Memleket Hikâyeleri / Ayfer Tunç



Yüklə 7,9 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə63/66
tarix26.09.2018
ölçüsü7,9 Mb.
#70871
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   66

hazırlar.  Herkese  eşit  davranılsa  amenna,  ama  o  da  yok.  Oto­
büslerde mutlaka farklı muamele gören biri olur, ya şirket sahi­
binin yakınıdır ya şoförün.  İstekleri itiraz  etmelerine  gerek kal­
madan  sessiz  sedasız  yapılır,  kimse  de  niye  ona  ayrıcalık  yapı­
lıyor  diye  sormaz.
Otobüs ahalisinde bir de kaptan şoföre karşı bir yalakalık, bir 
suyuna  gitme  hali  olur  hep.  Sanki  biat  etmezlerse  şoför,  inin 
lan  aşağı,  götürmüyorum!  diyecek.  Ya da bir aşırı  saygı, bir  çe­
kingenlik.  Zannedersin  ki  otobüsün  içi  küçük  bir ülke,  kaptan 
şoför  cumhurbaşkanı,  muavin  de  başbakan.  Doğal  otorite  sahi­
bi  mübarekler!  Zaten  bu  memlekette  sadece  otobüslerde  değil, 
her  yerde,  her  zaman  birini  otorite  kabul  etme,  durumu  idare 
etme  hali  var.  Aman  tatsızlık  çıkmasın,  aman  idare  ediverdim, 
aman  şikâyet  etmeyelim,  katlanalım  ne  olacak  ki.
Yalnız  yolculuk  yapan  genç bir kadın  olmak  ayrıca  zor.  Hele 
Doğu,  Güneydoğu  yolculuklarında.  Üniversite  hayatı  boyunca 
sayısız  otobüs  yolculuğu  yaptığı için  çok  tecrübesi  var  bu  ko­
nuda.  Molalar zehir olur insana.  Gözünü dikip bakanlar en  ko­
layı,  bakmazsın  olur  biter.  Ama  ya  açıktan asılanlar?  Hafif mi­
sin,  değil  misin,  meşrebini  anlamak  için  yolculuk  nereye,  öğ­
renci  misiniz,  memleket  neresi,  iş  mi  tatil  mi şeklinde  gereksiz 
ve  ısrarlı sorular soranlar;  doğrudan yalnız  mısın?  diye soracak 
kadar  ileri  gidenler;  restorana  girdiğinde  buyur  beraber  yiye­
lim diyen  terbiyesizler;  masana  çay  gönderen,  sonra  da  pis  pis 
sırıtan yılışıklar.  Bir de  “aile”  kadınlarının yargılayan  bakışları. 
Hele  onların hah tavrı pek  çok erkeğinkinden daha acımasız ve 
hüküm verici  olur.  Yolculuğun  tadını  çıkarmak varken suratı­
nı  asıp  oturursun,  kimseyle  göz göze  gelmemeye  çalışırsın.  Bir 
kitap açıp gömülmek ya da sana arka çıkacakmış gibi duran bir 
teyzenin kuyruğuna takılmak,  tuvalete  de,  restorana da onunla 
gitmek  en  iyisidir.  Gerçi  o  ilişki de  gereksiz bir dostluk  havası, 
aşırı  bir kollayıcılık  nedeniyle  çok  yorar insanı.
Bunları  düşünüyor.  Ama  otobüs  halkı  düşmanlığı  üstüne 
düşünceleri  asıl  endişesini  sadece  birkaç  dakikalığına  dağıtı­
yor.  Gene kocasının durumunu hatırlıyor.  Hastaneye vardığın­
da  neyle  karşılaşacağını  bilememek  kadını  iyice  germiş.  Bir  si­
231


gara yakıyor.  Bindiğinden beri  beşinci sigarası  bu,  daha yola çı­
kalı üç  saat  olmadı.  Ortalık şimdiden  duman  altı.  Bütün  adam­
lar  ve  kendisi  de  dahil  birkaç genç  kadın  fosur  fosur sigara  içi­
yorlar.  Henüz  doksanlı yılların  başı.  Otobüslerde  sigara  içmek 
serbest,  yasaklanacağı  söyleniyor  ama  kimsenin  inandığı  yok, 
gülüp  geçiyorlar.
Yarıdan  fazlası  su  olan  bir  kolonya  ikram  eden  ufak  tefek, 
genç  muavine  “tik mola  ne  zaman?”  diye soruyor.
Muavin genç kadının yüzündeki  bariz endişeyi görüyor.
“Daha  var,  niye?”  diyor,  meraklanmış.
Kadın  asteğmen  kocasının  trafik kazası geçirdiğini, mola  ve­
recekleri  ilk  yerde  hastaneyi  aramak  istediğini  söylüyor.  İkna 
etmek  istercesine  bir  sürü  gereksiz  bilgi  veriyor  muavine.  Ko­
cası,  bindiği  taksi  çöp  kamyonunun  altına  girdiğinde  sivil  gi­
yimliymiş.  Bu  nedenle  askeri  hastaneye  değil,  tıp  fakültesi  has­
tanesine  kaldırmışlar.
Henüz  farkında  değil  ama  bunu  söyleyerek  yolculuğunun 
seyrini ve  otobüs ahalisi içindeki konumunu  değiştirecek açık­
lamayı yapmış  oluyor.  Muavin  şoföre  gidiyor,  kulağına  eğilip 
bir şeyler söylüyor.  Sonra  kadının yanma  geliyor.
“Molaya  daha  var,  ama  kaptan  sizin  için  ilk  benzinliğe  gire­
cek,  oradan  hastaneyi ararsınız,”  diyor.
Kadın  çok  şaşırıyor,  bunu  hiç  beklemiyordu.  Teşekkür  edi­
yor.  Şoför aynadan gözleriyle  onu arıyor, kadına selam verir gi­
bi,  terbiyeli,  dostça  bir hareket  yapıyor.
Kadın  sol tarafta, dokuz numarada oturuyor.  Şoförün  tam ar­
kasındaki  koltuklarda  bir ana-kız  var.  İkide bir anne çiklet, an­
ne  su,  anne  leblebi  diyen  kız  geçkin,  biraz  kız  kurusu  gibi  bir 
şey.  Muavine  söylediklerini  duymuşlar.  Onlar da ayrıcalıklı  bir 
konum istiyor olmalılar ki,  şoföre  eğiliyorlar  hemen.
“Bizim  de  cenazemiz  var,”  diyorlar,  “yetişiriz inşallah.”
Şoför  tahammülfersa  cinsinden  bir arabesk  çalan  teybi  kapa­
tıyor,  “Başınız  sağolsun,”  diyor.  Cenaze  kelimesiyle  müzik  işi 
bitti.  Gece  bütün  yolcuların  uyuduğu  bir  saatte  radyoyu  aça­
cak,  TR T’de  “Gecenin  İçinden”  programını  dinleyecek,  arada 
şarkı  filan  çaldıklarında  da  sesini  iyice  kısacak.  Özel  radyolar
232


çağı  yeni  başladı,  ama  hem  uzun  yolda  çekmiyor,  hem  de  tek 
bildikleri şey  pop  şarkıları çalıp  arada boş boş konuşmak.
Çok  geçmeden  bir  benzinlikte  duruyorlar.  Muavin  kadının 
yanına geliyor.
“Yenge buyur,”  diyor.
Kadın şaşırıyor, kendisine yenge denmesine alışık değil. Yen­
ge  olacak  kadar  yaşlı  olduğunu  düşünmüyor.  Ama  bu  hitabın 
yolculuğunu kolaylaştıracağını anlıyor, itiraz etmiyor.  Öte yan­
dan  yenge  hitabını  kabulüyle  birlikte  sen  hitabını  da  kabul  et­
miş  oluyor.
Cenazeye  giden  ana-kız  da  iniyorlar,  fırsat  bu  fırsat  tuvale­
te gidiyorlar.  Genç  kadın önden  önden,  gayet  kararlı bir edayla 
yürüyen  muavini  takip  ediyor.  Bu  şekilde davranmaya da  alışık 
değil,  kocasını  bile  sorgusuz  sualsiz  takip  etmez,  ama  özel  bir 
durumu  var  bugün.  Benzinciye gidiyorlar.
“Yengenin beyi subay,  kaza  geçirmiş,”  diyor muavin,  “hasta­
neyi arayacak.”
Bir anda  akan  sular duruyor.  Benzinci  hastaneyi  arıyor.  “Ko­
mutanımın  durumunu  soracaktık  da,”  diyor.  Komutan  mı,  ne 
komutanı?  diye  düşünüyor  kadın.  Kocası  kurada  kısa  döne­
mi  çekememiş  bir  mühendis-asteğmen  sadece.  Komutan  de­
ğil, şanssız. Benzinci “komutanının” adını soyadını soruyor ka­
dına,  öğrenip  aktarıyor,  telefona  hemşire gelene  kadar  ahizeyi 
kadına  vermiyor.  Kadın  aynı  hemşireyle  konuşuyor.  Hemşire­
nin sesi bu  kez daha neşeli  geliyor,  “Durumu iyiye gidiyor,”  di­
yor  ama  yine  kocasıyla  konuşturmuyor.  Benzinci  telefon  için 
para almayı reddediyor.  Kadın  teşekkür edip otobüse  dönüyor.
“Yenge,  komutanımın durumu nasılmış?” diye soruyor şoför.
Kadın  o  anda  bir  koruma  çemberine  alındığını  fark  ediyor. 
Otobüs ahalisinin yüzlerinde bariz bir sempati görüyor.  Herkes 
onun asteğmen  karısı  olduğunu,  Erzurum’a  kaza nedeniyle git­
tiğini  öğrenmiş,  teselli  edercesine  gülümsüyorlar.  Öndeki  ana- 
kız  ve  diğer  koltuk  komşuları  geçmiş  olsun  dileklerinde  bulu­
nuyorlar.  Hemşirenin sesi bu  kez daha neşeli  geldiği  halde,  va­
tani  görevi  sırasında  kaza  geçiren  yiğit  komutanın  eşi  yenge­
miz  sıfatının gereği olarak endişeli görünmesi  gerektiğini  anlı-
233


Yüklə 7,9 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   66




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə