Doktor kız Erzurum Tipli olmaktan memnun. Fakültesini
önemsiyor, yeterince tanınmadığını, hakkının verilmediğini
söylüyor. Oysa bazı laboratuvarları Çapa Tıp’tan bile iyiymiş.
Sohbetin bir yerinde “Siz Batılılar,” diyor genç kıza. Siz Batı
klar şöylesiniz, böylesiniz... Cümlenin gerisini duymuyor genç
kız, çok şaşırıyor, acayip şaşırıyor. Dan diye kafasına iniyor bu
söz: Siz Batılılar!
Genç kız Batılı olduğunu hiç düşünmemiş. Onun Batılıdan
anladığı Avrupalı. Batı’da ancak Avrupa’dan Batı diye söz edi
lir. İzmit’i Batı olarak görmediğinin farkına varıyor. Bizim Do
ğulu dediklerimiz, bize Batılı diyorlar diye düşünüyor. Biz on
lara Doğulu dediğimize göre, onlar da bize Batılı diyecekler ta
bii diye düşünüyor.
Doktor kızın siz Batılılar demesi genç kızı bu Doğu şehrine
yabancılaştırıyor birden. Bu kadar mı farklılar yani? Çayı kıt
lama şekerle içmenin dışında nedir onları bu kadar ayrı kılan?
Batılı kavramı altüst oluyor zihninde.
İçinden siz kendinizden biz Doğulular diye söz ediyor mu
sunuz? diye sormak geçiyor. Nedense çekiniyor. Sanki Doğu-
lu-Batılı meselesine girerse, o anda doktor kızın ağzından Batılı
olduğunu duyduğu için içten içe hissettiği mesnetsiz gurur or
taya çıkacak, bu tatlı genç doktorla aralarında kurulan samimi
yet zayıflayacak, hatta düşmanlığa dönüşecek gibi geliyor. Tat
ları kaçacak, birbirlerine sırtlarını dönüp uyuyacaklar, birbirle-
riyle fazla vakit geçirmemek için dışarıda oyalanacaklar, yarın
akşam doktor kız ona da ikram etmek zorunda kalmamak için
porselen çaydanlıkla çay demlemeyecek sanki. Böyle bir şey ol
mayacak elbette, doktor kızın yargılar ya da eleştirir gibi bir ha
li yok, aklı başında biri zaten. Ama o saçma sapan gurur yüzün
den içinde bir yer sızlıyor, bu dostluğu kaybetmekten korku
yor. Çok geçmeden cevabını alıyor. Diğer Erzurumlular ne di
yor bilmiyor, ama en azından doktor kız kendilerinden Doğu
lular diye söz ediyor. Oysa Batidakiler kendilerinden biz Batık
lar diye söz etmiyorlar.
Sohbetleri aynı samimiyetle ilerlerken, doktor kızın siz Ba
tıklar demesinin altında çok ince, belki de doktor kızın ken-
227
dişinin bile farkında olmadığı bir yargılama olduğunu hissedi
yor. Çünkü doktor kız Batıklardan söz ederken kibir sözcüğü
nü kütlanmasa da, belli belirsiz bir kibir vurgusu yapıyor. Çok
bulanık bir şekilde de olsa Batılı olmaktan duyduğu gururu his
settirdiğini düşünüyor, utanıyor bundan.
Genç kız bu şehirde geçecek fakülte hayatı boyunca doktor
kızın zihnindeki kibirli Batılı yargısının altında kalacağını an
lıyor.
228
Bir otobüs yolculuğu
Asteğmen kocasının kaza geçirdiği haberini alan genç kadın
soluğu Harem’de alıyor, Erzurum’a giden ilk otobüse biniyor.
Bir hemşire arayıp kocasının beyin sarsıntısı geçirdiğini söy
ledi. Ama hayati tehlikesi yok, merak etmeyin dediği halde te
lefonda konuşturmadı. Kadın çok endişeli. Merak edecek bir
şey yoksa niye telefona gelemiyor? Cevap alamadığı bir sürü
soru sordu hemşireye. Kırıkları var mı? Hayati tehlikesi yok.
Bilinci yerinde mi? Hayati tehlikesi yok. Yoğun bakımda mı?
Hayati tehlikesi yok. Tamam, anladık! Da nasıl! Durumu na
sıl? Hayati tehlikesi yok. Neredeyse bir gün süren yolculuk bu
endişeyle nasıl geçecek?
Ocak sonu, karlı bir gün. Otobüs tıklım tıklım dolu, ama
“bayan” olduğu için yanı boş. İnşallah şehrin birinde kat kat gi
yinmiş, üstü başı terle karışık kömür kokan iri bir kadın binip
yol boyunca üstüne yıkıla yıkıla uyumaz, tüküre tüküre çekir
dek çitlemez veya yedi sülalesinin dertlerini anlatmaz diye dü
şünüyor. Başka zaman olsa katlanabilir belki, ama bugün hayır.
Yolcuları gözden geçiriyor. Otobüste muavine kucakta gide
cek abisi denilerek bilet alınmamış bir çocuk varsa yandık diye
geçiyor aklından. Bu ülkede düşük gelirli ailelere çocukları için
bilet almak pahalı ve gereksiz gelir. Haksız sayılmazlar aslın
229
da, biletler gerçekten pahalı, hele aile kalabalıksa altından kal
kılır gibi değil. Bu nedenle yirmi küsur saatlik yolculukta ezi
yet çekmeyi göze alırlar ama çekmemenin de yolunu bulurlar.
Böyle çocukların annelerinin gözleri koltuklarda olur. Daha İz
mit’e varmadan yanındaki boş koltuğu gözüne kestiren bir an
ne çıkar. Sana da arkadaş olur kardeş, oturuversin deyip çocu
ğu kondurur yanına. Oturtmakla kalsa sorun yok, ama senden
ona bakmanı, ilgilenmeni bekler. Çişi gelince annesini uyara
caksın, susadım derse muavinden su isteyeceksin, uyursa üstü
nü örteceksin. Bu kadarcık insanlık vazifesini de yapmayacak
san nesin ki sen?
Başına geldi daha önce. Bu nedenle iki koltuk bileti almıyor
artık. Hanım hanım, ben bu boş koltuğa para verdim, yol uzun,
serilip uyuyacağım demeye kalktığın anda bu iyi yürekli daya
nışmacı milletin içinde bozguncu oluverirsin. Zaten yalnız yol
culuk yapan genç bir kadınsın. Otobüs ahalisi başlar söylen
meye. Ne olur yani kuş kadar çocuk yanında otursa? Anasının
dizleri koptu kaç saattir kucağında oturtmaktan. Tamam da yol
uzun, uyumam lazım filan diyecek olursun, sakın deme. İnsa
nı öyle bir dışlar ki otobüs ahalisi bir günlük yolculuk bir haf
talıkmış gibi gelir.
Sinirleri bozuk ya, her şeye bok atası var. Ortada yanma otu
racak bir çocuk olmadığı halde otobüs ahalisini düşman gibi
görüyor. Bir şeye itiraz edecek olsan otobüs yolcuları hemen
şoförden, muavinden yana çıkar diye düşünüyor. Şoföre, müzi
ği biraz kısar mısın? dersin mesela, illa ki biri, aç kardeşim din
le sen müziğini! der, bir de dönüp sana, kaptan kaç saattir di
reksiyon sallıyor, müzik de mi dinlemesin? diye şarlar. Su bi
ter, muavine niye bitti, baştan alsaydınız ya tedbirinizi dersin,
otobüs ahalisinin senden yana olacağını sanırsın bir de saf saf.
Ama bunca millete su mu dayanır? N’apsın çocuk! diye mua
vinin avukatlığını yapan biri çıkar. Niye her yerde duruyorsu
nuz? Hani doğrudan gidecektiniz? dersin, beğenmiyorsan uça
ğa bin! derler, alırsın cevabını.
Sanki parasını verdikleri bir yolculuk yapmıyorlar da, bu
hizmet onlara lütfediliyor. Haksızlığı, eksikliği sineye çekmeye
230
Dostları ilə paylaş: |