İtikâdî Mezheplerde İman-İslam İlişkisi
Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2012/2, c. 1, sayı: 2
115
anlamında islamdan daha kapsamlı ve umumidir. Çünkü, iman olmaksızın islamın
varlığı mümkündür. Fakat aksi durum söz konusu olamaz. Zira iman bulunduğu
sürece bu imanın pratik boyutu olan islam da zorunlu olarak vardır. İmanın
olduğu yerde islamın olmaması muhal ve çelişkidir.
2.2. İslam, İman’dan Üstündür
İmanın kalpte, islamın ise fiiliyatta olduğu inancı bu iki kavramın
farklılığını savunan bir grubu, islam’ın daha üstün ve umumi olduğu düşüncesine
sevk etmiştir. Kalbî olması nedeniyle sadece Allah tarafından bilinen iman,
özelken; davranışlarla kendini gösteren islam ise daha geneldir. İmanı; marifet,
ikrar ve amel olarak tanımlayan Hammad b. Zeyd, imana hususi, islam’a ise
umumi bir içerik yükleyerek bu iki kavramın arasını ayırmaktadır. Bu durum
rivayetlerde iç içe geçmiş iki daire ile anlatılmıştır. İslam geniş bir daire iken
iman, bu dairenin içerisinde daha küçük bir dairedir. “Zani, mümin olarak zina
etmez, hırsız, mümin olarak hırsızlık yapmaz, içki içen, mümin olarak içmez.”
65
hadisi bu düşünceyi destekler mahiyette yorumlanmaktadır. Buna göre kişi bu
fiilleri işlediği zaman iman dairesinden çıkarak islam dairesine geçiş
yapmaktadır.
66
Eşari’ye göre islam, imandan daha geniş ve kapsamlı olduğu için ihtiva
ettiği bütün esaslarıyla islam, iman değildir.
67
Yani islam, imana ilaveten başka
şeyleri de ihtiva eder. Bakıllani’ye göre islam, iradeyi terk, inkiyad ve teslim olma
demektir. Yani kişinin Rabbine teslim olduğu ve emrine uygun olarak yerine
getirdiği her taat islam’dır. Kalbî tasdik olan iman ise islam’ın yalnızca temel
öğelerinden biridir. İman, islam’ın esaslarından birisi olduğu için islam, imanı
ihtiva etmektedir.
68
İslam kavramı, imanı kapsadığı için her Müslüman zaruri olarak
mümindir. Müslüman olmak için öncelikle mümin olmak gereklidir. Ancak her
mümin zorunlu olarak Müslüman değildir. Müslüman olabilmek için imana ilave
olarak başka özelliklerinde bulunması gerekir. Mesela ibadet görevlerini yerine
getirmeksizin sadece inanan kişi mümin olmakla birlikte Müslüman sıfatına layık
değildir.
69
Ancak bir anlamda iman, kalbin teslimiyeti demektir. Bu anlamdaki bir
iman sahibi zahirî amellerde bulunmamış olsa bile kalbin fiilleriyle Allah’a itaat
etmiş sayılacağından hem mümin hem de Müslümandır.
Gazzali’ye göre dinî terminolojide iman ve islam kavramlarının üç farklı
şekilde kullanımı söz konusudur:
65
Buhârî, Mezalim, c. 3, s. 107, Eşribe, c. 6, s. 241, Hudud, c. 8, s. 13, 15; Müslim, İman, c. 1, s.
76-77; Tirmizi, İman, c. 5, s. 15; Darimi, Eşribe, c. 2, s. 439; Nesâi, Eşribe, c. 8, s. 313; Ahmed
b.Hanbel, Müsned, c. 2, s. 317; c. 6, s. 139.
66
Ahmed b. Hanbel, Kitabu’s-Sünne, s. 311, 342, 352.
67
Eş’ari, el-İbâne, s. 10.
68
Bakıllâni, et-Temhid, s. 392.
69
Izutsu, İslam Düşüncesinde İman Kavramı, s. 80.
Yrd. Doç. Dr. Hilmi Karaağaç
Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2012/2, c. 1, sayı: 2
116
a. Aynı anlamı ifade etmek üzere eş anlamlı olarak kullanımı: “Orada
müminlerden kim varsa çıkardık. Zaten orada bir ev (halkın)dan başka Müslüman
da bulamadık.”
70
ve “Musa dedi ki: “Ey kavmim, eğer Allah’a inandıysanız,
gerçekten Müslüman insanlar iseniz, O’na dayanın.”
71
ayetlerinde iman ve islam
kelimeleri aynı anlamı ifade etmektedirler.
b. Zıt anlamlı kullanımı: “Bedeviler, ‘İman ettik.’ dediler. De ki: “Siz
iman etmediniz, fakat “İslam olduk” deyin. İman sizin kalplerinize henüz
girmedi.”
72
ayetinde imandan kalbî tasdik murat edildiği için, iman iddiasında
bulunan bedevilere, zahirde teslim olmaları dikkate alınarak “teslimiyet
gösterdik.” demeleri tavsiye edilmiştir.
c. Ayrı anlamları ifade etmek üzere iç içe (mütedâhil) kullanımı: Gazzali,
bu tür kullanım için hadislerden delil getirmektedir. “Hz. Peygamber’e soruldu:
“Hangi amel daha üstündür?” “İslam”, dedi. Sonra, “Hangi islam üstündür?” diye
soruldu. “İman”, diye cevap verdi.” Burada iman ve islam kavramları farklı
anlamlarda kullanılmakla birlikle islam, imanı kapsayacak şekilde kullanılmıştır.
73
Gazzali’ye göre bu üç farklı kullanımdan iman ve islam kavramlarının
lügat anlamlarına en uygun seçenek üçüncüsü, yani islam’ın imanı kapsayacak
şekilde kullanılmasıdır. Zira sözlük anlamı itibarıyla iman, sadece kalp ile yapılan
tasdikten ibarettir. İslam ise inat ve yüz çevirmeyi terk ederek kalp, lisan ve
amelle yani hem zahiri hem de batıni olarak teslimiyet ve boyun eğmedir. İman
hususi iken, bütün teslimiyet türlerini kapsaması bakımından islam, umûmidir.
Ancak iman, islam’ın en şerefli cüzüdür. Buna göre kalbî tasdik anlamında iman
mevcut ise bu tasdikin meyvesi ve sonucu olarak teslimiyet yani islam da
mevcuttur. Fakat teslimiyet olduğunda her zaman tasdik mevcut olmayabilir.
74
İman ve islam kavramlarının farklılığını kabul etmekle birlikte imanın
sadece kalbî tasdik olarak kabul edilmesi ve amellerin imana dahil edilmemesi
düşüncesi zorunlu olarak islamın imandan daha üstün olduğu ve imanı kapsadığı
düşüncesini ortaya çıkarmıştır. Çünkü iman sadece kalbin tasdiki iken İslam, hem
batıni hem de zahiri olarak teslimiyet demektir. Bu anlamda iman, islamın
esaslarından bir tanesidir ve islamın imandan başka esasları da vardır. Ancak
imansız itaat fiillerinin hiçbir anlamı olmayacağından İslam’ın üstünlüğü içerdiği
imandan kaynaklanmaktadır. Allah katında gerçek Müslüman, amelsiz müminden
daha üstündür. Diğer yandan dünya hayatında her Müslüman gerçek anlamda
mümin olmayabilir. Münafıklar, görünüşte Müslüman olmakla birlikte gerçekte
imandan çok küfre yakındırlar.
İleri sürülen deliller incelendiğinde bu yaklaşım farklılıklarının daha çok
hadislerden kaynaklandığı görülmektedir. Kur’an’da imanın esas olduğunda şüphe
70
Zâriyât 51/35-36.
71
Yûnus 10/84.
72
Hucurât 49/14.
73
Gazzali, Ebu Hâmid Muhammed b. Muhammed et-Tûsi, İhyâu ‘ulûmi’d-din, Kahire ty., c. 1, s.
115-116; Murat Sülün, Kur’an-ı Kerim Açısından İman-Amel İlişkisi, İstanbul 2005, s. 441.
74
Gazzali, İhyâ, c. l, s. 205.
İtikâdî Mezheplerde İman-İslam İlişkisi
Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2012/2, c. 1, sayı: 2
117
yoktur. Kur’an’a göre her mümin, Müslüman iken her Müslüman, mümin
olamayabilir.
Sonuç
İslam ve iman kavramlarının özdeş olup-olmaması meselesi, itikâdî
mezhepler nezdinde önemli tartışma konularından birisini oluşturmaktadır.
Mezkûr kavramların özdeşliğini savunanlar, kavram olarak farklı anlamları ihtiva
ettiklerini kabul etmekle birlikte pratikte aynı şeye delalet ettiğini iddia
etmektedirler. Yani bu iki kavram aynı şey olmamakla birlikte birbirinden çok
farklı da değillerdir. Ancak birbirlerinden öyle ayrılmazlardır ki biri olmadan
diğeri de olmaz. Onlar, bir şeyin içi ve dışı gibidir. Farklılığını savunanların temel
argümanını ise ayet ve hadislerde bu iki kavramın farklı anlamlarda kullanılması
oluşturmaktadır.
Konu hakkında itikadî mezheplerin sahip oldukları farklı fikirlerin en
önemli nedeni ayet ve hadislerde söz konusu kavramların farklı anlamlarda
kullanılmış olmasıdır. Öncelikle yaklaşık yirmi üç yıl süren vahiy sürecinde yeni
dini kabul edenlerin kabul gerekçeleri farklı farklı olmasına rağmen hepsi
Müslüman olarak kabul edilmişlerdir. Müslüman topluluğu içerisinde çoğunlukla
hakiki anlamda iman edenler olduğu gibi münafık olanlar ya da öldürülme
korkusu, ganimet elde etme arzusu veya Medine dönemindeki gibi güçlü/zengin
Müslüman toplumunun yanında olma gibi gerekçelerle teslim olanlar da
bulunmaktadır. Risaletin Mekke ve Medine dönemlerinde Müslümanların sosyal,
siyasi ve ekonomik durumlarının farklılık arzetmesinin doğurduğu bu gerekçeler,
kullanılan lafızlarla kastedilen anlamların farklılık arzetmesini doğurmuştur. Bu
süreçte iman ve islam kavramları bazen eş anlamlı, bazen zıt anlamlı, bazen de
biri diğerini kapsayacak şekilde iç içe kullanılmıştır.
Konu hakkında yapılan tartışmalarda iman ve islam kavramlarının birlikte
zikredildiği Hucurât 49/14 ayetine sıklıkla başvurulmaktadır. Bu kavramlardan ne
murat edildiğinin sağlıklı bir şekilde ortaya konulabilmesinde ayetin sebeb-i
nuzûlü bize yol gösterici mahiyettedir. Ayet ganimet arzusuyla İslama giren Beni
Esed b. Huzeyme kabilesi hakkında nazil olmuştur. Rivayet olunduğuna göre bu
kabile bir kıtlık senesinde yardım beklentisiyle Medine’ye gelerek iman ettiklerini
ifade etmişlerdir. Ancak, henüz kalplerinde iman gerçekleşmediği gerekçesiyle
“İman ettik.” ifadesinden men edilerek, “İslam olduk.”, yani “Muharebeyi terk
ederek silm’e girdik.” demeleri tavsiye edilmiştir. Çünkü iman, yalnız dil ile
ikrardan ibaret değil, yürekten sevgi ile bağlılık ve itminana yakın tasdiktir.
75
Sebeb-i nuzûlde de görüldüğü üzere söz konusu olayda iman gerçekleşmemiş,
ancak yeni dinin otoritesini kabul etme anlamında islam’a girme meydana
gelmiştir.
75
Yazır, Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul 1979, c. 6, s. 4482; Sebeb-i nuzûl için
bak. Razi, Muhammed b. Ömer b. Hüseyin Fahreddin, Tefsiru’l-Kebir, Beyrut 2008, c. 10, s. 115.
Yrd. Doç. Dr. Hilmi Karaağaç
Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2012/2, c. 1, sayı: 2
118
Kur’an’da islam, kişinin kendisini Allah’a teslim etmesi ve O’na gönülden
itaat etmesi anlamında
76
kullanıldığı gibi gönülden değil sadece sözde itaat
anlamında
77
da kullanılmıştır. Birinci anlamda islam; iman ve ihlasa eşit iken
ikinci anlamda imandan farklıdır. İkinci anlamda iman, kalp ile tasdik; islam ise
sözde itaattin dil ile ikrarından ibarettir.
78
İman, İslam’ı gerektirdiği halde islam,
imanı gerektirmez. Aksi takdirde her Müslüman görünen zorunlu olarak mümin
olmalıdır. Bu durumda münafıklığı izah etmek imkansızlaşır. Halbuki mümin aynı
zamanda gerçek bir müslümandır. Onun sahtesi ya da münafığı olmaz. Fakat
Müslüman, kalben inanan gerçek bir mümin olabileceği gibi kalbinde iman
bulunmamakla birlikte ikrarda bulunan bir münafıkta olabilir. Kur’an’a göre
gerçek iyilik yüzlerin doğu ve batıya çevirilmesi değildir. Gerçek iyilik, imanla
birlikte itaat fiillerinin ifâsındadır.
79
Ayet ve hadislerde iman ve islam kavramları çok farklı şekillerde
kullanılmakla birlikte genel anlamda kendilerine mümin ve Müslüman ismi
verilenlerin sahip olmaları gereken nosyonda bir benzerlik ve aynilik görmek
mümkündür. Mümin ya da müslim vasıflarından hangisini kullanırsak kullanalım
bu sıfatla tavsif edilen kişinin temel niteliği; kalben, lisanen ve fiilen kendisini
Allah’a, O’nun emir ve yasaklarına teslim etmiş olmasıdır. Amellerin imana dahil
edilmemesi bu konuda ayırıcı etken olmamalıdır. Zira, ameller imana dahil
edilmemiş olsa bile aralarında zorunlu bir sebep-sonuç ilişkisi mevcuttur. Ancak
bu durum gerçek anlamda mümin ve Müslüman için söz konusudur. İman sahibi
olmaksızın iman iddiasında bulunanın durumu bu genel anlamın istisnasıdır.
Kaynakça
Ahmed b. Hanbel, Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybâni
(ö.241/902), Müsned, İstanbul 1992.
----------, Kitabu’s-Sünne, thk.: Muhammed b. Said b. Salim el-Kahtâni,
Riyad 1416/1996.
Ateş, Süleyman, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, İstanbul 1989.
Aydınlı, Abdullah, Hadis Istılahları Sözlüğü, İstanbul 2011.
el-Bâkıllânî, Kâdî Ebu Bekr Muhammed b. et-Tayyib, (ö.403/1013),
Kitabu Temhidu’l - Evâil ve Telhisu’d - Delâil, thk.: İmadüddin Ahmed Haydar,
Beyrut 1987.
el-Buhârî, Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail (ö.256/870), el-Câmiu’s-
Sahih, İstanbul 1992.
76
Bakara 2/131.
77
Hucurât 49/14.
78
Ateş, Süleyman, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, İstanbul 1989, c. 8, s. 536.
79
Bakara 2/177.
İtikâdî Mezheplerde İman-İslam İlişkisi
Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2012/2, c. 1, sayı: 2
119
el-Cürcânî, Ali b. Muhammed eş-Şerif (ö.816/1413), Kitâbu’t-Ta’rîfât,
Beyrut 1985.
ed-Dârimî, Ebu Muhammed Abdullah Abdurrahman (ö.255/868), es-
Sünen, İstanbul 1992.
Ebu Hanife, Nu’man b. Sabit (ö.150/767), el-Âlim ve’l-Müte’allim,
(Mustafa Öz, İmam-ı Azam’ın Beş Eseri içinde ss. 11-42), İstanbul 1992.
----------, el-Fıkhu’l-Ebsat, (Mustafa Öz, İmam-ı Azam’ın Beş Eseri içinde
ss. 43-67), İstanbul 1992.
----------, el-Fıkhu’l-Ekber, (Mustafa Öz, İmam-ı Azam’ın Beş Eseri içinde
ss. 69-77), İstanbul 1992.
el-Eş’âri, Ebu’l-Hasan Ali b. İsmail (ö.324/935), Makalâtu’l-İslamiyyin ve
İhtilâfu’l-Musâllîn, thk.: M. Muhyiddin Abdülhamid, Beyrut 1995.
---------- el-İbâne an Usûli’d-Diyâne, Beyrut, ty.
Fazlur Rahman, (ö.1988), Allah’ın Elçisi ve Mesajı - Makaleler I, çev.:
Adil Çiftçi, Ankara 1997.
el-Gazzâlî, Ebu Hâmid Muhammed b. Muhammed et-Tûsi (ö.505/1111),
İhyâu ‘ulûmi’d-din, Kahire ts.
el-Halîmî, Hüseyin b. Hasen (ö.413/412), Kitâbu’l-Minhâc fî Şu’abi’l-
Îmân, thk.: Halîmî Muhammed Fude, Beyrut 1979.
İbn Hazm, Ebu Muhammed Ali b. Ahmed (ö.456/1064), el-Fasl fi’l-Milel
ve’l-Ehvâ’ ve’n-Nihal, Beyrut, ty.
İbn Manzûr, Cemaleddin Ebu’l-Fazl el-Ifrîkî (ö.711/1311), Lisânu’l-Arab,
Beyrut 1997.
İbn Mende, Muhammed b. İshak b. Muhammed b.Yahya (ö.395/1004),
Kitabu’l-İman, thk.: Ali b. Muhammed Nasır el-Fakihi, Beyrut 1987.
İbn Teymiyye, Ahmed b. Abdülhalim b. Abdüsselam Takıyyeddin
(ö.728/1327) Mecmûat’ul-Fetavâ, Daru’l-Vefa, 1997.
Izutsu, Toshihiko, İslam Düşüncesinde İman Kavramı, (çev. Selahaddin
Ayaz), Pınar Yay. İstanbul 2005.
Kâdî Abdülcabbâr, Abdullah b. Ahmed Ebu’l-Huseyn (415/1020) Şerhu’l-
Usûli’l-Hamse, thk.: Abdülkerim Osman, Kahire, 1416/1996.
Yrd. Doç. Dr. Hilmi Karaağaç
Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2012/2, c. 1, sayı: 2
120
Kâdî Ebû Ya’lâ, Muhammed b. el-Hüseyin b. Muhammed (ö.458/1066),
Mesâilu’l-İman, thk.: Suud b.Abdülaziz el-Halef, Riyad 1410.
Kutlu,
Sönmez,
İslam Düşüncesinde İlk Gelenekçiler Hadis
Taraftarlarının İman Anlayışı Bağlamında Bir Zihniyet Analizi, Ankara 2002.
El-Mağnisavi, Ebu’l-Müntehâ Ahmed b. Muhammed Hanefi, Şerhu Fıkh-ı
Ekber, İstanbul 2007.
el-Mâturidi, Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed b. Mahmud
(ö.333/944), Kitabu’t-Tevhid, nşr.: Bekir Topaloğlu- Muhammed Aruçi, Dar
Sader, Beyrut 2010.
----------, Te’vilatu’l-Kur’an, (İlmi Kontrol: Bekir Topaloğlu), I-XVII
Mizan Yayınevi, İstanbul 2005-2010.
Müslim, Ebu’l-Hüseyin Müslim b. Haccac (ö.261/875), Sahih, İstanbul
1992.
en-Nesâi, Ebu Abdurrahman Ahmed b. Şu’ayb b. Ali b. Bahr (ö.303/915),
Sünen, İstanbul 1992.
en-Nesefi, Ebu’l-Muîn Meymûn b. Muhammed (ö.508/1114), Tabsıratu’l-
Edille fî Usûli’d-Dîn, thk.: H.Atay-Ş.Ali Düzgün, Ankara 2003.
er-Râzî, Muhammed b. Ömer b. Hüseyin Fahreddin (ö.606/1209), et-
Tefsiru’l-Kebir, Beyrut 2008.
Serinsu, Ahmet Nedim, Kur’an’ın Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzul’ün Rolü,
İstanbul 1994.
Sülün, Murat, Kur’an-ı Kerim Açısından İman-Amel İlişkisi, İstanbul 2005.
et-Taftazâni, Mesud b. Ömer b. Abdullah (ö.793/1390), Şerhu Akaidi
Nesefi, Kahire 1988.
et-Tirmizi, Ebu İsa Muhammed b. İsa b. Sevre (ö.297/909), Sünen,
İstanbul 1992.
Yazır, Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul 1979.
Dostları ilə paylaş: |