Microsoft Word broca'nin beyn\335- carl sagan 05 02 2014. doc



Yüklə 307,73 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə6/10
tarix17.04.2018
ölçüsü307,73 Kb.
#38962
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

 

11 


www.ozetkitap.com 

 

 



rastlayamadılar.  Ay’dan  dört  yüz  kiloya  yakın  örnek  toplandı  ve  dünya  laboratuarlarında 

titizlikle incelendi. Hiçbir hayvancık, mikrop hemen hemen hiçbir organik kimyasal, hatta su 

bile  bulunamadı.  Ay’da  hayat  olmadığını  düşünüyorduk  ve  göründüğü  kadarıyla  da  yok. 

Güneş’e  en  yakın  gezegen  olan  Merkür  de  Ay’ı  andırıyor.  Atmosferi  son  derece  ince  ve 

yaşamı desteklemesi çok uzak bir ihtimal. 

Bazı gezegenlerde ise ılımlı bir atmosfer var. Dünya bunun en bildik örneği. Burada 

hayat,  atmosferimizin  yapısını  belirlemede  önemli  bir  rol  oynamış  durumda.  Oksijen,elbette 

yeşil  bitkilerin  fotosenteziyle  üretiliyor  ama  nitrojenin  bile  bazı  bakterilerce  yapıldığı 

düşünülüyor. 

Mars’taki  toplam  basınç  yaklaşık  olarak  Dünya’nın  yüzde  birinin  yarısı  kadar,ama 

ortadaki  atmosfer  büyük  oranda  karbondioksitten  oluşuyor.  Düşük  miktarlarda  oksijen,  su 

buharı,  nitrojen  ve  başka  gazlar  içeriyor.  Mars  atmosferinin  biyolojik  bir  dönüşüm 

geçirmediği açık, ama Mars’ı orada hayat olmadığını varsayacak kadar iyi tanımıyoruz. 

Ilımlı atmosfere sahip yerlere üçüncü ve daha az bilinen bir örnek, Satürn’ün en büyük 

uydusu  olan  Titan.  Titan’daki  atmosfer  yoğunluğu  göründüğü  kadarıyla  Mars  ve  Dünya 

arasında.  Ancak  bu  atmosfer  çoğunlukla  hidrojen  ve  metandan  oluşuyor  ve  –muhtemelen 

karmaşık organik moleküllerden yapılma- yekpare katmanlı kırmızımsı bulutlarla kaplı. 

Çok  yoğun  atmosferi  olan  gezegenler  özel  bir  problem  teşkil  ediyor.  Bunların 

atmosferleri Dünya’daki gibi yukarılarda soğuk, aşağılarda ise daha sıcak, Ancak atmosferin 

çok yoğun olması durumunda tabandaki sıcaklıklar biyolojik ortam için aşırı derecede sıcak. 

Örnek  olarak  Venüs’te  yüzey  sıcaklıkları  yaklaşık  480  derece,  Jüpiter  yakınındaki 

gezegenlerde  ise  binlerce  derece.  Yüksek  sıcaklıklar  yüzünden  bunların  yüzeyinde  yaşam 

olması uzak bir ihtimal. 

Başka  gezegenlerde  hayat  olup  olmadığı  konusundaki  müthiş  cehaletimiz  bu  yüzyıl 

içinde son bulabilir. 

SATÜRN’ÜN G ZEML  UYDUSU T TAN 

Titan sadece Satürn’ün değil, yaklaşık 5800 kilometrelik çapıyla güneş sisteminin de 

en büyük uydusu. Merkür’den daha büyük ve neredeyse Mars kadar. Ama sonuçta işte orada, 

Satürn’ün  etrafındaki  bir  yörüngede.  Titan,  Güneş  sistemi  içinde  Dünya  ile  en  benzer 

atmosferik basınca sahip. 

Titan’da  bol  miktarda  organik  bileşik  olduğuna  dair  güçlü  kanıtlar  olduğunu 

düşünüyoruz; bu bileşikler hem atmosferde basit gazlar hem de bulutlarda ve  yüzeyde daha 

karmaşık organik maddeler halinde bulunuyorlar. Titan’ın yoğunluğu o kadar düşüktür ki, iç 

kısımları  neredeyse  tamamen  buzul  yapısında  olmalıdır.  Titanı  metan,  amonyak  ve  su 

buzullarından  oluşan  dev  bir  kuyrukluyıldıza  benzetebiliriz.  Bozunurken  etrafı  ısıtacak  az 

miktarda radyoaktif elementler de olmalıdır.  

Titan, etrafında yapılacak uçuşlarla küresel parametrelerinin kabaca belirlenmesine ve 

bulutlarının  arasında  açıklıklar  araştırılmasına;  keşif  gemileriyle  kırmızı  bulut  ve  yabancı 

atmosfer örnekleri elde edilmesine ve neye benzediğini hiç bilmediğimiz yüzeyini incelemek 

için araç indirmeye elverişli olduğunu birden bire fark  ettiğimiz şaşırtıcı, hoş ve öğretici bir 

dünya.  Ayrıca  Dünya’da  yaşamın  ortaya  çıkmasını  sağlamış  olabilecek  organik  kimya 

türlerini  incelemek  için  de  müthiş  bir  fırsat.  Titan’ın  yüzey  jeolojisi  bütün  güneş  sistemi 

içerisinde tek olabilir. Titan keşfedilmeyi bekliyor. 



GEZEGENLERDE  KL M 

10  LA 30 M LYON yıl önce yeryüzündeki sıcaklıkların yavaş yavaş düşerek birkaç 

derece  azaldığı  düşünülüyor.  Ancak  birçok  bitki  ve  hayvan  türü  yaşam  döngülerini  iklime 

adapte  etti  ve  devasa  ormanlar  azalarak  daha  tropikal  enlemlere  doğru  çekildi.  Ormanların 

çekilmesiyle,  geniş  dallara  sahip  ağaçlarda  barınan  sadece  birkaç  kilo  ağırlığında  ve  her  iki 

gözünü  de  kullanabilen  kürklü  yaratıkların  yaşam  alanları  ortadan  kalktı.  Ormanlar  yok 

olunca ortada sadece, çimenlik savanalarda yaşamını sürdürebilen tüylü yaratıklar kaldı.  



 

12 


www.ozetkitap.com 

 

 



Birkaç  on  milyon  yıl  sonra  ise  geriye  bu  yaratıkların  sonundan  gelen  iki  grup  kaldı:  Birisi 

babunların  bulunduğu,  diğeri  de  insan  adını  verdiğimiz  grup.  Varoluşumuzu  tamamen 

ortalaması  birkaç  dereceye  denk  gelen  bir  iklim  değişikliğine  borçlu  olabiliriz.  Böylesi 

eğişimler bazı türlerin oluşmasını sağlamış, bazılarının ise yok olmasına yol açmıştır. 

Geçmişteki  iklimsel  dalgalanma  standartlarına  göre  biz  şu  anda  bir  buzul  çağının 

ortasındayız.  Dünya  tarihinin  büyük  bir  bölümünde,  bugün  Kuzey  Kutbu  ve  Antartika’da 

olduğu  gibi  sürekli  buzullar  olmamıştı.  Henüz  sebebini  açıklayamadığımız  birtakım  küçük 

iklimsel değişiklikler son birkaç  yüzyıl içinde bizim buz çağından kısmen çıkmamıza sebep 

oldu  ve  jeolojik  zamanın  muazzam  penceresinden  görüldüğü  gibi  çağımıza  özgü  düşük 

küresel  ısıların  yaşandığı  o  dönemlere  geri  dönebileceğimizi  gösteren  bazı  işaretler  var.  ki 

milyon yıl önce Chicago kentinin bir mil derinliğinde bir buz tabakası altında gömülü olması 

insanı sarsan bir gerçek.  

Uydularda  doğrudan,  Ay’ın  karanlık  yüzeyinden  yansıyan  Dünya  ışığının  ise  dolaylı 

ölçümüne  göre,  Dünya’nın  yansıtıcılığı  veya  beyazlık  derecesi  yaklaşık  yüzde  otuz  beştir. 

Kalan yüzde altmış beşlik güneş ışığı enerjisi Dünya’nın kendisini ısıtmak için kullandığı ve 

kolayca  hesaplayabileceğimiz  ısı  enerjisine  dönüştürülür.  Deniz  suyunun  donma  noktasını 

altındaki  bu  ısı  yaklaşık  –18  derecedir  ve  bu  da  Dünya’da  ölçülen  ortalama  sıcaklık 

değerinden 30 derece daha soğuktur. 

Ölçülenle  olması  gereken  sıcaklık  değerleri  arasındaki  bu  uyuşmazlığın  nedeni,  bu 

hesaplamanın sera etkisini göz önüne almamasıdır. 

Yeryüzü  sıcaklığı  bölgelere  bağlı  olarak  değişkendir.  Kutuplar  ekvator  bölgesinden 

daha soğuktur, çünkü güneş ışığı genelde ekvatora doğrudan düşerken kutuplara eğimli ulaşır. 

Ekvator  ile  kutuplar  arasındaki  aşırı  sıcaklık  farkı  eğilimini  dengeleyen  şey  atmosferik 

sirkülasyondur.  Sıcak  hava  ekvatorda  yukarı  çıkar  ve  yüksek  irtifalarda  kutuplara  doğru 

hareketlenip orada tekrar yüzeye iner, sonra geldiği yolu izleyerek, ama bu kez düşük irtifada 

seyredip  kutuptan  ekvatora  geri  döner.  Dünya’nın  dönüşü,  topografyası  ve  suyun  değişim 

evrelerinin  karmaşıklaştırdığı  bu  genel  hareket  hava  durumunu  oluşturur.  Bugün  Dünya 

üzerinde  gözlemlenen  yaklaşık  15 

o

C’lik  ortalama  sıcaklığı,  gözlemlenen  güneş  ışığının 



yoğunluğu, küresel albedo, dönüş eksenindeki eğim ve sera etkileriyle kolayca açıklayabiliriz.  

Dünya’daki  iklimsel  değişiklikler  için  neredeyse  yüze  yakın  farklı  teori  ortaya 

atılmıştır  ve  bugün  bile  konu  üzerinde  görüş  birliğine  varıldığını  söylemek  oldukça  zordur. 

Bunun  nedeni  elbette  iklim  bilimcilerin  cahil  veya  ihtilafçı  yapıda  olmaları  değil,  konunun 

aşırı derecede karmaşık olmasıdır. 

Küresel sıcaklık eğilimindeki bazı bulgulara göre, Sanayi Devriminin başlangıcından 

yaklaşık  1940’a  uzanan  zaman  diliminde  çok  yavaş  bir  ısı  artışı  ve  hemen  ardından  küresel 

sıcaklıkta ürkütücü derecede dik bir düşüş söz konusu. Bu tablo fosil yakıtların kullanılmasına 

bağlanıyor. Fosil yakıt yakmanın iki sonucu var: Sera gazı olan karbondioksitin açığa çıkarak 

atmosfere  karışması  ile  tam  anlamıyla  yanmayan  yakıttan  atmosfere  yayılan  parçacıklar. 

Karbondioksit  Dünya’yı  ısıtır;  parçacıklar  ise  yüksek  albedolarıyla  soğumaya  neden  olur. 

Belki  1940’a  kadar  sera  etkisi  kazanıyordu,  ondan  sonra  ise  yüksek  albedo  etkin  olmaya 

başladı. 

Göründüğü  kadarıyla  bugün  Mars’ta  sıvı  su  olması  imkansız.  Basınçlar  buna  izin 

vermeyecek kadar alçak. Karbondioksit Dünya’da hem katı hem de gaz haliyle bilinir ama –

yüksek  basınçlı  depolama  tanklarında  bulunması  haricinde-  asla  sıvı  halde  bilinmez.  Aynı 

ş

ekilde Mars’ta su katı halde (buz yahut kar şeklinde) veya buhar halinde bulunabilir ama sıvı 



halde var olamaz. Bu yüzden bazı jeologlar bu kanallarda belli bir dönemde sıvı su olabileceği 

teorisini  kabul  etmeye  pek  gönüllü  değiller.  Öyle  görülüyor  ki  karşılaştırmalı  gezegensel 

klimatoloji,  büyük  bir  entelektüel  ilgi  ve  pratik  uygulamalar  içeren,  henüz  doğum 

aşamasındaki bir bilim dalıdır. 



 


Yüklə 307,73 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə