18
talebin gösterilmemesi, faizlerin düĢmesi ve TL'nin değer kazanması ile birlikte cari açık da
artınca, Kasım krizi baĢ gösterdi. Borsada çöküĢle devam etti. Krizden kurtarma operasyonu
için IMF reçeteleri ve Neo Liberal politikaların dayatılması ile
Türkiye ekonomisini derinden
sarsan bunalım yaĢanmıĢtır. Ekonomik büyüme istikrarsız bir seyir izledi. Üretim ve istihdam
geriledi; enflasyon yeniden hızlandı. Nisan 2001'de Güçlü Ekonomiye GeçiĢ Programı
uyarınca TCMB döviz piyasasına müdahalelerde bulunamaz duruma düĢmüĢ, müdahale
yapacağı durumlarda da, IMF tarafından engellenmiĢtir.
Neo Liberal Politikalarda taktik genellikle önce borçlandırma sonra da özelleĢtirmedir.
2001 krizi sonrasında dıĢ piyasalardan kaynaklanan ucuz kredi olanağına kavuĢtu. Artan dıĢ
açıklar, önce yüksek faizlerle akan sıcak parayla, sonra da Ģirket birleĢmeleri ve
özelleĢtirmelerle sağlanan doğrudan yatırım finansmanıyla karĢılanmaya çalıĢıldı. Türkiye‟nin
dıĢ borcu hızla yükseldi. Türkiye, yüksek cari iĢlemler açığı ve yüksek dıĢ borç bağımlılığı
ile 2008 krizinde karĢılaĢacaktır. Kriz dönemlerinde oldukça fazla miktarda kısa vadeli ve
yüksek faizle borçlanan, 2003 yılından itibaren büyüme eğilimine giren Türkiye‟de, 2002
yılında GSMH‟ de %7,5, 2003 yılının ilk yarısında ise %5,4 oranında artıĢ meydana gelmiĢtir.
YaĢanan büyümeye rağmen iĢsizlik artmaktadır. Ġstihdam yaratmayan büyüme olgusu
ortaya çıkmıĢtır. 2003‟ün sonuna doğru, enflasyon düĢerken, borçlar da uzun vadeye
yayılmıĢ, özelleĢtirme yavaĢlamıĢtır. TL deki değerlenme ve cari iĢlemler açığı, sorundur.
Yatırımlar yeterli değildir. Reel sektörün kaynak sıkıntısı ve yüksek enerji maliyeti devam
etmektedir. Türkiye‟de IMF ile para, maliye, kambiyo kuru politikalarını ve yapısal
düzenlemeleri kapsayan, stand-by anlaĢması 2002 yılı baĢından beri üç yıllık için
uygulanmaktadır. Bu çerçevede 2004 yılında öngörülen büyüme hedefi %5 tir. GerçekleĢen
büyüme hızının 9,9 olmasına karĢın iĢsizlik, borç, cari açık sürmüĢtür. Ekonomik programda
kararlılık ve yapısal alandaki önemli adımlar Türkiye ekonomisinin dıĢ Ģoklara karĢı direncini
arttırmıĢtır. Ne var ki, enerji fiyatlardaki artıĢlar, ABD nin faiz artırımı öncesindeki -
Türkiye‟nin de dâhil olduğu- geliĢmekte olan piyasalar üzerinde olumsuz etki yapacağı
beklentisi ve yüksek cari açık, mali dalgalanmalara neden olmuĢtur.
Türkiye Avrupa Birliğine tam üye olma sürecinde Maastrich ekonomik ölçütlerine
uydurmalı ve enflasyon hızını Avrupa Birliği ortalama enflasyon oranına indirmelidir.
Türkiye‟ye özel istikrar programında faiz dıĢı bütçe fazlasının GSMH ya oranının %6,5
olması öngörülmüĢtür. 2004 yılının ilk altı aylık konsolide bütçede hedeflenen %6,5‟luk faiz
dıĢı fazlada sorun yoktur. Bu iyileĢmeler enflasyonun aĢağı çekilmesi açısından da önemlidir.
Devlet bütçesindeki açıklar, mali piyasalardan borçlanmaya yol açmaktadır. Bu da reel
faizlerin yükselmesine neden olmaktadır.
19
Emek-yoğun sektörlerde uzmanlaĢan Türkiye benzeri ekonomiler dıĢ dünyaya düzenli
bir kaynak transferinde bulunmaktadır. Söz konusu ticaret yapısında kararlılık göstermenin ve
dıĢ ticareti bu sektörler aracılığı ile artırma isteğinin doğrudan sonucu, ücret maliyetlerinin
baskı altına alınmak istenmesidir. Türkiye ekonomisinde büyüme süreci büyük ölçüde dıĢ
kaynak giriĢ-çıkıĢlarına bağımlıdır. Dolayısıyla 1989 sonrasında Türkiye'de millî hâsıladaki
kısa dönemli hareketler doğrudan sermaye hareketlerine bağlıdır. Millî hâsıladaki her artıĢ,
üretim kapasitesinin büyüdüğü anlamına gelmemektedir. Bu açıdan değerlendirildiğinde,
2003-2004 geniĢlemesinin ardında kaynağını henüz bilmediğimiz ve 8.1 milyar $ ulaĢan
kayıt-dıĢı sermaye giriĢlerinin yarattığı konjonktür yatmaktadır. Genel anlamıyla, Türkiye'nin
düĢen büyüme hızlarıyla artan cari açıklara yol açan bozulma, ABD'nin yükselen dıĢ
açıklarının da katkısıyla, geliĢmekte olan ülkelerin bir blok olarak cari iĢlem fazlaları veren
bir konuma geçtikleri bir dönemde meydana gelmiĢtir. Gümrük Birliği'nin gecikmeli etkileri,
TL'deki aĢırı değerlenme ve dıĢ ticaretin bileĢiminde yapısal değiĢmeler, bu bozulmada etkili
olabilir. Bu durum Türkiye ekonomisinin artan dıĢ bağımlılığının bir göstergesi olarak
değerlendirilebilir.
Türkiye ekonomisi 2002-2006 döneminde giderek yükselen trendle dıs kaynak
kullanmıĢtır. 2005 yılında 45 milyar dolara ulasan dıĢ kaynak giriĢi sağlanmıĢtır. Türkiye
ekonomisindeki kârlar ABD, Avrupa ve Japonya‟ya göre daha yüksektir (TCMB, 2006-
Haziran). 2002-2005 döneminde TCMB nominal faizleri beklentilere göre daha yavaĢ
düĢürse bile, hâlâ yüksektir. Yüksek reel faiz önemli ölçüde dıĢ kaynağı Türkiye‟ye
akıtmıĢtır.
Enflasyon 2006 yılında yüzde 9,7‟ye gerilemiĢtir. Brüt kamu borç stokunun milli
gelire oranı 2006 yılında yüzde 63,3‟e düĢmüĢtür. Döviz cinsinden kamu borcunun milli
gelire oranı 2006 yılında yüzde 22,8‟e gerilemiĢtir. Hizmetler ve sanayi sektörleri 2006
yılında, sırasıyla GSMH‟ nin yüzde 60 ve 29‟unu oluĢtururken, tarım sektörünün GSMH
içerisindeki payı yüzde 11 ile sınırlı kalmıĢtır.(Kaynak: Ekonomist, Türkiye Ekonomi
Politikaları AraĢtırma Vakfı.). Kamu tasarruflarının milli gelir içindeki payı 2006 yılında
yüzde 6,2 seviyesine yükselmiĢtir. Özel sektör tasarruf-yatırım dengesinin, 2006 yılında milli
gelirin yüzde 8,8‟i oranında açık verdiği gözlenmektedir. (Kaynak: DPT) Ġç borç faiz
ödemelerinin milli gelir içindeki payı azalma eğilimine girerek 2006 yılında yüzde 6,7
seviyesine gerilemiĢtir.
Merkez Bankası, Finansal Ġstikrar Raporuna (2007: 16) göre ülkemizde hane halkı
borçları yükselmiĢtir nedeni; yabancı sermaye hareketlerinde ve borçlanmada kısıtlamanın
olmamasıdır. Bu, özel kesim tasarruflarını azalmıĢtır. Ancak, dıĢ tasarrufların milli gelir