136
ettiğini söylemesi
644
de manidar bir durum olup, kıyası temellendirmek için dahi
nasslara dayanması câlib-i dikkat bir husustur.
Schacht’a göre kıyasın klâsik dört usûl grubuna sokulması ise, aslında
Ş
âfiî’nin tasavvur ettiği sınırlar dahilinde, eski ve mazbut olmayan re’y (veya
istihsân) ile dinî hukukta bütün beşerî istidlâl vasıtalarını reddetme (yalnız nasslara
dayanan, kıyas ve reyin aleyhinde olan ehl-i hadîs taraftarları) arasında bir
uzlaşmanın sonucudur
645
. Bu da Şâfiî’nin hem yöntem olarak yalnız haber ve
rivâyetlere dayanan ehl-i hadîse kıyası benimseterek hem de kıyas ve re’yin bir
ileriki safhasını oluşturan istihsan ve ıstıslahı kullanan tarafların bu yöntemlerini
reddederek, onların da yalnız kıyasda kalmalarını sağlamak suretiyle, her iki tarafı da
kıyas paydasında uzlaştırmayı amaçladığını göstermektedir.
Ş
âfiî’nin haber karşısında kıyasa bir değer atfetmemesi onun haber-i vâhidi
kıyasa tercih eden yaklaşımında da görülmekte ve bu hususta da Hanefîlerden farklı
bir tutum sergilediği ortaya çıkmaktadır. Çünkü Zencânî’nin tesbitine göre, haber-i
vâhid kıyasa aykırı olduğunda Şâfiî’ye göre, haber-i vâhid kıyasa tercih edilir. Zira
haber kıyastan daha kuvvetli olduğu için haberin tercih edilmesi gerekir. Çünkü
haber, Hz. Peygamberin sözü, kıyas ise kıyas yapan müctehidin sözünden ibarettir.
Nebî (s.a)’in sözü hatadan masûm olup, kıyas yapanın sözü hatadan masûm değildir.
Hanefîler ise, bu durumda kıyası haber-i vâhide tercih ederler. Onlara göre kıyas
haberden daha kuvvetli olup, habere tercih edilir. Zira kıyas yapan müctehid
ictihadında, yakîn bilgi üzeredir. Oysa haberde yakîn bilgi yoktur. Çünkü biz haberin
sıhhatini kesin olarak bilemeyiz. Dolayısıyla bilgi ifade etmez. Sadece biz onun hadîs
olduğunu zannederiz. Şu halde zanla bilinen şeyin, yakîn ile bilinene tercih edilmesi
mümkün değildir
646
. Hadîsçilerin de zayıf bir hadîsi kuvvetli bir kıyastan üstün
tutmaları nedeniyle, Şâfiî de bu hususta onlarla benzer bir yaklaşımı paylaşmış
olmaktadır
647
.
644
Şâfiî, Risâle, 130. (no. 597).
645
Schacht, slâm Hukukuna Giriş, s. 70.
646
ez-Zencânî, Mahmûd b. Ahmed, Tahrîcu’l-Furû‘ ale’l-Usûl, thk. Muhammed Edîb Sâlih,
Muessesetu’r-Risâle, V. Baskı, Beyrût, 1987, s. 363-364.
647
Schacht, slâm Hukukuna Giriş, s. 72.
137
Ş
âfiî’nin, kıyasa ilişkin en dikkat çeken yaklaşımı ise ictihadı kıyasla
sınırlamasında ortaya çıkmaktadır. Şâfiî’nin “Kıyas nedir? ctihad mıdır? yoksa
Kıyas ve ctihad ayrı şeyler midir?” sorusuna: “Onlar bir anlama gelen iki isim
(terim) dir”
648
şeklindeki cevabı ve yine “ ctihad Kıyas’tır”
649
ifadesi, onun ictihadı
kıyas işlemi ile sınırladığını açıkça göstermektedir. Şu halde Şafiî, içine re’yi de alan
daha geniş anlamda bir ictihad faaliyetine sıcak bakmamakta ve ictihadı sadece
kıyasa inhisar ettirerek tahdit etmeye çalışmaktadır
650
Ş
âfiî’nin, müctehidin yaptığı
ictihadı kıyasla sınırlamasının en önemli anlamı ise, müctehidi kıyas mekanizması
aracılığıyla nassların literal/lafzî içerikleri dairesinde kalmaya mahkum etmesi ve
böylece literalizmin egemenliğini garanti altına almasıdır
651
.
Her ne kadar Şâfiî kıyas ile ictihadın aynı olduğunu söylemişse de,
ictihadın daha geniş bir anlam taşıdığı usulcülerin çoğunluğu tarafından kabul
edilmiştir
652
. Hatta, ictihadı kıyastan ibaret gören bu anlayışında Şâfiî adeta yalnız
kalmıştır. Nitekim onun bu görüşü, Şâfiî’nin kendi mezhebinde yetişen fakihler de
dahil olmak üzere ekseriyetin itirazıyla karşılaşmış, kabul görmemiştir
653
. Çünkü
ictihad, kıyas yoluyla olabileceği gibi naslarda hâkim bulunan umûmi prensiplerden,
kelime ve cümlelerin çeşitli delâlet ve inceliklerinden
654
ve kıyas dışında kalan diğer
istidlâl yollarından hükme varmak şeklinde de olabilir. Kıyas her zaman ictihada
muhtaçtır, fakat ictihadın yegane yolu kıyas değildir
655
. Dolayısıyla bu noktada
Ş
âfiî’nin başarılı olduğu söylenemez.
648
Şâfiî, Risâle, 257 (no. 1323-1324).
649
Şâfiî, Risâle, 257 (no. 1326).
650
el-Fârukî, “ shâmu’l- mâm eş-Şâfiî”, s. 437.
651
Taştan, “ slam Hukukunda Literalizm”, s. 147; Ayrıca bkz. Ebû Zeyd, “ mam Şâfiî ve Ortayol”,
s. 119.
652
Dönmez, Kaynak Kavramı, s. 77.
653
Şâfiî’ye bu konudaki itirazlar için bkz. eş-Şîrâzî, Ebû shak brahîm, Şerhu’l-Luma’, thk.
Abdulmecid et-Turkî, Beyrût, 1988, II. 755; el-Gazâlî, Ebû Hâmid Muhammed, el-Mustasfâ,
thk. M. Abdusselâm Abdu’ş-Şâfiî, Dâru’l-Kutubi’l- lmiyye, I. Baskı, Beyrût, 1413, s. 281;
Ş
evkânî, rşâdu’l- Fuhûl, 418.
654
M. Hamdi Yazır “Mutlaka teşriî (kanun koyma) içtihatlarında yalnız kelimelerin delalet ettikleri
mânâ ile yetinilmeyip tecrübe ile hayatın dış ve hikmete ait akışının da göz önünde
bulundurulması lazım gelecektir” diyerek ictihadda sosyal gerçekliğin de dikkate alınmasına
dikkat çekmektedir. Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, II. 546.
655
Karaman, ctihad, s. 16-17; Gürkan, slam Hukuk Metodolojisinin Oluşumu ve Şâfiî’nin Yeri,
s. 294.
Dostları ilə paylaş: |