Microsoft Word broca'nin beyn\335- carl sagan 05 02 2014. doc



Yüklə 307,73 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə3/10
tarix17.04.2018
ölçüsü307,73 Kb.
#38962
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

 

www.ozetkitap.com 



 

 

Bizler  düşünen  varlıklarız.  Tür  olarak  izi  ayırt  eden  faktör  zekamız.  Bu  gezegeni 



bizimle  paylaşan  diğer  birçok  hayvandan  daha  hızlı  ya  da  daha  çevik  değiliz.  Sadece  daha 

zekiyiz.  Bilim  ve  teknolojiyi  kullanmak  bilimi  anlayabilen  bir  topluluk  olmanın  sağladığı 

müthiş  pratik  avantajın  yanı  sıra,  entelektüel  yeteneklerimizi  kapasitemizin  sonuna  kadar 

kullanmak  olanağını  tanır  bize.  Bilim,  içinde  yaşadığımız  girift,  hassas  ve  hayranlık 

uyandırıcı evreni keşfetmek demektir.  

Ve bilimle uğraşanlar bilirler ki ara sıra da olsa hissettikleri o müthiş haz, Sokrates’in 

de söylediği gibi insanın duyabileceği zevkin doruk noktasıdır. Paylaşılabilir bir zevktir bu. 

nsanlık  tarihinde  bir  dönüm  noktasındayız.  Felaket  ve  umudun  birbirine  bu  denli 

yakın seyrettiği bir an daha önce hiç olmadı. Biz kendi evrimini kendi şekillendiren ilk canlı 

türüyüz,  Bilerek  veya  yanlışlıkla  kendi  kendimizi  yok  edebilecek  araçlara  ilk  kez  sahip 

oluyoruz.  Aynı  zamanda  bu  teknolojik  ergenlik  döneminden,  türümüzün  bütün  üyeleri  için 

tatmin edici ve zengin bir olgunluğa geçmemizi sağlayabilecek araçlara sahip olduğumuza da 

inanıyorum. Ancak bu kavşakta çocuklarımızı ve geleceğimizi hangi yola sokacağımıza karar 

vermek için çok fazla zamanımız yok. 



PARADOKSÇULAR 

KARANLIKTA GEZ NENLER VE GÖZ BAĞCILAR 

B L M N SINIRINDA MANTIK VE SAÇMALIK 

Aslına  bakılırsa  UFO’lar  ve  antik  astronotlar  üzerinde  düşünmeye  gerekli 

gördüğümden  daha  fazla  zaman  harcadığımı  biliyorum.  Ve  bence  halkın  bu  meselelere 

duyduğu  ilgi  kısmen  iyi  bir  şey.  Ancak  modern  bilimin  ortaya  koyduğu  baş  döndürücü 

olasılıklara karşı sergilediğimiz açıklığı, sıkı bir şüphecilikle dengelemek zorundayız. Birçok 

ilginç  olasılık  sonuçta  tamamen  yanlış  çıkıyor.  Bilgimizi  ilerletebilmek  için  hem  yeni 

olasılıklara açık olabilmek hem de sıkı sorular sorabilmek gerekiyor.  

Ve  sıkı  sorular  sormanın  ek  bir  getirisi  var:  Özellikle  son  on  beş  yıllık  dönemde 

Amerika’nın  dinsel  ve  siyasal  yaşamına  aşırı  bir  safdillik  ve  zorlayıcı  sorular  sormak 

konusunda  bir  isteksizliğin  egemen  olduğunu  görüyoruz.  Bunu  sonucunda  ulusal  sağlımız 

göze  batacak  derecede  gerilemiştir.  Tüketicinin  kuşkucu  olması  demek,  ürün  kalitesinde 

yükselme  olması  demektir.  Hükümetlerin,  kiliselerin  ve  okulların  eleştirel  düşünceyi  teşvik 

etmekte  pek  hevesli  davranmamasının  nedeni  bu  olabilir.  Çünkü  kendilerinin  de  zayıf 

olduklarını biliyorlar.  

Bilim,  özellikle  günümüzde  halkın  desteğine  bağlıdır.  Ne  yazık  ki  halkın 

çoğunluğunun çok yetersiz bir bilim ve teknoloji bilgisine sahip olması, bilimsel meselelerde 

akılcı kararlar almayı güçleştirmektedir. Bilimde sahtecilik bazen kar getiren bir iştir ve bunu 

tezgahlayanlar  söz  konusu  meseleyle  yakın  ilişki  içinde  olmakla  kalmayıp  ondan  büyük 

paralar da elde ederler. Bu yüzden seve seve geniş kaynakları iddialarının desteklemeye tahsis 

ederler. 

Bugün Amerika’da hala eğer bir şey yazılıp basılmışsa doğrudur diye düşünen birçok 

insan var. Halbuki kitaplarda o kadar çok açığa çıkmamış spekülasyon ve akla hayale sığmaz 

saçmalıklar var ki, gerçeğin ne olduğuna dair ortaya tuhaf bir tablo çıkıyor. 

Bilimciler  de  nihayetinde  birer  insandır.  Tutkuları  ateşlenince  geçici  bir  süre  için 

disiplin ideallerinden kopabilirler. Ancak bu idealler ve bilimsel metot, etkinliğini çok büyük 

ölçüde  kanıtlamıştır.  Dünya’nın  gerçekte  nasıl  işlediğini  bulmak,  tahminler,  sezgiler  ve 

dahiyane bir yaratıcılığın buluştuğu bir karışım gerektirir; ve bunlara ilaveten her adımı didik 

didik inceleyen bir şüpheciliği, Bilimdeki hayret verici ve beklenmedik buluşları üreten şey, 

yaratıcılık ve şüphecilik arasındaki bu gerilim olmuştur. 

Bilimcilerin  yeri  kanıtlar  veya  yeni  fikirlerin  ışığında  görüşlerini,  hem  de  halkın 

önünde, tamamen değiştirdikleri bilinir. Bir politikacı en son ne zaman benzer bir şeffaf olma 

ve değişme isteği sergilemişti, ben hatırlayamıyorum. 




 

www.ozetkitap.com 



 

 

Bilimin  sınırlarında  gezinen  birçok  inanç  sistemi  taze  bir  deneyim  yaşamamıştır. 



Bunlar  tamamen  tanıkların  ifadesinin  doğruluğuna  bağlı  hikayelerdir  ve  genellikle  bu 

tanıkların  güvenilmezliği  tescillidir.  Geçmişe  dönük  performans  temel  alındığında  bu  çeşit 

inançların pek çoğu doğrulanmayacaktır. Buna rağmen böyle savların hepsini nasıl yüzeysel 

değerleriyle  kabul  etmiyorsak,  ret  de  edemeyiz.  Örneğin  gökten  büyük  taşların  düşebileceği 

fikri  18.  yüzyıl  bilimcilerine  göre  saçmalıktı:  Thomas  Jefferson  da  gökten  taş  yağacağına 

inanmaktansa iki Amerikalı bilimcinin yalan söylediğine inanacağını belirtmişti.  

Yine  de  gökten  taş  düşüyor.  Bunlara  meteor  deniyor  ve  peşin  hükümlerimiz  de 

meselenin gerçekliğine etki etmiyor. 

Eleştirel  ve  şüpheci  analiz,  bilimde  olduğu  gibi  günlük  pratik  meselelerde  de 

kullanılan  bir  metottur.  Yeni  veya  kullanılmış  bir  araba  alırken  yazılı  garanti  istemeyi,  test 

sürüşü  yapmayı, arabanın belli bölümlerini kontrol etmeyi bir ihtiyat tedbiri olarak  görürüz. 

Söz  konusu  noktalarda  kaçamak  cevaplar  veren  araba  satıcılarına  karşı  çok  dikkatli 

davranırız.  Gelgelelim  sınır  inançların  uygulayıcılarından  pek  çoğu  benzer  bin  inceleme 

karşısında rahatsız  olur.  

Duyu  ötesi  algıya  sahip  olduğunu  iddia  edenlerin  çoğu  yakından  incelendiğinde 

yeteneklerinin  azaldığını  ileri  sürmektedir.  Sihirbaz  Uri  Geller,  çatal  kaşık  ve  anahtarları 

bilimcilerin  yanında  gayet  rahatlıkla  eğip  büküyor  –gerçi  kuşkucu  bir  illüzyonist  topluluğu 

karşısında  bir  gösteri  yapma  fikrini  hakaret  kabul  ediyor-,  ama  çalışmalarında  devamlı 

doğayla  karşı  karşıya  gelen  ve  insan  algısının  sınırlarını  iyi  bildikleri  için  aynı  numaraları 

kendileri  de  el  çabukluğu  marifetiyle  yapabilen  bilimciler  için  Uri  Geller  adil  savaşan  bir 

rakip, Şüpheci gözlem ve tartışmanın  baskılandığı yerde gerçeğin üzeri örtülür. Bu tür sınırda 

gezinen  inançları  işleyenler,  eleştiri  karşısında  sık  sık  geçmişte  alay  edilip  gülünen  dahiler 

dikkat çekerler. 

Ş

una kuvvetle inanıyorum ki, sahte bilime karşı en iyi panzehir bilimdir: 

Bugün  yaşayan  Dogonların

1

  sayısı  en  fazla  birkaç  yüz  bin  kadar  ve  bunlar 



antropologların  yoğun  incelemelerine  sadece  1930’lardan  beri  tabi  tutuldu.  Dogonların  bazı 

mitolojik  öğeleri  antik  Mısır  uygarlığındaki  efsanelerle  benzeşiyor  ve  bir  kısım  antropolog, 

Dogonlarla antik Mısır uygarlığı arasında zayıf bir kültürel bağ olduğunu öne sürüyor.  Dogon 

astronomisinin en çarpıcı özellikleri 1930 ve 1940’larda çalışan Fransız antropoloğu Marcel 

Griaule  tarafından  nakledilmiştir.  Griaule’nin  anlattıklarından  şüphe  etmek  için  bir  sebep 

olmamakla  beraber,  bu  hayret  verici  Dogon  inançlarına  dair  daha  öncesine  ait  hiçbir  Batılı 

kaydın  olmadığını  ve  bütün  bilginin  Griaule  üzerinden  aktarıldığını  önemle  belirtmeliyiz. 

Hikaye,  yakın  zamanda  ngiliz  yazar  R.K.G.  Temple  tarafından  da  geniş  kitlelere 

duyurulmuştur. 

Daha  da  çarpıcısı,  Dogonların  gökyüzünün  en  parlak  yıldızı  Sirius  hakkındaki 

inançları.  Öne  sürdüklerine  göre,  Sirius’un,  her  elli  senede  bir  onun  yörüngesini  dolaşan 

(Temple bunu elips şeklinde bir yörünge olduğunu belirtiyor)

 karanlık, gözle görülmeyen bir 

arkadaş  yıldızı  var.  “Sagala”  adını  verdikleri  ve  yeryüzünde  bulunmayan  bir  metalden 

yapılmış bu arkadaş yıldızın çok küçük ve çok ağır olduğunu söylüyorlar. 

Dogonların sahip olduğu astronomi bilgisini teleskopsuz edinmek olanaksız. O halde 

doğrudan  ulaştığımız sonuç ileri düzeyde bir uygarlıkla temas ettikleridir. Geriye tek bir soru 

kalıyor:  Dünya  dışı  mı,  yoksa  Avrupalı  bir  uygarlık  mı?  Hangisi?  Her  yönüyle  harika  bir 

düzmece  hikayenin  bütün  yüzeysel  işaretlerini  taşıyan  bu  hayret  verici  Sirius  mitinin,  yakın 

zamanlarda Dogonlarla ilişki kuran bilime hakim Avrupalıların marifeti olduğunu düşünmek, 

dünya  dışı  bir  uygarlığın  kendini  Dogonları  eğitmeye  vakfettiğini  düşünmekten  çok  daha 

inandırıcı. Bu batılı ilişki belki de Afrika’yı ziyaret eden Bir Avrupalıydı veya yerel Fransız  

 

                                                 



1

Dogon’lar: Afrika’nın Mali Cumhuriyetinde yaşar. Kabilenin nüfusu 250.000 civarındadır. Totemleri bulunan ve inisiyatik bir örgütlenmesi 

olan bu kabile, geleneklerini sözlü aktarım yoluyla sürdürmüştür. Tradisyonlarındaki astronomi bilgileri, özellikle Sirius sistemi hakkındaki 

bilgileri  tüm  astronomları  şaşırtmıştır.  Çadırlar  içinde  yaşayan  ve  avcılıkla  beslenen  bu  ilkel  insanlar,  Dünya  gezegeninin  hareketlerini, 

güneşin hareketini, Jüpiter’in uydularını olduğunu v.s bilmekteydiler. 



Yüklə 307,73 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə