Microsoft Word c5s1 dergi cýktýya son doc



Yüklə 301,35 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə5/6
tarix06.10.2018
ölçüsü301,35 Kb.
#72861
1   2   3   4   5   6

Vecihi SÖNMEZ 

 

238



Kur'ân'a dayanan bu yaklaşıma göre, iman gerçeklerini tek ba-

şına ve her yönüyle kavrayacak güçte olmasa bile aklın, ciddi ve dik-

katli bir çaba ile iman gerçeklerinin anlaşılır bir hâle gelmesini sağ-

layabilecek bir gücü olduğu anlaşılmaktadır.

44

 Bu bakımdan iman 



esaslarının insan tarafından kabul edilişini; birinci aşamada İslam’ın 

kendi iç epistemolojisine uygun olarak teşekkül eden akıl ve bu akıl 

sonucu değer kazanan bilgi ve bilişim sonucunda gaybe doğru ger-

çekleşen bir yol buluş, bir hidayet

45

, ikinci aşamada bu esasları iç-



selleştirilme, tahkike yükselme şeklinde değerlendirmek mümkün-

dür. Dolayısıyla salt taklit bir kenara bırakılacak olursa, Kur'ân açı-

sından  İslâm inanç esaslarının kesinlikle rasyonel bir boyutunun 

olduğu ve bu rasyonalite içerisinde bu konuların tam anlamıyla kav-

ranılır olmasa bile, anlaşılabilir olma özelliğinin bulunduğu ortaya 

çıkmaktadır. Burada Kur'ân'ın önerdiği inanç esaslarının rasyonelli-

ğinden maksat felsefe tarihinde pek çok nüansları bulunun rasyona-

lizmin öngördüğü bir rasyonalite değil; bu esasların fıtrata uygun 

düşen makûl sebeplere dayanması, insan aklının anlayabileceği ge-

rekçelerinin olmasıdır. Bir dinin doğruluğu, zorunlu akıl ve mantık 

ilkelerinin yanında şehadet aleminin kesin verileriyle ters düşmeme-

sine bağlıdır. Zira bunlara rağmen entelektüel faaliyette bulunmak, 

düşünce üretmek imkansızdır. Eğer akla ve kesin mantıkî verilerine 

güvenilmeyecekse, bu, vahiy bilgisine de güvenmemeyi gerektirecek-

tir. Böyle bir durumda Gazzâlî'nin de belirttiği gibi, "Yalancı şahidin 

şehadetiyle doğrulanmış bir şeyin doğruluğu nasıl bilinir?"

46

 



Buna göre Kur’ân’ın aklî açıklamalara yer vermesi, inanç esasla-

rına düşünsel açıdan yeni bir takım boyutlar getirmesi, iman esasla-

rının aklî dayanaklarının olduğunu, bu bakımdan rasyonellik açısın-

dan daha açık bir hâle getirdiğini, dolayısıyla inanç esaslarının 

rasyonaliteye ters düşmediğini, aksine salih amel yanında insanın 

bilgi ve bilişimle de imanını takviye etmesinin doğru olduğunu gös-

termektedir. Zira her bilgi tasdiki ve her bilgisizlik de inkarı gerek-

tirmemekle birlikte, genellikle bilgi tasdik etmeye, cehalet ise yalan-

lamaya sürükleyen önemli bir faktördür.

47

 Bu nedenle istidlâl yoluyla 



imanın temellendirilmesi vacip kabul edilirken, Mutezile ve 

Matüridîler peygamber gönderilmese de aklen Allah’a inanmanın zo-

                                                                                                                   

vd.; Bekir Topaşoğlu,  Allah'ın Varlığı, D.İ.B. Yay., 6. bs., Ankara, 1992; İbrahim 

Agâh Çubukçu, İslam Felsefesinde Allah'ın Varlığının Delilleri, A.Ü.İ.F. Yay., 3. bs., 

Ankara, 


44

  Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, 4 vd.; Hasan Katipoğlu, "Malebranche'ın Felsefesinde Din-



Akıl İlişkisi",O.M. Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 7, Samsun, 1993, 16. 

45

  Bakara, 2/3. 



46

  Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed el-Gazzâlî, "Kanûnu't-Te'vîl", el-Mecmû'âtu 

Resâili'l-İmâm el-Ğazzâlî, (Tah.: Ahmed Şemseddîn), Dâru'l-Kütübi'l-'İlmiyye, 

Beyrût, 1986/1406, VII, 127. 

47

  Maturidi, age, 381 




Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi V (2005), Sayı: 1 

 

239 



runluluğunu savunmuşlardır. Buna göre yerin ve göğün, kendi nef-

sinin ve başkalarının yaratılışını gözlemlediğinde, aklı olan herkes, 

bir akıl yürütme sürecinden geçtikten sonra, muhakkak surette Ya-

ratıcı’nın mevcudiyetinden haberdar olmak zorundadır.

 48

 

Mahiyetleri farklı olsa da, iman ve bilginin ortak alan ve özellik-



leri vardır. Bu nedenle birbirlerinden etkilenmekte, çoğu kere 

ayrılmaz bir birlikteliğe sahip olmaktadırlar. Bu bakımdan birer in-

san eylemi olan iman ve bilgi, birbirini besleyen iki kaynak konu-

mundadır. Zira çoğu kere insan inanmak için bilgiye, bilgiye ulaş-

mak için de imana ihtiyaç duyar. Çünkü hakkında hiçbir bilgiye sa-

hip olmadığımız bir şeye inanmamız söz konusu olmadığı gibi, henüz 

bir ön kabul aşamasına gelmemiş bir problemi araştırıp bilgilenme 

ihtiyacı içinde olmak da söz konusu değildir. Öte yandan iman ger-

çeği olmaktan çıkmış ve bilgisel gerçekler haline gelmiş bilgilerimizi 

genel imana dayalı bilgi üstü prensiplere bağlamamızda yine inanç 

prensiplerinin önemli bir rol oynadığını görmekteyiz.  

Görülüyor ki akıl ile iman gerçeklerinin aynı kaynaktan beslen-

diğini kabul etmek gerekir. Dolayısıyla, aklın gücünü aşkın alana 

yöneltmek, vahiy denilen zengin ve verimli alana ulaşmasını ve ora-

dan beslenmesini sağlamak en doğru yaklaşım biçimi olacaktır. 

Çünkü iman ve akıl, birbiri için gerekli biri diğerine destek verebile-

cek iki temel güçtür. Biri olmadan diğerinin güçlü olması imkânsız 

görünmektedir. Bu bağlamda Gazâlî'nin “Kim aklı yalanlarsa, dini 



yalanlamıştır; zira dinin doğruluğu akıl ile ancak bilinmektedir."... "Din 

ancak akıl ile sabit olmuşken akıl, din ile nasıl yalanlanabilir?"

49

 şek-



lindeki ifadelerinde akıl ve nakli bir bütün olarak değerlendirmesi 

çok yerinde bir tespittir. 

Bu anlamda akıl ve inanç esaslarının birbirlerine olan konumla-

rını ve birbirini bütünleyici özelliklerini kavrayamamış bir bilimsellik 

anlayışının yanlışlığı gibi, bilime rağmen bir imanın da sakat oldu-

ğunu vurgulamak gerekir. Bu iki zıt tutum akıl ve dinin çatışmasına, 

bunun sonucunda oluşan kaos ortamında insanın doğal dengesini 

kaybetmesine, giderek selim fıtratın bozulmasına, sonuçta aşkın a-

lanla ilişkisini tamamen kaybetmesine ve zihinsel bölünmüşlüğe se-

bep olacaktır. Böylesi bir kaos ortamında insanın her yönüyle bir bü-

tün olarak kâinatı ve bu kâinattaki konumunu doğru olarak değer-

lendirmesi, kendisini gerçekleştirmesi ve kemale ermesi beklenemez. 

                                                 

48

  Taftazânî,  Şerhu’l-Mekâsıd, I, 262; Curcânî, Şerhu’l-Mevâkıf, I, 251 vd.; Beyâdî, 



İşârât, 82-83; İzutsu,  age, 145. Bu düşünce Kur’an’ın,  “Biz size düşünebilenlerin 

düşünmesine yetecek kadar uzun bir ömür bahşetmedik mi?” Fatır, 35/37. ayetine 

dayandırılır. 

49

  Gazzâlî, "Kanûnu't-Te'vîl", VII, 126. 




Yüklə 301,35 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə