153
Ş
âfiî, nassların otoritesine aşırı bağlılığı ve onların insan yaşamının tüm alanlarını
kapsadığı yaklaşımından dolayı kabul etmediği her ictihadı istihsan kapsamına
almaktadır
733
.
Bu nedenle Şâfiî’nin, istihsanla nasslardan bigâne kalınarak sırf aklî
istidlâlde bulunulacağı tehlikesini sezdiği ve bu prensibe dayanarak, aklî melekeleri
ş
er’î hükümlerde hakim kılma zihniyetine karşı çıkarak, slâm hukukunda aklın
hakim bir pozisyonda olmasının, dolayısıyla hukukta aklîleşme sürecinin önüne
geçmeyi amaçladığı belirtilmiştir
734
. Çünkü istihsan, müctehidin düşünsel etkinliğinin
bir neticesi olduğundan Şâfiî’nin istihsanı hedef alarak aslında aklî yöntemlerle dinde
hüküm verilmesine taraftar olmadığı veya en azından bunun sınırlandırılması
gerektiği düşüncesinde olduğu sonucuna varılabilir. Oysaki, istihsanda nasslardan
bigane kalınarak sırf aklî istidlalde bulunulduğunun ciddî tek bir örneğin olduğu
söylemek dahi güçtür. Dolayısıyla Şâfiî’nin istihsan bağlamında öngördüğü
tehlikenin yerinde olmadığını söylemek mümkündür.
Wael b. Hallaq’a göre ise, Şâfiî’de hukukun nihâi kaynakları Kur’an ve
sünnet olması itibariyle, istihsâna şiddetle karşı çıkması sonucunda, rasyonalist ve
faydacı temayüllerin ifadesi olan re’y, bütünüyle silinmiştir. Ancak o, bir yandan
re’yi kayıtsız şartsız reddederek, diğer taraftan da re’yin bazı unsurlarını alarak,
onları, öncüllerini vahiyden aldıkları oranda hukukta kullanılabilecek deliller olarak
ş
ekillendirmiştir
735
. Zira Şâfiî, re’yi tümden dışlamanın imkansızlığının farkındadır.
Re’yin sınırsız kullanımına da muhalif olduğu için ancak nassların kontrolünde ve
yörüngesinde işlev gören re’ye izin vermektedir. Bu noktada onun, uzlaştırıcı bir
arayış içinde olduğu söylenebilir. Ancak Şâfiî’den sonraki gelişmeler Şâfiî’nin
arzuladığı yönde sürmemiş, re’y karşıtı ve zahirî anlamı esas alan yaklaşımların
vücut bulmasına zemin hazırlamıştır. Çünkü aynı mantıktan hareket edenler, istihsanı
reddetmekle kalmamışlar, kıyası da reddetmişlerdir.
Açıkça görüldüğü üzere, Şâfiî’nin lafızcılığı en bariz şekilde onun istihsana
karşı gösterdiği sert tepkide ortaya çıkmaktadır. Nitekim çok sayıda araştırmacı,
733
Ebû Zeyd, “ mam Şâfiî ve Ortayol”, s. 141-142.
734
Özdemir, Şâfiî’ye Göre stihsân ,s. 92, 117-118.
735
Wael b. Hallaq, “Şâfiî Hukuk lminin Başmimarı mıydı?”, s. 65-66.
154
Ş
âfiî’nin istihsanı reddetmesini onun lafza bağlılığına bağlayan değerlendirmelerde
bulunmuştur. Çünkü Şâfiî’nin, istihsanı olumsuzlayarak, anlama ve yorumlamayı
nasslara ve nassların literal delâletine indirgemiş olması onu lafza bağlı kalmasına
neden olmaktadır.
Zira, istihsan tek tek ayet ve hadîslerin lafzi anlamlarının zaman
zaman aşılması şeklinde algılandığı için ‘keyfîlik ve indîlik’ (telezzuz) olarak
nitelendirilmiştir
736
. Böylece Şâfiî de, nasslar ve nassların literal delaleti dışında
kalan her ictihadı, istihsan ve şahsi görüş peşinden gitme ve keyfîlik olarak
görmektedir
737
. Bir başka ifadeyle istihsanın Şâfiî tarafından kesin bir şekilde
reddedilmesinin temel nedeni, söz konusu kaynağın, ilahî kaynağa indirgenememesi
ve nasslarla literal ve mekanik bir ilişki içerisinde yorumlanamaması olup, bu
nedenle literalizmin şöhret bulmasında en önemli adımın ve bardağı taşıran son
damlanın, Şâfiî’nin meşrû nasslarla (kaynaklarla) bir ilgisi olmadığı gerekçesiyle
stihsan’ı reddetmesi olduğu da ifade edilmiştir
738
.
Ş
âfiî’nin btâlu’l- stihsan’da istihsanın reddini temellendirmek amacıyla
argüman olarak zâhire göre hüküm vermeyi de kullanması bizim açımızdan oldukça
anlamlıdır. Zira o, daha önce de vurguladığımız gibi, insanlar arasında hüküm
verirken mutlaka zahirî yönün dikkate alınmasını vurgulamakta
739
, bu konuda âyet ve
hadîslere dayanarak açıklamalar yapmak suretiyle, Allah’ın hakimlere zahire göre
hüküm vermelerini farz kıldığını ve bunun dışında hüküm vermelerinin haram
olduğunu ifade etmektedir
740
. Öyleki ona göre, insanlar hakkında zahirî yönlerinin
dışında bir ihtimal olduğunu ileri sürerek delâlet veya delâletsiz zahirî durumları
dışında hüküm vermek, Kur’an ve sünnete aykırı olduğu için doğru değildir
741
.
Dolayısıyla onun nazarında zahire göre hükmetmemek, açıkça Kur’an ve sünnete
aykırılık oluşturmaktadır. Şu halde Şâfiî’nin, ilgili bölümün hemen tamamında
hüküm verirken zahirin esas olduğunu işlemesi, hükümlerde maddî boyutu nazar-ı
itbara aldığını ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, hüküm çıkarma ve onu açıklamada
736
Pekcan, Ali, “Şâfiî stihsan Yapmış mıydı?”, s. 171.
737
Ebû Zeyd, “ mam Şâfiî ve Ortayol”, s. 139-140.
738
Taştan, “ slam Hukukunda Literalizm”, s. 145.
739
Şâfiî, btâlu’l- stihsân, VII. 489.
740
Şâfiî, btâlu’l- stihsân, VII. 490-491.
741
Şâfiî, btâlu’l- stihsân, VII. 491.
.
Dostları ilə paylaş: |