Vecihi
SÖNMEZ
232
lerini, yakın ve uzak
ilintilerini bilmeden de o obje hakkında
mutlak
(müphem) ama kesin bilgi sahibi olmamız mümkün olabildiği gibi
başka bir objenin mahiyeti ve o objeyi diğer objelerden ayıran nitelik-
leri hakkında ayrıntılı (tafsili) bilgiye de sahip olmamız mümkündür.
Alim olmayan sıradan insanların Ali adında bir kimseyi tanımlaması
gibi. Zira Ali’nin insan oluşunda hiç kimse en ufak bir kuşkuya
düşmemektedir. Bununla beraber bu mutlak (müphem) bir bilgidir.
Zira alim olmayan sıradan bir kimse, insanın ne olduğunu, mahiye-
tini, insana ait nitelikleri, en yakın cins olan hayvanla olan bağıntı-
sını, en yakın ayrımı olan akıl ve konuşma (düşünme) hassasını ma-
hir bir kelamcı, filozof ya da mantıkçı kadar bilmemektedir. Buna
rağmen Ali’nin insan olduğuna ilişkin sıradan insanın sahip olduğu
bilginin kesin bir bilgi olmadığını iddia etmek mümkün değildir. Tam
aksine her türlü bilgisizlik, zan, şek ve şüpheye meydan vermeyecek
şekilde hakiki bir bilgidir. Yine de halktan alim olmayan sıradan bi-
rinin Ali’nin insan oluşu ile ilgili bilgisi insan olmanın hakikatine va-
kıf olacak şekilde mükemmel bir bilgi değildir. Öte yandan alim kim-
se Ali’nin insan olduğunu bilmesi yanında insan olmanın mahiyetini
de daha tafsilatlı bir şekilde bilmektedir. Bu husus göz önünde bu-
lundurulduğunda Eş’ari’nin tanımı, halktan alim olmayan birinin
Ali’nin insan oluşuna ilişkin sahip olduğu mutlak (müphem) bilgi için
uygun bir tanım olarak kabul etmek gerekmektedir. Zira bu tanım
mutlak bilgi kavramının içine giren bütün bireyleri içine aldığı gibi,
bu kavramın içine girmeyen bireyleri de dışlamaktadır. Buna göre bu
tanım mutlak bilgi için mantık ilminin tanım için koyduğu şartlara
uygun bir tanım olarak değerlendirmek mümkündür.
13
Durum böyle
olunca
bilgi hakkında her insan
mutlak (müphem) bilgi sahibi olabil-
mektedir. Bu demektir ki bilgi, insanlar tarafından bilinmeyen bir
şey değildir. Aynı şekilde bilen (alim) hakkında da insanların mutlak
(müphem) de olsa bir bilgileri vardır.
14
Matüridi(333/944)’nin ise, konuşma esnasında
bilgiyi şöyle ta-
nımladığını ifade edilmektedir: “Bilgi, bulunduğu kimsede akıl ve du-
yuların alanına giren objenin (mezkurun) açık ve seçik hale gelmesini
sağlayan bir sıfattır.”
15
Zira Matüridi’ye nispet edilen bu tanım,
Kitabu’t-Tevhid’te bulunmamakta,. ancak bu tanıma yakın bir ifade
Te’vilât ve Şerh-i Semerkandi’de bulunduğu ifade edilmektedir.
16
Daha iyi anlaşılmasını sağlamak için tanımın kapsadığı anahtar
sözcükleri açıklamakta fayda bulunmaktadır. Taftazani “
tecelli” söz-
cüğünü, “zan”, “cehl” ve “mukallidin imanı” gibi her türlü bilgi karşıtı
durumu ortadan kaldıracak şekilde kendisinde bilgi vasfı bulunan
13
Nesefi, Tebsira, 1/17.
14
Nesefi, a.g.e., 1/18.
15
Nesefi, Tebsira, 1/19.
16
Hanifi Özcan, Mâtüridi^de Bilgi Problemi, MÜİFV Yay. İstanbul, 1993, s.35.
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi V (2005), Sayı: 1
233
insan veya başka bir varlığın tam bir inkişafla anlaması diye ifade
eder.
17
“Mezkıır” sözcüğü ise, hem hakiki vücudu olan varlıkları hem
de gerçekte vücudu bulunmayan zihni varlıkları kapsar. Böylece du-
yuların ve aklın algı alanına giren tasavvur ile, yakin ifade etsin-
etmesin tasdiki de içine almaktadır.
18
Yine tanımda “şey” veya “ma-
lum” sözcükleri yerine
“mezkur” kelimesi kullanılmıştır.
Bu yolla
“şey” kavramı hakkındaki kargaşadan ve “malum “un “ilim” kökün-
den gelmesi sebebiyle ortaya çıkacak kısır döngüden kaçınılmıştır.
19
Tarifte geçen
“men” sözcüğü insanın yanında melek ve cin gibi diğer
akıl sahibi varlıkları
da
20
kapsamaktadır.
Matüridilere ait olduğu ifade edilen: “Bilgi, hayat sahibi olan
kimseden cehalet, şek, zan ve yanılmayı kaldıran bir sıfattır.”
21
Şek-
lindeki tanım, Eski mantıkçıların deyimiyle:
“Tarif efradını cami’ ağ-
yarını mani’ olmalıdır.”
22
, “Külliler vasıtasıyla cüzileri bilmek” için ya-
pılmalıdır. İşte mantıkçıların
burhan dedikleri budur. Tüme va-
rım/taksim , “Cüz’iler vasıtasıyla küllileri bilmek” için yapılır ve bu
tanım mantıkçıların istikra dedikleri
23
ölçültlere uygun bir tanımdır.
B- İman Kavramının Tanımı:
İman kavramında inanan insan ve inanılan nesne arasında i-
nanç, güven ve teslimiyete dayalı bir ilişkinin varlığı dikkat çekicidir.
Nitekim iman kavramının geçişli veya geçişsiz olma durumuna göre
kazandığı farklı anlamlar bunu ortaya koymaktadır: Geçişsiz du-
rumda iman, emin olmak, esenlik içinde olmak, sükûna ulaşmak,
kuşku ve sıkıntıdan uzak bir şekilde kalbin itimat, huzur ve güven i-
çinde olması gibi anlamlara gelir. Geçişli olduğunda
emân vermek,
güven vermek, itimat etmek, doğrulamak, emin kılmak, tasdik etmek,
doğruluğunu kabul ve itiraf etmek gibi anlamlar kazanır.
24
Görüldüğü
gibi geçişsiz olduğunda iman esaslarına inanan kişinin emin olması,
huzur ve güven bulması, kalbinin her türlü şek, şüphe ve kuşkudan
kurtulması; geçişli durumda inanılması için peygamber tarafından
bildirilen hususların doğruluğunu kabul etmek, bu konuda peygam-
17
Taftazânî, Şerhu‘l-‘Âkâid, Tah. Ahmet Hicazi es-Sakâ, Mısır, 1987, s., 15; Şerhu’l-
Mekâsıd, 1/195.
18
Taftazânî, Şerhu‘l-‘Âkâid, 15; Şerhu’l-Mekâsıd, 1/195;Beyadi, İşârâtu’l-Merâm, s.,
39.
19
Taftazânî, Şerhu’l-Mekâsıd, 1/135-136; Şerhu‘l-‘Âkâid, 15; İşârâtu’l-Merâm, s., 39.
20
Taftazânî, Şerhu’l-Mekâsıd, 1/195.
21
Nesefi, Tebsira, 1/19.
22
Nesefi, Tebsira, 1/10; Necati Öner, Klasik Mantık, AÜİF Yay. Ank.1974, s.36.
23
Nesefi, Tebsira, 1/10.
24
Bkz.İbn Manzur, Ebu’l-Fadl, Cemalu’d-Din Muhammed Mukerrem, Lisanu’l-Arab,
Daru’s-Sadr, Beyrut, ts. XIII; 21; Taftazânî, Şerhu’l-Mekâsıd; s. 175 vd.; Curcânî,
Şerhu’l-Mevâkıf, s.322 vd. Kitâbut- Ta’rîfât, ts. byy., 40; Nûreddîn es-Sâbûnî, el-
Bidâye fî Usûli’d-Dîn: Mâturîdiyye Akaidi, (Arapça Metni ile birlikte), (Trc.: Bekir
Topaloğlu), DİB Yay., Ank., 1980, 87 vd.