149
onayladığı bir kaynağa başvurarak bir şey söyleyebilir. Aslında ilgili âyetin istihsanın
reddi için delîl olarak kullanılması zorlama gibi görünmektedir. Dolayısıyla ayeti
bağlamından kopararak yorumladığı anlaşılmaktadır. Nitekim bu manada onun,
zaman zaman fıkıhçılığının etkisinde kalarak Kur’an âyetlerini bağlamından koparıp
salt fıkhî sahaya indirgeyerek yorumladığı ifade edilmiştir
710
.
Ş
âfiî, istihsan yapan kimsenin neredeyse yeni bir din koymuş olacağını da
ileri sürerek, onu geçersiz kılmaya çalışmaktadır. Bu nedenle ona atfedilen “istihsan
yapan, yeni bir şeri’at ortaya koymuş olur” sözü meşhurdur
711
. Umm’de de bu
ifadeye benzer şekilde “kişi istihsan ediyorum demeyi kendisine caiz kıldığında,
kendisine dinde şerîat koymayı da caiz kılmıştır”
demektedir
712
. Şâfiî’nin, istihsanı
din vaz etmek şeklinde nitelendirmesi, ifrattan hatta bir bakıma polemikten başka bir
ş
ey değildir. Zira istihsanda yeni bir din koymak bir yana tam aksine daha önce de
belirttiğimiz gibi, dinin/vahyin özü ve ruhu/maksat ve gayesi esas alınmaktadır.
Ş
ah Veliyyullah Dehlevî’ye göre ise Şâfiî’nin istihsanı red gerekçesi, bazı
fakihlerin, şerîatın cevaz vermediği re’y ile, delil olarak kabul ettiği kıyası birbirine
karıştırarak, bunları birbirinden ayıramamaları ve de bu re’ye bazen “istihsan” adını
vermeleridir. Burada kastedilen re’y, muhtemel bir zorluk ya da maslahatın
bulunabileceği şeyin herhangi bir hükme illet kılınmasıdır. Kıyas ise, illetin nass ile
belirlenmiş hükümden çıkarılması ve hükmün ona bağlanmasıdır. Bu nedenle mam
Ş
âfiî, bu tür re’ye dayalı istidlâlleri tamamen iptal etmiştir
713
. Kanaatimizce
Dehlevî’nin bu tesbiti gerçeği tam olarak yansıtmamaktadır. Çünkü istihsanda
bulunanlar asla şerîatın izin vermediği heva ve arzuyla bir hüküm vermemektedir.
Daha önce de ifade ettiğimiz gibi onlar kıyasdan ayrılarak, mefsedet ve maslahat gibi
temel ilkeleri göz önünde bulundurarak ictihad ediyorlar ve buna istihsan adını
veriyorlardı. Şâfiî de ictihadı kıyasa indirgediği için buna karşı çıkmaktadır. Yoksa
heva ve arzuya dayalı re’yin istihsanla bir ilgisinin olmadığı kanaatindeyiz. Nitekim
Gazâlî de, delillerin delâleti üzerinde düşünmeksizin hiçbir alimin, -her ne kadar
710
Arslan, Şâfiî’nin Kur’an Okumaları, s. 299.
711
Gazâlî, el-Mustasfâ, s. 171.
712
Şâfiî, Umm, VI. 287.
713
Dehlevî, Huccetullâhi’l-Bâliğa, I. 539.
150
pratikte vukû bulsa da- hevasına ve şahsî arzusuna göre hüküm veremeyeceği
hususunda ümmetin icma ettiğini ifade etmektedir
714
.
Ş
u halde Irak ehlinin istihsan dedikleri şey; bir meseleyi özel veya umumî
bir asıla dayandırmaktan başka bir şey değildir. Hiçbir zaman Irak ehli istihsanı keyfî
fetva olarak görmemişlerdir
715
. Şâtıbî’ye göre de istihsanda bulunan kimse, mücerred
kendi zevki ve nefsanî arzuları doğrultusunda hareket etmemekte, aksine ilgili
hususlarda, kavramış olduğu Şâri’ Teâla’nın kasdına uygun hareket etmiş
olmaktadır
716
.
Bu bakımdan Schacht’ın ifadesiyle “Şâfiî, aslında yalnız kıyasa dayanan ve
sistematik bir şey olan içtihâdı (terimlerin dar anlamıyla kıyas, içtihât, akl ve ma’kûl
diye adlandırdığı istidlâl şekillerini) kabul etmiş, selefleri arasında gelenek halinde
bulunan indî görüşleri ve re’ye dayanan hükümleri (re’y ve istinsân ki, Şâfiî bunları
aynı anlamda kullanır) reddetmiştir. şte bu, Şâfiî’nin hukuk nazariyesini eski
ekollerinkinden tamamıyla ayıran önemli yeniliklerden birisidir”
717
.
Ş
âfiî, hakkında nass veya kıyas olmayan bir meselede aynı şehirde yaşayan
hakim ve müftilerin istihsana başvurarak aynı konuda farklı hükümler verebileceği
nedeniyle de istihsana karşı çıkmaktadır
718
. Ona göre, böylece herkesin istihsan
yapması durumunda kaos meydana gelir ve iş çığırından çıkarılmış olur
719
. Halbukî
Ahmed Hasan’a göre Şâfiî, burada kendisi ile çelişmektedir. Çünkü istihsanın
kullanımından dolayı ortaya çıkacak olan karışıklıktan korkmasına karşın, o bu
konuda kendisinin çok ısrarla savunduğu kıyas ve ictihadın kullanımından ortaya
çıkan görüş farklılığını dikkate almamaktadır
720
. Oysa kıyas ve ictihadda da
istihsanda olduğu gibi, müctehidlerin farklı hareket etmeleri söz konusudur ve bu
714
Gazâlî, el-Mustasfâ, s. 171-172.
715
Hudarî, slâm Hukuk Tarihi, s. 214.
716
Şâtıbî, Muvâfakât, IV. 206.
717
Schacht, slâm Hukukuna Giriş, s. 56. Ancak Schacht’ın, Şâfiî’nin selefleri tarafından re’y ve
istihsana dayalı olarak ortaya koydukları hükümlere indî görüşler olarak değerlendirmesi doğru
bir niteleme değildir. Zira istihsan ve re’ye göre hüküm verenlerin, hiçbir dinî delil ve gerekçeye
dayanmaksızın bizatihi kendi arzu ve isteklerine göre hüküm verdiklerini söylemek mümkün
değildir.
718
Şâfiî, btâlu’l- stihsân, VII. 497 (Bu kısım Mataracı’nın tahkikinde eksik); Krş, Şâfiî,
Mevsûatu’l- mâm eş-Şâfiî (Kitâbu’l-Umm), thk. Ahmed Bedruddîn Hassûn, Dâru Kuteybe, II.
Baskı, Beyrût, 2003, XV. 128.
719
Şener, Kıyas, stihsan, stıslah, s. 133.
720
Hasan, slâm Hukukunun Doğuşu ,s. 222.
Dostları ilə paylaş: |