K7AÜİFD
|
2015/2
|
CİLT: 2
|
SAYI: 3
74
2.1.2. Tasdik
İdrakin diğer bir boyutu olan ‘tasdik’e gelince; tasdik, bir önermenin “bil-
gi açısından geçerliliğini”
59
ve “doğruluğunu kabul etme,”
60
“kesin olarak
kabul etmenin”
61
yanı sıra “bir doğruya, terimlerinin apaçıklığından dolayı
bağlanma halini”
62
de ifade eder. Bu, anlam içeriğiyle tasdik, dinî inanç daha
doğrusu dinî inancın temel umdesi olan ilâhî varlığa “iman” için de geçerli-
dir; çünkü iman, en azından bir miktar “inanç ve bilgiye“
63
, “aklî düşünmeye
dayanır. Burada söz konusu olan aklî düşüncenin hususi sureti,
bir hükmün
ya da önermenin doğru olduğu inancıdır.”
64
İmanda aranan “kesinlik,” ona
dair bilgide şart koşulmamış ise de imanın aklî süreçlerden büsbütün ayrı ve
onlarla alakasız olduğu anlamına da gelmez.
65
Zira her büyük din, salt imanı
geçerli görüyor olmakla birlikte tefekkür ve tahkiki de yüceltir ve ona teş-
vik eder. Tasdikin mantıkî anlamı esas alındığında, bilgi veya inançta olumlu
veya olumsuz bir hüküm verme hali olarak görülür. Ancak dinî inancı yani
imanı temel aldığımızda, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, bu tanımı aşan
ilave anlamlar söz konusudur. O halde, “imandaki tasdik, inanç ve bilme an-
lamlarına dayanan, fakat onlara ilaveten güven, teslimiyet, sevgi, samimiyet,
kesinlik vb. anlamları da taşıyan bir tasdiktir.”
66
İdrak istidadına sahip insanın, idrakte bulunma süreciyle alaka-
lı olarak bahse konu edebileceğimiz ‘cehalet(bilgisizlik)’, ‘zan (sanı)’, sehv
(yanlış,yanılma), şüphe (kuşku), bilgiye ve imana temel olan ‘kesin inanç’,
bir başka ifadeyle kesinlikli bilme ve inanma anlamına gelen ‘yakîn’ gibi bir
takım nitelikler söz konusudur.
İdrakin, duyusal farkındalığın ötesinde, onu aşan zihnî faaliyetin her aşa-
masını tasavvur ve tasdik veçheleriyle içerdiğini göz önünde bulundurarak
baktığımızda, gerçekte bilginin zıddı olan,
67
dolayısıyla bir idrak(/bilgi)siz-
Usûl, thk. Muhammed Hasan eş-Şâfiî, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1. Baskı, Beyrut, 1418/1999, I, 127;
Muhammed b. Sâlih el-Useymin, el-Usûl min İlmi’l-Usûl, Dâru’l-Îmân, İskenderiyye, 2001, s. 65; Ta-
kıyuddin Ahmed İbn Teymiye, Mecmûu’l-Fetâvâ, Dâru’l-Vefâ, III. Baskı, y.y. 1426/2005, VI, 295; Ebû
Abdurrahman Muhammed Nâsiruddîn, Mevsû’atu’l-Elbânî, I. Baskı, Yemen, 1431/2010, VII, 842.
59
Kaya, “Tasavvur”, XX, 127.
60
Cevizci, Ahmet, Paradigma Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayınları, İstanbul, 2013, s. 1498.
61
Şerafeddin Gölcük ve Süleyman Toprak, Kelâm, Selçuk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Yayınları, Kon-
ya, 1988, 88.
62
Cevizci, Felsefe Sözlüğü, s. 1498.
63
Özcan, a.g.e., s. 85.
64
Michael Peterson vd. Akıl ve İnanç -Din Felsefesine Giriş- , Çev. Rahim Acar, Küre Yayınları, 3. Baskı,
İstanbul, 2012, 447.
65
Peterson, a.g.e., s. 447.
66
Özcan, a.g.e., s. 84.
67
Seyyid Şerif Cürcânî, Kitabu’t-Ta‘rifât, Daru’n-Nefais, 1. Baskı, Beyrut, 2003, s. 565; Maturidi, Tevhid,
Çev. Hüseyin Sadi Erdoğan, Hicret Yay., İstanbul, 1981, s. 565; Emrullah Yüksel, Amidi’de Bilgi Teori-
si, İşaret Yay., 1. Baskı, İstanbul, 1991, s. 98.
75
FELSEFE VE DİNDETANRI’YI İDRAK İMKÂNI BAĞLAMINDA ŞÜPHENİN VARLIK İMKÂNI SORUNUNA BİR GİRİŞ
lik hali olarak cehalet, doğal olarak ne “tasavvur” ne de “tasdik” aşamasında
görünür. Bir hususa ait iki ihtimalden biri tamamen bertaraf edilmiş olma-
sa bile, ağır basan diğerinden yana bir hükmün verilmiş olması
68
sebebiy-
le ‘zan’nın, yine “bilerek”
69
“yahut bilmeyerek”
70
yanılarak da olsa bir hük-
mün bulunması sebebiyle ‘sehv’ in ve kesinlikli bir bilgi veya inanç
71
olarak
yakînin, şüpheye mahal bırakmayan bir kararlılık hali taşıdığından, yani bir
hüküm içerdiğinden “tasdik” aşamasında belirdiğini söyleyebiliriz. Bu arada,
tasavvurun tasdik tarafından içerildiğini, yani her tasdikin şöyle veya böyle
bir tasavvur üzerinden varlık bulduğunu hatırlamakta yarar görüyoruz.
Kabul veya ret konusunda, birbirine zıt iki ihtimal karşısında hiçbir ta-
rafa ağırlık verilememe durumunu ifade eden, ikircikli bir hâl olarak süjede
varlık gösteren ‘şüphe’ için -ileride başlı başına ele alınacağından- şu ka-
darını söyleyebiliriz: Şüphe doğru veya yanlış da olsa bir hüküm içermedi-
ğinden, henüz “tasdik”i olmayan “tasavvur” aşamasında görülebilecek olan
farklı bir niteliktir.
Kavram kritiğine “imkân” kavramıyla devam edelim istiyoruz. Ancak,
“imkân” kavramına dair açıklamalara geçmeden önce, onunla da ilintili bu-
lunan idrake dair şu önemli notu düşmeyi gerekli görüyoruz:
İdrak, “bir şeyi tam mânasıyla ihata etmek”
72
anlamına da gelmektedir.
Herhangi bir konu için bu anlamıyla geçerli olabilir, lakin Tanrı mevzuba-
his olduğunda durum farklıdır. Çünkü insan, dinin dışındaki bütün ha-
kikatleri ihata edemediği gibi, dinin bütün hakikatlerini (Tanrı’nın keyfi-
yeti/mahiyeti gibi) de tamamen kavrama gücüne sahip değildir.
73
“Bizzat
teistin kendisi Tanrı’yı “mâhiyeti itibariyle bilinemeyen bir varlık” olarak
tanımladığından”
74
O’nun Zatını bilmek ayrı şey, var ve bir olduğunu bil-
mek ayrı şey diye düşünür. O halde, meseleyi bu yönüyle değerlendirerek
Tanrı’yı idrak etmenin mümkün olduğunu fakat bu imkânın sınırsız olma-
dığını göz önünde tutmak lazım gelecektir.
68
bkz. Cürcânî, a.g.e., s. 219; Şerafettin Gölcük, Kur’an’da İnsanın Değeri, Pınar Yay., l. Baskı, İstanbul,
1983, s. 85; Topaloğlu, a.g.e., s. 288; Özcan, a.g.e., s. 52; Yüksel, a.g.e., s. 102.
69
Muhammed Esed, Kur’an Mesajı, (Meal-Tefsir), Çev. Cahit Koytak, Ahmet Ertürk, İşaret Yay., 4. Bas-
kı, İstanbul, 1998, s. 1032; Musa Bilgiz, Kur’an’da Bilgi -Kavramsal çerçeve/Bilgi türleri-, İnsan Yay., 1.
Baskı, İstanbul, 2003, s. 147.
70
Bilgiz, a.g.e., s. 147.
71
Ali b. Osman el-Cüllabî el-Hucvirî, Keşfu’l-mahcub -Hakikat Bilgisi-, Haz. Süleyman Uludağ, Der-
gah yay., 2. Baskı, İstanbul, 1996, s. 532; İsmail Hakkı İzmirli, Yeni İlm-i Kelam, Çev. Sabri Hizmetli,
Umran Yay., Ankara, 1981, 41; Topaloğlu, a.g.e., s. 340; Gölcük, Kelâm, s. 78-79; Halife Keskin, İslam
Düşüncesinde Bilgi Teorisi, Beyan Yay., İstanbul, 1997, s. 14.
72
Topaloğlu, a.g.e., s. 142.
73
Taylan, a.g.e., s. 174.
74
Mehmet Aydın, “Tanrı Hakkında Konuşmak” -Felsefi Bir Tahlil-, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakül-
tesi Dergisi, Ankara, 1983, c: 1, s. 30.