İtikâdî Mezheplerde İman-İslam İlişkisi
Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2012/2, c. 1, sayı: 2
109
bir kişiyi Müslüman olduğu gerekçesiyle ganimetten mahrum bırakmasını Buhârî,
gerçek anlamda islam olarak yorumlamamakta, aksine bunları öldürülme
korkusuyla veya başka bir nedenle “teslim olma” olarak değerlendirmektedir.
28
Hakiki anlamı dikkate alındığında Buhârî’ye göre iman ile islam kavramları aynı
mahiyete sahiptirler. Buna bağlı olarak o, amelleri imana dahil etmekte ve
selamlaşma, yemek yedirme ve zekât gibi taat fiillerini islam’dan kabul
etmektedir.
29
Kitabu’l-İman adlı eserinde ‘İman ve İslam’ın Bir Anlama Gelen İsimler
Olduğuna Dair Kitap’tan Deliller’ başlıklı bir bölüm açan İbn Mende
(ö.395/1004)’ye göre iman ve islam, aynı anlamda kullanılan iki kavramdır. Zira
Kur’an’da islam övüldüğü gibi iman da övülmektedir. Allah’ın kullarını çağırdığı
ve onlara farz kıldığı iman, Allah’ın onlar için din olarak seçtiği İslam’ın
kendisidir. Müslüman olan hidayete erdiği gibi mümin olan da hidayete ermiştir.
Ona göre mümin veya Müslüman isminden herhangi birine hak kazananın, iman
ettiği taat fiillerini işlediği sürece zorunlu olarak diğerine de hak kazanması, iman
ve islam kavramlarının aynılığını göstermektedir.
30
Halîmî’ye göre ise her ne kadar mahiyetleri farklı olsa da iman ve islam
kavramları, son ilahi dinin ismi olarak aynı şeyi ifade etmektedir. Zira “Hayır,
Rabb’in hakkı için onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp,
sonra da senin verdiğin hükme -içlerinde bir burukluk duymadan- tam anlamıyla
teslim olmadıkça inanmış olmazlar.”
31
ayeti, Hz. Peygamberin emrine teslim
olunmadıkça imanın sahih olmayacağı vurgulamaktadır. Allah’ın Resulüne teslim
olmak ve ona itaat etmek, Allah’a teslim olmak ve itaat etmektir. İslam’ın hakiki
anlamı teslim, imanın hakiki anlamı ise tasdiktir. Ancak teslim ile tasdik arasında
zorunlu bir ilişki bulunmaktadır. Gerçek anlamları farklı olsa da aralarındaki
zorunlu ilişki nedeniyle bu farklılık her iki kavramın tek bir dinin farklı isimleri
olmasına mani değildir.
32
İman, Allah’ın varlığı ve birliğini tasdik olarak kabul edildiğinde bu
tasdik, itaatları ifa etme gibi bir sonucu zorunlu kılar. Çünkü Halîmî’ye göre
ameller imana dahildir. Bu durumda itaat fiilleri anlamına gelen islam ile iman
aynı anlamda kullanılmaktadır. Ancak iman, gizli fiillere; islam ise dışa akseden
fiillere isim olarak kullanılmıştır. Yani iman, bâtın; islam ise zahirdir. Zahir’in
sıhhati bâtında olan ile, bâtındakinin sıhhati ise zahirdeki ile temin edilebilir. İç
dışsız, dış içsiz olamayacağı için iman ile islam birbirinden farklı şeyler olmakla
birlikte aralarında ayrılmaz bir bağ bulunmaktadır.
33
28
Buhârî, İman, c. l, s. 12.
29
Buhârî, İman, c. l, s. 9, 12, 16; Kutlu, Sönmez, İslam Düşüncesinde İlk Gelenekçiler Hadis
Taraftarlarının İman Anlayışı Bağlamında Bir Zihniyet Analizi, Ankara 2002, s. 136.
30
İbn Mende, Kitabu’l-İman, c. 1, s. 321-323; Kutlu, İslam Düşüncesinde İlk Gelenekçiler, s. 138-
139.
31
Nisâ 4/65.
32
Halîmî, Huseyn b. Hasen, Kitabu’l-Minhâc fî Şuabi’l-İman, thk.: Halîmî Muhammed Fûde,
Beyrut 1979, c. 1, s. 42-43.
33
el-Halîmî, Minhâc, c. 1, s. 44.
Yrd. Doç. Dr. Hilmi
Karaağaç
Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2012/2, c. 1, sayı: 2
110
Halîmî, ayetlerdeki kullanımından yola çıkarak imanı;
îmân bi’llah
34
ve
îmân li’llah
35
şeklinde ikiye ayırır. Ona göre tanımak ve bilmek anlamına gelen
îmân bi’llah, gerçekliğin ve varlığın tasdikini anlatırken; kabullenmek ve
benimsemek anlamında kullanılan îmân li’llah ise ispat edilen varlığa boyun
bükmeyi ve O’nun emirleri doğrultusunda hareket etmeyi ifade etmektedir
36
.
Birincisi, insanı küfürden kurtaran sırf tasdik yani iman iken ikincisi, bu tasdike
bağlı fiiller, yani islam’dır. O, tasdik, ikrar ve fiili imanın ayrılmaz üç boyutu
olarak kompoze eder. Ona göre imanın başlangıcı konumundaki kalbin tasdiki, bir
imandır. Kalbin tasdiki, iman olarak kabul edildiğinde bu tasdikin dille ifadesi
olan ikrar da imandır. Tasdik ve ikrar iman olunca bunların uygulaması olan taat
fiilleri de zorunlu olarak iman olur.
37
Çünkü Halîmî’ye göre kalpte olanın fiillere
yansımaması mümkün değildir. Sonuç olarak itikat, ikrar ve taatin her birisi
imandır ve aynı zamanda da islam’dır.
Halîmî, iman ve islam kavramlarının hem sözlük olarak hem de terim
olarak farklı muhtevalara sahip olduğunu kabul etmekle birlikte aralarındaki
zorunlu ilişki nedeniyle aynı olduklarını iddia etmektedir. Onun görüşleri
incelendiğinde iman ve islamı, bir bütünün iç içe geçmiş parçaları olarak
değerlendirdiği görülmektedir.
İman ve islamın aynı müsemma ve manayı içeren ortak isimler olduğu
konusunda Mürcie, Ebu Hanife ve Maturîdîlerle paralel düşünceye sahip olan ve
eserlerinde imanla ilgili konulara özel bir önem atfeden ya da bu konuya ilişkin
müstakil eserler yazan Buhârî, İbni Mende ve Halîmî gibi selefilerin bu
kavramlara yükledikleri içerik diğerlerinden farklıdır. Birinci gruptakiler amelleri
hem imanın hem de islamın dışında tutarken, selefiler amellerin hem imana hem
de islama dahil olduğunu kabul etmektedirler.
Kur’an’da iman ve islam terimlerinin muhtevasının ayetlerin Mekkî ya da
Medenî oluşuna bağlı olarak farklılık arzettiğini ifade eden Fazlur Rahman,
Mekkî ayetlerde iman ve islamın aynı manaya sahip özdeş kelimeler olduğunu
iddia eder. Mekkî ayetlerde islam; Allah’ın kanununa teslim olma
38
, Allah’ın
nuru
39
ve Allah’ın rehberliği
40
ile özdeşleştirilerek imanla aynı muhtevada
kullanılmıştır. Medenî ayetlerde ise islam, imanı kapsamakla birlikte ek olarak
Hz. Muhammed ve ümmetinin dininin ismi olarak kullanılmıştır.
41
Genel anlamda
iman ve islam terimleri Kur’an’da, Allah’ın kanununu kabul etme ve ona teslim
olma anlamında bir bütünlük oluşturacak mahiyettedir.
42
Zira gerçek anlamda bir
teslimiyetin olduğu yerde bu teslimiyetin kalbî yönünü oluşturan imanın varlığı da
34
Bakara 2/3, 4, 285; Nisâ 4/136; Tevbe 9/61; Hadîd 57/7.
35
Tevbe 9/94; Yusuf 12/17; Müminûn 23/47; Şuarâ 26/111; Ankebût 29/26.
36
el-Halîmî, el-Minhâc, c. l, s. 20-23.
37
el- Halîmî, age, c. l, s. 115.
38
Âl-i İmrân 3/52 ve 84; Yûnus 10/52.
39
Zümer 39/22.
40
En’âm 6/125.
41
Âl-i İmrân 3/19 ve 85; Mâide 5/3.
42
Fazlur Rahman, Allah’ın Elçisi ve Mesajı-Makaleler -I, çev.: Adil Çiftçi, Ankara 1997, s. 5-7.