43
Erol / Şanizade Mehmet Ataullah: Bir Osmanlı Tarih Tasavvur ve Yazımı Örneği
“İfade-i hakikat-i mâ fi’l-bâl etmeye sa’y
ve dikkatten ziyade, elfâz ve makâlde
zinete ve fenn-i inşâda arz-ı maharete meyl ü rağbet ettikleridir. Zira riayet-i seci‘
ve kavâfî, teksîr-i kelamla hakk-ı tabiri ihlal ve ifsat ve kuvvet-i mefhum-i takriri,
tagyîr ve berbat etmeye bir emr-i kâfidir” (Şanizade, 2008, s. 21).
16
Ataullah Efendi, eserinin mukaddimesinde, “tarihi kemâ hüve hakkuhû zabt u tanzîme
kâdir müverrihlerin”
17
pek az olduğunu ifade eder. Tarih eseri telif edilirken duruma
göre, “elfâz-ı mermûze”, yani imalı ifadeler kullanmanın lazım geleceğinden bahseder.
Sonrasında ise tarih yazımındaki kuralların, diğer sanatların kaideleri gibi olmakla
birlikte her meslekte, kural ve usulün çokça olduğu ifade edilir (Şanizade, 2008, s. 24).
Vakanüvislik geleneğinde edebî üslup yoğunluklu bir anlatım tercih
edilmesi ve birta-
kım değerlendirmelerde şiir, atasözü, deyim, ayet ve hadis gibi alıntılara başvurulması,
Şanizade’nin “elfâz-ı mermûze” şeklinde ifade ettiği üsluba karşılık gelmektedir ki bu
tür bir üsluba, Tarih-i Şanizade’de sıklıkla başvurulduğu görülmüştür.
18
Şanizade, diğer vakanüvisler gibi belirli bir geleneği devam ettirmekle birlikte kendine
has olan bir üslup ve usul geliştirmiştir. Kitabının ilk cildinin başlarında tarih eserini
kaleme alırken hesaplı hareket ederek doğruluğunu ortaya çıkardığı sırları tarafsız ola-
rak kayıt altına aldığını; dünyanın değişmesini kaleme alan meşhur kemal ehli kimsele-
rin sırlarını bizzat mütalaa ederek Devlet-i Aliyye’ye dair yazdıklarını sınayarak
ve emin
olarak, inceden inceye inceleyerek ezberlediği; kaydettiği ve haber verilmesi lazım
gelen faydalı hakikatleri yeri geldiğinde çekemeyenleri dikkate almadan zikrettiğini ve
cesaretinin de padişahın ihsan ve lütfuna itimadından kaynaklandığını söylemektedir
(Şanizade, 2008, s. 61).
Şanizade, tarihinde üslup açısından iki tür dil tercih etmiştir. Birincisi, vakanüvis gele-
neğinin âdeta ayırt edici özelliği haline gelen belagatli edebî yoğunluğun öne çıkarıldı-
16 Gerçekte olanları ifade etmeye çalışmak yerine lafızlara, yazıda süse ve yazma sanatında maharetini
göstermeye meyletmektedirler. Zira düz yazıda kafiye, kelime kalabalığı
yaparak ifade edilecek olan
gerçeği bozmaya ve anlatılanın anlamını değiştirme ve berbat etmeye yetecek bir eylemdir.
17 Tarihi, gerçekte olduğu şekilde kaydetmeye muktedir tarihçiler.
18 “Âfetü’r-riyâseti za‘fu’s-siyâseti” (Devletin afeti, güdülen siyasette zaaf göstermektir). Bk. Şanizade
(2008, s. 717); “Ez-siyâset nizâm bâyed melik, bî-siyâset halel-pezîr buved” (Hükümdara düzgün
siyaset gereklidir. Siyasetsizlik anarşi doğurur). Bk. Şanizade (2008, s. 716); “Ne der her sühan bahs-
kerden revâst, hatâ ber-büzürgân giriften hatâst” (Her şeyi konuşmak caiz değildir. Büyüklerin
hatasını bulmaya çalışmak ise hatadır). Bk. Şanizade (2008, s. 860); “Velâyetü’l-ahmakı serî‘atü’z-
zevâli” (Ahmağın idareyi ele alması, çöküşü hızlandırır). Bk. Şanizade (2008, s. 875); “Der-zîr-i tîg-i
hâdise ber-dest ü pâ me-zen, ki-în derd-râ be-cüz ser teslîm çâre nîst” (Kılıç altındaki olaya el ayak
vurma!
Çünkü bu derdin, başı teslim etmekten başka çaresi yoktur). Bk. Şanizade (2008, s. 932); “Çü
fursat-yâft kârî cüz-gezîden nîst çûn mâreş, eğer bî-dest ü pâ bînî me-gû dervîş-i zalim-râ” (Bir fırsat
bulunca yılan gibi ısırmaktan başka işi yoktur. Eğer elsiz ve ayaksız bir halde görürsen, onu zalim
dervişe söyleme). Bk. Şanizade (2008, s. 978); “Ve râ‘î’ş-şâti yahmî’z-zi’bü ‘anhâ, fe-keyfe ize’r-ru‘âtü
lehâ ziyâbün” (Çoban, kuzuları kurttan korur; ama kurtlar çoban olursa yapılacak bir şey yoktur). Bk.
Şanizade (2008, s. 979).
44
İnsan ve Toplum
ğı ve içeriğin geriye itildiği anlatı tarzıdır. Bu, vakanüvislerin edebî maharetlerine göre
değişiklik gösterse de nihai anlamda hemen hemen aynı edebî yoğunluk,
kurumun
ortadan kaldırılmasına kadar devam etmiştir.
19
Şanizade’nin tercih ettiği diğer üslup ise yer yer konuşma dilinin kullanıldığı daha az
edebî yoğunluğu olan sade bir anlatım tarzıdır. Dilin edebî anlatım açısından yoğun-
laştığı bölümleri de ikiye ayırmak yerinde olacaktır: İlk kısım, başta padişah olmak
üzere diğer devlet ricalinin övüldüğü bölümlerden oluşur. Diğer kısımsa, başkaldırıda
bulunmuş, karışıklığa sebebiyet vermiş, görevini kötüye kullanmış kişilerin cezalarına
dair olan bölümlerdir. Buralarda, o şahıslara yönelik eleştiri getirilir; hakarete varan
ifadeler edebî yoğunluklu cümlelerle bir arada bulunur.
20
İkinci bölümde daha sade anlatımlar tercih edilmektedir. Bu tarz yerler, isim ve sıfat
tamlamalarının seyrekleştiği daha hafif bir üslupla kendini gösterir.
Bazen tamamen
konuşma dili anlatıma hâkim olmaktadır. Bu kısımlarda genel olarak vakalar, o hadi-
seye şahit olan kişinin ifadeleriyle aktarılır.
21
Hatta yerel unsurlar barındıran aktarımlar
dahi söz konusu olabilmektedir.
22
Şanizade, eserinin ikinci cildinde Ermenilerin Katolik
mezhebine geçmelerinden bahsettiği bölümde, Osmanlı Devleti’ne yönelik uygun
olmayan ifadeleri dillendiren kişilerin sürgün cezası alışlarını zikrederken “istenilen
şeye ne kadar
çaba sarf edilirse edilsin, takdir edilenden fazlası gerçekleşmez” diye
çevrilebilecek yarı Ermenice, yarı Türkçe bir ibare mevcuttur.
23
Aslında yerel ya da
olaya has bir dilin kendisinde bulunduğu bir aktarım, Şanizade’nin kendine özgü ifade
tarzının bir başka veçhesini oluşturmaktadır.
24
19 Asrın sonlarında görev yapan Cevdet Paşa bile eserinde edebî üsluba dair değerlendirmelere yer
vermek durumunda kalmıştır. Bk. Ahmet Cevdet
(1312, s. 84).
20 Kendisine müracaat-ü itina eylemeyenler hakkında fem-i mârdan semm-rîz olan dehânını küşad ve
dem-i akrepten tîz olan zebânını ıs‘âd etmekle…” Bk. Şanizade (1290, s. 183). “Kendisine müracaat
etmeyenler hakkında yılanın ağzından zehir saçar gibi olan ağzını açarak akrebin nefesinden hızlı
olan dilini çıkarmakla…”
21 “Eğer Seyyidî Ali Bey, şu gemilerin
üzerine beş gemiyle gönderilse, onların cümlesini bize esir eder,
amma iş başkadır” Bk. Şanizade (2008, s. 47).
22 “İnç kadar cehd gıllemek murâda; nasîb çılla mukadderden ziyade” Bk. Şanizade (1290, s. 368).
23 Düzoğulları ve Anzavuroğulları arasında çıkan kavgadan bahsedildiği bir başka bölümde de “…çe.
İnç kak gudes zo?” yani “…olmaz. Ne halt ediyorsun ulan?” ifadesi zikredilmektedir. Bk. Şanizade
(2008, s. 939); “Aman efendi aman! Bu gavurların kastı yaman görünür. Şunlara rızamız ile varıp
teslim olmayalım. Bari, ya selamet ya şehadet yolunda ölelim.” şeklindeki aktarım cümlesi, konuşma
dilindeki üsluba örnek olarak verilebilir. Şanizade (1290, s. 137).
24 Örneğin, Karaman Çarşısı’nda bulunan bir bakkalda, medrese talebesiyle dükkân sahibi arasında
çıkan tartışmanın ardından olayın büyümesi neticesinde talebenin sürgüne gönderilmesi mev-
zubahis olmuştur. Şanizade, bu olayı aktarırken medrese talebelerinin tepkilerine de yer verir: Me-
, bu olayı aktarırken medrese talebelerinin tepkilerine de yer verir: Me-
bu olayı aktarırken medrese talebelerinin tepkilerine de yer verir: Me-
dreselerde tedris gören talebelerin toplanarak “Bu ne dimek! Bir bakkal
gavuruna iki sille urmağla
talebe-i ulûmu bu mertebe darba Madrûbî Hace bile gayr-ı razı ve hususan ‘darabe zeydün amran’
makûlesi…” şeklinde bir üslup seçerek hadiseyi eserinde kaydeder. Devamında ise, “Amr ile kavga