12
Klâsikler‟e göre; ekonomideki tüm piyasalarda denge, otomatik olarak sağlanacaktır.
Ġstihdamda da dengenin otomatik olarak sağlanacağını kabul ettikleri için klâsik iktisatçılar,
ayrı bir istihdam teorisi ortaya atmamıĢlardır. Onlara göre, iĢsizlik iradîdir. Keynes iĢsizliğin
irade dıĢı bir olay olduğunu ileri sürmüĢtür. Ġrade dıĢı iĢsizlik; üretim kapasitesinin
yetersizliğinden, konjonktürel dalgalanmalardan ve yapısal değiĢmelerden kaynaklanabilir.
Keynes‟e göre; bu tür iĢsizliğin temelinde talep yetersizliği yatar. O, bu bağlamda; iĢ
piyasasında bağımsızlığın bulunmadığını belirtmiĢtir: çalıĢabilecek durumda olanların, iĢ
bulanlara oranı, emek gelirini oluĢturur, bu da toplam talebi oluĢturmak suretiyle emek
talebini ortaya çıkarır. Emek talebinin, emek arzını doğrudan etkilediğine dair daha birçok
nokta bulunmaktadır.
2.6.Keynesyen Politikalarda Ücretin Oluşumu
Keynes, gerçek hayatta olağan durumun eksik istihdam dengesi olduğunu ileri sürdü.
Keynes‟e göre, emek piyasası, çalıĢma koĢulları ve sendikal anlaĢmalar önemlidir. Ücret
düzeyi hayat standardını ve tüketim kalıbını değiĢtirir. DüĢük ücretle hayat standardının
düĢeceğine karĢı çıkan çalıĢanlar verimliliklerini düĢünmezler. Ekonomide para aldanması
vardır. Reel ve nominal ücretlere karĢı tepkiler değiĢiktir. Nominal ücret düĢüĢlerine karĢı
tepkiler, reel ücret düĢüĢlerinden daha fazladır.
Keynesci doktrin, hükümeti, özel teĢebbüse karĢı bir faktör olarak görmüĢtür.
Hükümetin kâr amacı gütmeyen alanlarda özel yatırımlara alternatif olarak yatırım yapmasını
öngörür. Yatırımlar için kaynak vergilerdir. Ortaya çıkacak açığın giderilmesi için kaynak ise
özel bankadaki tasarruflar ve kredilerdir. Enflasyon ortaya çıkacağında da tersi bir maliye
politikası uygulanmalıdır.(Solue ve Antell,1992:141) Halkın gelir seviyesini yükseltmek için
bütçede makul seviyedeki açıklık önemsizdir. Ġstek dıĢı iĢsizliğin ortadan kaldırılabilmesi için
ya para arzı artırılmalı veya faiz oranı düĢürülmelidir.
Kapitalist sistemin temellerinden biri olan spekülasyon kavramına ve talebine
Keynes, ayrı bir anlam kazandırmıĢtır. Para, spekülasyon güdüsü ile tutulabilir. Bu güdüyle
edinilen tasarruflar, finansal piyasalar yoluyla reel kesime yansıyacaktır. Tahvil fiyatlarının
yükselmesi, iĢletmelerin yeni tahvil ihracına neden olur. GiriĢimcilerin elde ettiği bu fonlar,
yeni yatırım mallarının alınmasına neden olacaktır. Bu da toplam talebi artıran bir etki
meydana getirecektir.(SavaĢ,1986: 57) Keynes, tasarrufları önlemek ve harcamaları artırmak
için, faiz oranlarını indirmek gerektiğini, hükümetin yapacağı kamu yatırımlarının gerekli
olduğunu söyledi.(Solue ve Antell,1992:185). 1937 de ABD‟de uygulamaya baĢlayan
13
Keynesyen düĢünceler 1939 da hız kazandı, iĢsizlik oranı düĢtü, 1942 de en düĢük düzeye
indi. Keynesyen doktrinde maliye politikası etkindir. (Friedman ve Kaldor, 1982:26 ) Bu,
iĢsizliğin bir çözümü idi ama enflasyon artıĢına çare olamadı. SanayileĢememiĢ ve geri
kalmıĢ ülkeler için de önerilecek bir önlem ileri sürememiĢtir.(Galbraith,1989:224)
2.7.Keynesyen Politikaların Çöküş Yılları
1940‟lı ve 1950 li yıllar Keynesyen Teori‟nin “altın yılları”dır. Bu dönemde,
sanayileĢmiĢ ülkelerde uygulanan maliye politikalarla olumlu sonuçlar elde edildi. 1960 lı
yılların baĢında kapitalist sistemde yeniden kriz belirtileri gözlenmeye baĢlamıĢtır. YetmiĢli
yılların baĢına kadar kriz tehlikesi artarak devam etmiĢtir.
1970 li erken yıllarda, yükselen dıĢ borçlara, hammadde fiyatlarındaki artıĢlar da
eklenince bazı ülkeler mali krize düĢtüler. SanayileĢmiĢ ülkelerde iĢsizlik ve enflasyon hızı
artma eğilimindeydi. BaĢta ABD de olmak üzere diğer geliĢmiĢ kapitalist ülkelerde
Keynezyen politikalar problemleri çözmemiĢti. Keynes‟in ucuz para politikası enflasyona
neden oluyordu. Ġlerleyen yıllarda dünya ekonomisinin içine girdiği kriz uluslararası
kapitalist sistemin mekanizmalarını değiĢtirmiĢtir. Batı Kapitalizmi, 1971 Ağustosunda
Bretton-Woods para sisteminin son bulduğuna tanık oldu. Sabit kur yürürlükten kalkmıĢ,
baĢlıca paralar serbest dalgalanmaya bırakılmıĢtı. 1973 sonu ve 1974 baĢında petrol krizi
yaĢandı. Kriz dolayısıyla diğer mallara olan talep azalmıĢtı. Krizin ardından gelen enflasyon
artıĢı, batı pazarlarının daralması ile ihracat azaldı ve reel kayıplar arttı. Japonya‟nın bir
numaralı endüstriyel güç olarak belirmesiyle 1973 sıra dıĢı bir yıl oldu.
O yıllar
ekonomik
çöküĢ ve enflasyonun bileĢimi olan “stagflasyon” la geçen yıllardı. Neden olarak talep
yetersizliği, teknolojilerin emek üretkenliğini artırma kapasitelerinin azalması, hammadde
fiyatlarının yükselmesi ve iĢçi sınıfının mücadelesinin yoğunlaĢması gösterildi. Kâr oranları
düĢtükçe, yatırımlar azaldı. Kapitalist sistemin içindeki geliĢmiĢ ve az geliĢmiĢ ülkelerin
büyüme hızları düĢtü. ĠĢsizlik ve enflasyon baĢladı. GeliĢmiĢ ülkelerde kâr oranı düĢtükçe
sermaye, finans alanına kaydı. Petrol ihracatçısı ülkeler zenginleĢti, biriken petro-dolarlar
finans sistemine geçti. 1974 yılından itibaren IMF ve Dünya Bankası gibi resmi finans
kurumları, borçlu ülkelere kendi kurallarını dayatmaya fırsat bulmuĢlardır. Keynesyen
politikalar krizi önleyecek bir çare olmak yerine aksine devlet müdahaleciliğiyle engel
oluĢturdu. Her alanda arz olduğu halde, talep yoktu. ÇalıĢma isteği olan iĢçiler olmasına
rağmen, yeterince iĢ yoktu, Çünkü yeterince sipariĢ yoktu.(Krugman, 2003:7) 1970 lerin
ortalarında, Üçüncü Dünya‟da yeni bir merkez olarak Asya‟nın yükseliĢi baĢladı. Çin‟in de
yer aldığı Pasifik KuĢağı ve Japon ekonomileri ABD ekonomisinden hızlı geliĢmiĢtir. Dört
Kaplan(Güney Kore, Singapur, Tayvan ve Hong Kong) dünya mamül malları toplam