106
İnsan ve Toplum
Başka bir katılımcı da aile içinde hem eşler arasındaki hem de ebeveynlerle çocukları
arasındaki problemlerin oluşmasında internet faktörüne
değinmiş ve genel anlamda
kendisine bu türden vakaların geldiğini belirtmiştir:
“Yani internet, evdeki internet ve teknoloji ailelerin bence birçok yapısını bozdu.
Yani mahremiyeti ortadan kaldırdığı için ailelerin o gizli anlaşmaları kendi içle-
rindeki dilleri bozulduğunu düşünüyorum ben. Bu hem çocuk için geçerli hem
de çift için geçerli. Yani bir şekilde internetle beraberinde gelen ilişkilerin bozul-
ması diyebilirim, genel anlamda gelen” [N.A., Psikolog]
Bununla birlikte neredeyse bütün katılımcılar, çocuk üzerinden gelen problemlerin
çoğunun altında ailevi problemlerin yer aldığını vurgulamışlardır. Katılımcılar,
bu tip
problemlerde çocukların araç olarak kullanıldıklarını, bir anlamda “ailenin çocuk üzerin-
de semptom verdiğini, kendi arızasını çocuk üzerinde gösterdiğini” vurgulamışlardır.
Katılımcılar, ailelerin ergenlik dönemine ait problemlerle de yoğun bir şekilde karşılaş-
tıklarını ve kendilerine başvurduklarını belirtmişlerdir. Ergenlerdeki beden algısı prob-
lemleri, uyum problemleri, cinsellikle ilgili problemler, katılımcıların bu döneme ait
sıklıkla karşılaştıkları problemler arasındadır. Bununla birlikte bazı katılımcılar, aileler
için ergenliğin kendisinin/çocuklarının ergenliğe girişinin bile
ciddi bir problem kay-
nağı olarak görüldüğünü belirtmiştir. “Herhangi bir ekstra sıkıntısı olmayan,doktora gel-
diğinde herhangi bir patolojisi olmayacak, normal bir ergen bile” [F.Y., Psikiyatrist] geçiş
döneminde ve birçok noktada değişim halinde olduğundan aile tarafından önemli bir
problem kaynağı olarak algılanmaktadır. Bu durum - sonuç kısmında da tartışılacağı
üzere-, kanaatimizce ergenliğe yüklenen anlamla doğrudan ilişkilidir.
Katılımcıların sıklıkla karşılaştıkları aile problemlerine dair bu yorumları, elektronik soru
formlarından elde edilen sonuçlarla paralellik göstermektedir. Formlarda da çocuk
yetiştirme sürecinde karşılaşılan problemler, eşler arasındaki iletişim problemleri, aile
içi problemlerin çocuk üzerinden yansıtılması gibi durumlara işaret edilmiştir.
Tartışma ve Sonuç
Araştırmaya katılan terapi uzmanlarının, çoğunlukla hem teorik anlamda hem de
uygulamalı anlamda, Türkiye’de psikoloji biliminin ve terapi hizmetlerinin mevcut
durumuna dair eleştirel bir duruş benimsedikleri görülmüştür. Bu değerlendirmelerde
kişisel ve kurumsal nitelik ve yetkinlik problemi, yasal düzenleme olmayışından dolayı
alanın suistimale açık hale gelmesi, alanda kültüre özgü terapi yaklaşımlarının olmayışı
gibi temalar ön plana çıkmıştır. Alandaki mevcut durum ile ilgili bu eleştirel düşünce-
lere mukabil, katılımcıların çoğunluğunun terapi hizmeti sunarken hem kuramsal hem
de uygulamalı anlamda alandaki hâkim kuram ve yöntemleri
tercih ettikleri görülmüş-
tür. Bununla birlikte danışanların problemlerine “daha kısa sürede çözüm üretmek” için
çoğunlukla eklektik bir yöntem anlayışının tercih edildiği görülmektedir. Bu yöntem
anlayışı, her ne kadar problemi en kolay ve kısa sürede çözme noktasında oldukça
107
Karagöz / Teori ya da Realite: Hâkim Terapi Kuram ve Uygulamaları Karşısında Konumlanış ve Arayışlar
işlevsel görülse de meseleye daha geniş bir perspektiften bakıldığında bu yöntemin
kendi içinde önemli bazı problemleri barındırdığı söylenebilir. Zira Ratner’in (2011) de
belirttiği gibi eklektisizm mevcut yaklaşımları tartışmaya açmayı ve onlara dair oluşa-
cak eleştirelliği baskılamaktadır. Bununla birlikte eklektisizmin,
terapistleri psikolojinin
kültürel yönlerini anlamak için sahip olunması gereken prensip ve yönelimlerden de
yoksun bıraktığını söyleyen Ratner (2003, s. 68), bu nedenle bu yöntemin kültüre dair
sistematik yaklaşımların ortaya çıkmasını engellediğini belirtmektedir. Dolayısıyla bazı
katılımcıların alandaki mevcut kuram ve terapi tekniklerinin eksikliklerini gidermek
için de başvurdukları bu yöntemin, problemlere kısa vadede çözüm üretiyor görünse
de hem kuramsal hem de uygulamalı olarak daha sistematik ve uzun vadeli çözümler
üretmek açısından bir çıkış yolu olamayacağını söylemek mümkündür.
Araştırmaya katılan iki terapi uzmanının, alandaki hâkim terapi yaklaşımlarının dışında
ve onlara alternatif olarak transpersonel psikoloji ve hermönitik terapi yaklaşımını
benimsedikleri görülmüştür. Modern terapi yaklaşımlarının
bireycilik vurgusuna
mukabil, hermenötik terapide mensubu bulunulan kültürel ve tarihî bağlama aidi-
yeti vurgulanmakta ve psikoterapiste duygusal sorun ve mücadeleleri daha geniş bir
toplumsal ve ahlaki bağlamda ele alma sorumluluğu yüklenmektedir (Sayar, 2011).
Hermönitik terapinin ve terapistin mahiyetine dair bu açıklamalar, Fişek’in (1996)
terapide bağlama duyarlılığın gerekliliğine yaptığı vurgu ile örtüşmektedir. Fişek’e
(1996) göre, “Terapistin ekolü ne olursa olsun, danışanının içinde bulunduğu bağlama,
o bağlamın etkilerine ve kendi bağlamı tarafından nasıl koşullandığına duyarlı olduğu
sürece, daha etkin girişimlerde bulunabilecektir”. Bu
değerlendirmelerle görüşme-
ler esnasında, katılımcıların terapi yaklaşımlarındaki eksiklikleri gidermek için neler
yapılması gerektiğine dair tespitleri birbirleriyle birebir örtüşmektedir. Katılımcıların
çoğunluğu, benimsenen terapi ekolü ne olursa olsun, terapistin mensubu olduğu
kültürün değer yargılarına, geleneklerine uzak olmaması, bu bağlamda danışanları
ile iyi bir güven ilişkisi kurması gerektiğini vurgulamışlardır. Bu değerlendirmelerde,
terapistlerin bağlam odaklılığı vurgulanmaktadır. Ancak, Arkonaç’ın (1999) ifadeleriyle
bu defa da terapi modellerinin içinden neşet ettiği insan
modelinin modernist bağla-
mı göz ardı edilmektedir. Yani terapide sadece terapistin bağlama duyarlılığını yeterli
görmek, kullanılmakta olunan terapi modellerinin içinden doğdukları varlık ve insan
tasavvurunu, bilgi anlayışlarını göz ardı etmek demektir. Bu bakış açısı aynı zamanda
terapi kuramları ile ilgili, meselelere farklı bir paradigmadan/anlam dünyasından/bilgi
anlayışı içinden bakmanın da önünü kapamaktadır. Dolayısıyla burada yapılan iş sade-
ce bireysel olarak bu kültüre duyarlı akademisyenlerin, terapistlerin Batılı
bilgi anla-
yışını hem teorik hem de uygulamalı olarak buraya taşımalarıdır. Bu durum Tuna’nın
(2011) Batılı bilgiye bağımlılık olarak olarak ifade ettiği teori ve düşünce ithalatının bir
göstergesidir.
Her ne kadar meselenin paradigma düzeyinde ele alınması gerektiğini vurgulayan,
bu kültürün anlam dünyasına dair yaklaşımların geliştirilip bilgi üretilmesi gerektiğini