadığı için muhalif grup ve-kişiyi tekfir etmiş bulunan müfrit kişilere Kâinatın
Efendisinin tekfirin tehlikeli ve güç bir iş olduğuna dair hadîsleri ile, zikrettiğimiz veya zikred em ediğimiz pek çok âlimin 704
3. Hased veMenfaat
Hased zaten dinen ve ahlaken yasak edilmiş bir şeydir. Maddi servet ile manevi nüfuz ve şöhret elde etmek için başkalarını tekfir etmenin çirkinliği ise meydandadır. Kendinin yükselmesi için nefsinde istidat ve irade bulamayanlar, başkalarına tekfir silâhı ile taarruz edip, 705 onları basamak yapar ve yükselmeye çalışırlar.
4- Yersiz tekfirin bir başka sebebi, tekfirin ucuz, hafif, arzu edildi mi hemen kullanılabilecek bü* nesne olduğunun sanılmasidır. Bu yaygın kanaat sebebiyledir ki, tekfirde tereddüt hasıl olsa bile tercih kişiyi İslâm dairesinden çıkarma yönüne olmaktadır. 706
Dostları ilə paylaş: |