7
www.ozetkitap.com
okullarından birisi ya da Birinci Dünya Savaşında Fransa ordusuna alınan Batı Afrikalıların
Avrupa’daki temaslarının sonucuydu.
Acaba Dogonlar –kendi mitolojilerinde zaten önemli bir yer tutan- Sirius yıldızı
hakkında Avrupalı birinden duydukları olağanüstü yaratıcı bir hikayeyi ziyaretlerine gelen bir
Fransız antropoloğa itinayla gerisin geri anlatmış olamazlar mı? Bu, dünya dışı uzay
gezginlerini eski Mısır’ı ziyaret etmesinden, söze dayalı bir avuç bilimsel verinin bir yıl
boyunca muhafaza edilebilmesinden, üstelik sadece Batı Afrika’da görülmesinden daha akla
yakın değil mi?
Böylesi bir efsanenin dünya dışı varlıkların geçmişte dünyayı ziyaretine dair sağlam
kanıt sağlayabilmesi zor, çünkü çok fazla açığı, çok fazla alternatif çözümü var. Eğer dünya
dışı zeki yaratıklar varsa, bence onları gezegenler arası insansız uzay araçları ve büyük
teleskoplar yardımıyla bulma olasılığımız çok daha yüksek
TANRININ HABERC S NORMAN BLOOM
Ş
ÜPHEC LER TANRININ veya tanrıların varlığına rasyonel fikirler çerçevesinde
inandırabilmek için insanlık tarihi boyunca birtakım girişimler yapılmıştır. Ancak din
bilimcilerinin çoğuna göre ilahi varlıkların gerçekliği sonuçta bir inanç meselesidir ve
rasyonel girişimlere kapalıdır. Aziz Anselm, mükemmel bir varlığı hayal edebileceğimize
göre, onun var olması gerektiğini söylüyor; çünkü var olmanın mükemmelliği eklenmezse o
varlık mükemmel olmazdı. Bu sözde varlık bilim tezi, ortaya atılır atılmaz iki saldırıya maruz
kalmıştı:
1.
Tamamen mükemmel bir varlığ
ı hayal edebilir miyiz?
2.
Var olmanın mükemmelliğ
i arttırdığ
ı kesin mi?
Bilimi ilgilendiren temel meselelere daha derin bir yaklaşım sergileyen ilahi düzen ise
daha tanıdık bir tezdir. David Hume bu görüşü hayranlık uyandıracak şekilde özetlemişti.
“Dünya’ya şöyle bir bakın: Bütünü ve her detayını iyice inceleyin. Göreceksiniz ki,
karşınızdaki giderek sonsuz küçük makinelere bölünen muhteşem bir makineden başka bir şey
değil... Bu makinelerin her biri, en küçük parçasına dek, derinlemesine bakan her insanda
hayranlık uyandıracak bir şekilde birbiriyle uyumludur. Doğadaki bu gizemli neden sonuç
ilişkisi ondan tamamen üstün olsa bile her bakımdan tıpkı insani becerinin üretimine, insan
tasarımına, düşüncesine bilgeliğine ve zekasına benzer. Şu halde sonuçlar birbirine
benzediğine göre, kıyaslamanın bütün kuralları gereğince sebeplerin de benzer olmasına,
yani yetkileri ve güçleri ortaya koyduğu eserin ihtişamına oranla çok daha büyük olsa da
Doğanın Yazarının, bir anlamda insani zekaya benzediği çıkarımına ulaşmamız gerekir.”
Bunun ardından Hume, kendisinden sonra Emmanuel Kant’ın da yaptığı gibi bu fikre
karşı amansız bir saldırıya girişiyor ve bunu yaparken 19. yüzyılın başlarında ilahi düzen
tezinin –örneğin William Paley’in çalışmalarında olduğu gibi- son derece popüler olmasını
umursamıyor.
Tanrının –özellikle de yeteri kadar hünerli bir Tanrının var olmadığı elbette
kanıtlanamaz. Ancak Tanrının varlığıyla ilgili yetersiz tezleri değerlendirmeye almamak, en
bilimsel ne de dinsel anlamda bir nezaket sayılabilir.
NORMAN BLOOM kendisinin sa Peygamberin kinci Gelişi olduğuna inanan
modern bir Amerikalı. Tanrının varlığını açıklamak üzere seçilmiş kişi olduğuna inanıyor.
Bloom, iddialarından bir başkasını, “Kutsal Kitap’ta söz edilen Tanrının, dünya
tarihini binlerce yıldır kontrol edip şekillendirdiğinin çürütülemez kanıtı,”
olarak betimliyor.
Eski branilerin çağdaşı olan Babilliler, derin bir anlam taşıyan bu tür bir sayısal
rastlantıyı iyi biliyorlardı. Buna Saros deniyordu. Saros, ardı ardına gerçekleşen iki benzer
ay/güneş tutulması arasındaki dönemdir. Güneş tutulmasında, Dünya’dan bakıldığında
Güneş’le aynı büyüklükte (1/2) gözüken Ay, Güneş’in önünden geçmelidir. Ay tutulmasında
8
www.ozetkitap.com
ise, Dünya’nın uzaydaki gölgesi Ay’ın önüne geçmelidir. Her iki tutulma için de öncelikle
Ay, yeni veya tam (dolunay) olmalıdır; böylece Dünya, Ay ve Güneş bir hizaya gelir.
Dolayısıyla tutulmanın tekrarı sürecinde kavuşum ayın işin içinde olduğu bellidir. Ancak bir
tutulmanın gerçekleşmesi için Al, yörüngesindeki düğümlerden birine de yakın olmalıdır.
Dolayısıyla düğüm ayı da sürece dahildir. Küçük bir hesaplaşmayla 233 kavuşum ayının
241,9989 düğüm ayına eşit (veya 242’ye çok yakın) olduğu görülebilir. Bu da on sekiz yıl ve
(aradaki artık gün sayısına bağlı olarak) on veya on bir günün biraz üzerindedir ve Saros’a
uygundur. Rastlantı mı?
Aslında güneş sisteminde buna benzer sayısal rastlantılar yaygındır. Merkür’ün dönüş
hızının yörünge periyoduna oranı 2/3’tür. Venüs Güneş’in etrafını her dönüşünde, Dünya ile
en yakın olduğu dönemde Dünya’ya bakan yüzünü hep aynı bölgeye denk getirmektedir.
Bu sayısal rastlantıların hiçbiri Tanrının varlığını kanıtlamaz ya da eğer kanıtlıyorlarsa
söz konusu sav ispatlanamayacak kadar karmaşıktır, çünkü bu etkilerin sebebi rezonans
eşleşmeleridir.
BLOOM, ÇALIŞMALARINA devam ediyor. Mesela 4 Temmuz 1976’daki büyük
beyzbol liginde alınan sonuçlarda 13 rakamının öne çıkmasına dayanarak Amerika Birleşik
Devletlerinin, Tanrının çizdiği kaderi doğruladığını gösterdi. Benim kendisine meydan
okumama yanıt olarak, Bosna tarihinin bir bölümünü –en azından Birinci Dünya Savaşının
patlak vermesine yol açan olayı, Arşidük Ferdinand’ın Saraybosna’da öldürülmesini-
nümeroloji yoluyla çözümleme yolunda ilginç bir girişimde bulundu.
Ben Norman Bloom’un bir çeşit dahi olduğuna inanıyorum. Eğer yeterli sayıda
bağımsız oluşum incelenip bunlar arasında bağlantılar araştırılırsa elbette birkaç tane
bulunacaktır. Buluş öncesindeki muazzam çabayı ve bir sürü başarısız denemeyi değil de
sadece rastlantıları bilseydik, çok önemli bir buluş yaptığımıza inanabilirdik.
Aslında bu sadece istatistikçilerin, “uygun durumların sayım yanılgısı” diye
adlandırdığı bir olgudur. Ancak Norm Bloom kadar rastlantı bulabilmek için büyük bir
yetenek ve sebat gerekiyor. Matematik alanındaki cahilliklerini bir kenara koysak bile, ilgisiz
halka Tanrının varlığını sayısal rastlantılarla göstermek bir bakıma karamsar, hatta ümitsiz bir
amaç. Bloom’un yeteneklerinin bir başka alanda nasıl fayda sağlayabileceği kolayca hayal
edilebilir. Ama ben onun yılmaz sebatkarlığında ve çok önemli matematiksel sezgisinde
parlak bir taraf buluyorum. Hani neredeyse, ondaki bu yeteneklerin Tanrı vergisi olduğu bile
söylenebilir.
B L MKURGU: K Ş SEL B R GÖRÜŞ
Bilimkurgunun en büyük yararlarından birisi, okuyucuya bilmediği veya anlayamadığı
kavramlar hakkındaki bilgileri parça parça ipuçları, kelimeler, kalıplar halinde iletebilmesidir.
Modern bilimkurgunun bir başka değerli yönü de ortaya çıkardığı bazı sanat akımları.
Zihnimizde başka bir gezegen yüzeyinin nasıl olabileceğine dair bulanık bir göründü elde
etmek başka, aynı manzaranın formunun zirvesindeki Chesley Bonestell tarafından titizlikle
yapılmış bir tablosunu seyretmekse bambaşka bir şeydir.
Bilimkurgu temaları günümüzde biraz farklı kimliklerle geniş alanlara yayılmıştır.
Mesela saac Asimov ve Arthur C. Clarke bilim ve toplumun farklı yanlarını anlaşılır bir
ş
ekilde anlatan ve kurgu özelliği taşımayan mükemmel çalışmalar sunuyorlar.
B L M VE KURGUNUN kaynaştırılması bazen ilginç sonuçlar ortaya çıkarıyor.
Hayat mı sanattan esinleniyor yoksa tam tersi mi, ayırt etmek zor. Mesela Kurt Vonnegut Jr.,
Satürn’ün en büyük uydusunda atmosferik koşulların o kadar sert olmadığını öne süren The
Sirens Of Titan
(Titan’ın Sirenleri) adında örnek niteliğinde muhteşem bir roman yazdı.
Birkaç sene önce aralarında benim de olduğum bazı gezegen bilimcileri, Titan’ın yoğun bir