140
nasslara bütüncül yaklaşan ve maksatlarını itibara alan ictihad yöntemleri
geliştirilmesinde açıkça görülmektedir.
Ş
âfiî’nin nasslara bu kadar büyük ehemmiyet atfetmesi, nasslar karşısında
insan aklına ne kadar az değer verdiğini de göstermektedir. Zira Şâfiî’nin nassa
verdiği olağanüstü değer, dolaylı olarak bu hususta insan aklına karşı bir güvensizlik
duyduğu anlamına gelmektedir. Nitekim bir araştırmada da ortaya konulduğu gibi
mam Şâfiî genel olarak insan aklının yetersizliğini savunur. Ona göre insanlar
Allah’ın verdiği bilgi dışında hiçbir şey bilmezler.. Bu bağlamda o, bilgiyi, ittibâ ve
istinbât
şeklinde ikiye ayırır ve bilgiye ulaşmanın her iki yolunda insan aklının
rolünü son derece sınırlı tutar. Yüce Allah, Kur’an ve Hz. Peygamber aracılığıyla
dilediğini emreder, dilediğini yasaklar. Onun emir ve yasaklarının akılla
sınırlandırılması, gerekçelendirilmesi ve sorgulanması mümkün değildir. nsan aklı
nasslarda ifade edilen şeylere boyun eğmek zorundadır..
667
.
Ş
âfiî ilim öğrenme ve yaymada, te’lîf, tasnîf ve tedrîsde, nassın çizdiği
çerçevede kalarak
, sabit şer’î usûl ve kaidelerin dışına çıkmamak üzere aklı ve
düşünme melekelerini kullanmıştır. Yani o, mücerred olarak aklı kullanmamış,
onunla nassları himâye etmiştir
668
. Sosyal alanda re’yden ziyade rivâyete ağırlık
veren Şâfiî, bu yaklaşımıyla aklı, nassı anlamayla sınırlandırmıştır
669
. Böylece Şâfiî
akılcılığında akıl, sadece bir yeti ve araç olmanın ötesine geçmemiştir
670
M. Âbid el-
Câbirî’ye göre ise Şâfiî, Arap Aklı’nı yatay olarak parçayı parçaya iliştirme, yani
fer’i asl’a dayandırmaya (=kıyas), dikey olarak ise bir lafzı birçok anlama, bir anlamı
birden fazla lafza birleştirmeye yönlendirmiştir.. Şâfiî’nin bu girişimi sayesinde Arap
aklı, fer’lere asıl aramak, dolayısıyla yenilikleri geçmiştekilerle kıyas edebileceği
temeller araştırmakla sınırlı kalan bir akla dönüşmüştür. Bunu yaparken sürekli
olarak nassları temel aldığı için, nasslar, Arap Aklı’nın kaynak otoritesini
oluşturmaya başlamıştır
671
.
667
Aktepe, Şâfiî’de Sünnet, s. 253.
668
Usfûr, el- mâm eş-Şâfiî, s. 73.
669
Erkol, Ahmet, “..Eşarî Düşüncesinde Şâfiî’nin Etkisi”, s. 183.
670
Arslan, Şâfiî’nin Kur’an Okumaları, s. 269.
671
Câbirî, Arap Aklının Oluşumu, s. 146.
141
Ş
âfiî’nin bir müctehid ve fakîh olarak aklî izahlarda bulunmaması
imkansızdır. Onun aklî değerlendirmelerde bulunduğuna dair en önemli kanıt,
eserlerinde “ma’kûl” terimini kullanmış olmasıdır
672
. Zira Şâfiî, bir hususta hüküm
verirken, yalnız Kitab ve sünnetten delil getirmekle kalmamış, bazen meseleyi aklî
yönden de yorumlamayarak izah etmeye çalışmıştır
673
. Ne var ki Şâfiî kullanmış
olduğu bu ‘ma’kûl’ terimiyle ne kastettiğine dair bir açıklamada bulunmamaktadır.
Ancak şurası gerçektir ki o da kıyas dışında başka metod arayışı içerisindedir, ancak
bunun ismini koyamamaktadır
674
. Bir yoruma göre Şâfiî’nin terminolojisinde
‘ma’kûl’ terimi, şer’î deliller üzerinde düşünme ve tefekkür etmeyle kazanılan,
kıyastan daha genel ve geniş ictihad anlamında kullanılmaktadır
675
. Bir diğer
araştırmada ise ma’kûl kavramının Şâfiî’nin metodolojisinde anlamı çok
belirginleşmemiş bir kavram olarak farklı anlamlarda kullanıldığı ifade edilerek,
Ş
âfii’nin bu kavramla bir metnin anlaşılmasında başvurulan bir takım hermenutik
kuralları, çeşitli delâlet şekillerini ve aklî mülazemetleri kastettiği belirtilmektedir
676
.
Aslında Şâfii’nin bu kavrama zorunlu olarak ve mahiyetini açıklamadan yer vermesi,
kendi savunduğu mantık açısından tutarlı ve yerinde bir tavırdır. Çünkü, eğer nassları
anlama ve sorgulamada kayıtsız şartsız aklı salık vermiş olsaydı nass teorisinin bir
anlamı kalmayacaktı.
Ş
ayet sonuçları itibariyle düşünülecek olursa, Şâfiî’nin nassların yörüngesi
dahilinde yalnız kıyasa dayalı ictihad yöntemi, onu bir anlamda literalizme iterken,
öte yandan kıyası benimsemiş olması Şâfiî’yi, kıyası da reddeden zâhirîlerin ve bn
Hazm’ın keskin ve aşırı literalizminden ayırmaktadır. Bu da Şâfiî’nin literalizmini
bn Hazm’a nispetle daha ılımlı kılmaktadır. Çünkü, Şâfiî’de kıyas yöntemi ile
nassların literal alanında nasslara ve geçmişteki emsallere ulaşma çabasını harcayan
bir müctehid sözkonusu olduğu halde buna mukabil bn Hazm’ın, özellikle kıyas ve
672
Şâfiî, Umm, I. 124-125, I. 140-141, III. 248, IV. 111, 133, 404, VI. 278; Şâfiî, btâlu’l- stihsân,
VII. 494-495; Şâfiî, htilâfu’l- Hadîs, IX. 597.
673
Ebû Suleyman, Menheciyyetu’l- mam eş-Şâfiî, s. 57.
674
Pekcan, Ali, “Şâfiî stihsan Yapmış mıydı?”, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi,
(Online), c. III. (2003), sy. 3, s. 156.
675
Ebû Suleyman, Menheciyyetu’l- mam eş-Şâfiî, s. 54.
676
Özen, Aklîleşme Süreci, s. 432.
Dostları ilə paylaş: |