151
bilinen bir gerçektir. Hatta kıyas daha statik bir olgu iken, daha fazla düşünsel çabayı
gerektirdiği için istihsan, slam hukukuna dinamizm ve aktivite de kazandırmaktadır.
Ş
âfiî’nin, istihsanın geçersizliğini ispat mahiyetinde ortaya koyduğu bu
düşüncelere bakılırsa, Kur’an, sünnet, icmâ ve bunlar üzerine yapılan kıyas dışındaki
yöntemlerin dışında her hangi bir yolla verilen hükümlerin tamamı, istihsan
kapsamına dahildir ve Şâfiî’ye göre itibar edilmemesi gerekmektedir. Halbuki
hukuktaki hükümlerin büyük ekseriyeti, bu dört kaynağın dışındaki hukuk prensipleri
ile verilmiştir. Buna göre Malikilerin maslahat, Hanefîlerin istihsan prensibine bağlı
olarak belirledikleri hükümlerin Şâfiî’ye göre kabul edilmemesi gerekmektedir
721
.
Her ne kadar zaten Şafiî bunları benimsememiş olsa da, mezkur ekollerin ortaya
koyduğu hükümlerin, kabul edilemez olduğunu ve dine dayanmadığını söylemek
mümkün değildir.
Dolayısıyla Şâfiî, fıkıhtaki söylem ve yöntemini nass eksenine oturttuğu
için, kendi iddiasına göre keyfîlikle nitelediği yaklaşımları reddetme ve bütün
delilleri nassa irca etme çabasıyla istihsan konusunda farklı ve olumsuz bir tutum
sergilemiştir
722
. Bu nedenle onun istihsanı reddetmesi, sürekli savunduğu nass odaklı
hukuk düşüncesinin bir sonucudur.
Daha doğrusu Şâfiî, dinde somut delillere/nasslara dayanmayı
amaçlamaktadır
723
. Onun, dinde hüküm verirken somut delillere dayanmayı ifade
eden ve bu nedenle istihsanı reddeden şu sözleri her hangi bir yoruma/söze gerek
bırakmamaktadır: “Kitab ve sünnet iki asıl olup, onlara muhalefet eden de yoktur ve
bu ikisi somut
(
)
(muşahhas) kaynaklardır. Sonra ictihad kâim bir ayn (mevcut
somut bir şey) olmayıp, kişinin kendisi tarafından ortaya konulan bir şeydir. Kişi,
başka
bir
ş
eye
uymakla
emrolunmuştur,
yoksa
kendisine
uymakla
emrolunmamıştır
724
. Bu yüzden, kişinin Allah’ın kendisine farz kıldığı iki asla
dayanarak görüş ortaya koyması, uymakla emrolunduğu bir asla dayanmaksızın –ki,
721
Câbirî, Arap Aklının Oluşumu, s. 144-145; Gürkan, slam Hukuk Metodolojisinin Oluşumu ve
Ş
âfiî’nin Yeri, s. 301.
722
Özdemir, Muhittin, mâm Şâfiî’ye Göre stihsân, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi),
ÜSBE, stanbul, 2001, s. 114.
723
Özen, Aklîleşme Süreci, s. 418.
724
Şâfiî, Umm, VI. 282. .
152
o da kendi re’yi
725
olup ona uyması emrolunmamıştır- görüş ortaya koymasından
daha iyidir. Şu halde bu konuda asıl olan, kişinin kendisine uymasının
726
caiz
olmaması ve başkasına uymasının gerekmesidir. ctihad kişinin kendinden bir şey
ihdas etmesi, ortaya koymasıdır. stihsanda bulunan kimse ise Kitap ve sünnet
dışında, yani bunlara dayanmaksızın
727
ictihad eden kimse gibidir. Bu ikisini
söyleyen kimse (yani kendinden bir şey ortaya koyan ve istihsan yapan) büyük bir laf
etmiş olur. Çünkü Kitab ve sünnete dayanmaksızın re’y, ictihad ve istihsanda
bulunması durumunda, re’yine uymada, kendisini bizzat Kitab ve sünnet yerine
koymuş olur. Böyle bir durumda onun re’yi, insanların uymaları emrolunan üçüncü
bir asıl olur
728
ki bu ise Allah’ın Kitabı’na aykırıdır. Zira Allah kendisine ve
Peygamberine itaatı emretmiştir”
729
.
Ş
âfiî’nin, daha önce de atıfta bulunduğumuz gibi, Rasûlullah hariç hiç
kimsenin bir istidlâle dayanmaksızın bir görüş beyan edemeyeceğini “ nsan boş
bırakılacağını/bırakıldığını mı zannediyor?”
730
mealindeki ayetten çıkardığını
731
ve
bu ayetin konuyla ilgisini kurmanın zor olduğunu belirten Kırbaşoğlu da, burada
Ş
âfiî’nin istidlâlin karşısına istihsânı koyması ve istihsânı önceki bir örneğe
dayanmayan yeni bir görüş olarak tanımlaması onun, her çözümü nasslara
dayandırma
gayretini ve daha önce mevcut bir örneğe dayanmadan –meselâ istihsân,
istishâb, maslahat, maslahat vb. yöntemlerle- ortaya konan ictihadların meşrûiyetini
reddetme çabasını gösteren birer ipuçu olduğunu ifade etmektedir
732
. Dolayısıyla
725
Şâfiî’nin, re’yi bir asla dayanmama şeklinde nitelemesi de isabetli değildir. Zira re’y de pekâla
bir asla dayanabilir.
726
Halbukî, istihsana göre hüküm veren bir âlim bizatihî kendisine uymuş olmamakta, ictihad ve
çabasına binaen dinin özünden çıkardığı mana ve hükme yani yine dine uymuş olmaktadır.
Dolayısıyla burada da açıkça Kur’an ve sünnete uyma amacı güdülmektedir.
727
stihsan’da Kur’an ve sünnete dayanmama iddiası da gerçeği tam olarak yansıtmamaktadır.
Çünkü burada Kur’an ve sünnetin zahirine değil, müctehidin bunlardan anladığı ve çıkardığı bir
ilke ve esasa dayanmaktadır ki bu da Kur’an ve sünnete dayanmaktan başka bir şey değildir.
728
Halbuki illa ki re’ye uyulacak diye bir emir veya durum söz konusu değildir. Rey’e uyma ve
uymama kişilerin tercihine bağlı bir şeydir.
729
Şâfiî, Umm, VI. 282. Şâfiî’nin bu sözlerinden, istihsan ve re’ye başuranların, Allah’a ve
Peygamber’e itaat etmedikleri gibi bir anlam ortaya çıkmaktadır. Şâfiî’nin, Allah’a ve
Peygambere itaat gibi imanî kavramları bu hususta muhaliflerine yöneltmesi dikkat çekicidir.
Oysa re’y ve istihsana başvuranları Allah’a ve Peygamber’e itaat etmemekle nitelemenin, kabul
edilebilir bir yanı olmayıp, polemikten başka bir şey değildir.
730
75. Kıyâme, 36.
731
Şâfiî, Risâle, 13-14. (no.69-70); Krş, Şâfiî, er-Risâle, thk. A. Muhammed Şâkir, 25.
732
Kırbaşoğlu, “er-Risâle’nin Şekil ve Muhteva Açısından Eleştirisi”, s. 218; Bardakoğlu,
“ stihsan” D A, XXIII. 345.
Dostları ilə paylaş: |