81
serbest ictihad yollarını kapatma amacı yattığını belirtmektedir
386
. Zira kıyas, lafza
bağlılığı içerirken, istihsan ve ıstıslah daha ziyade lafızdan ayrılıp mana ve maksada
yönelmekle gerçekleştirilmektedir ki bu tesbit de Şâfiî’nin lafza bağlı yorum yöntemi
bir kez daha teyid etmektedir.
Ş
âfiî’nin tefsir metodolojisi üzerine doktora tezi hazırlayan Gıyasettin
Arslan
’ın tesbitine göre de Şâfiî bütün hayatı boyunca “nassların literal ve zâhirî
anlamlarının esas alınması gerektiği”
ni savunmuştur
387
. Ayrıca Arslan, “Şâfiî de
Kur’an’ın zahir ve amm manasına bağlıdır. Yani Kur’an lafızlarının
anlamlandırılmasında; literal bir anlam bulanıklığı yoksa o, lafızların literal
anlamlarına sadık kalmaya çalışır. Ancak Şâfiî, aynı anlayışını hadîsleri de nass
olarak tanımladığı halde onların literal olarak tefsir edilmesinde göstermez” demekte
bunu da Ahmed Hasan’ın bir değerlendirmesinden yola çıkarak Şâfiî’nin hadîslerin
ma’nen rivâyetine, farklı lafızlarına ve anlamlarına verdiği değere dayandırmaktadır.
Dolayısıyla o, Şâfiî’nin tefsir yöntemlerini Kur’an ve sünnete aynı tarzda
uyguladığını ancak hadîslere bu tarz yaklaşımının onun salt literal bir tavır içinde
olmadığını da gösterdiğini ifade etmektedir
388
. Daha önce de ifade edildiği gibi Şâfiî
elbette bütün yönleriyle katı bir literal yorum yöntemine sahip değildir. Ancak
kanaatimizce Şâfiî’nin hadîslerin farklı versiyonunu dikkate alması onun hadîste
literal davranmadığı anlamına gelmemektedir. Hem ileride temas edeceğimiz gibi o
fıkhî hadîslerde ma’nen rivâyetin alanını oldukça daraltmaya çalışmıştır. Bizce
hadîslerin farklı versiyonlarını göz önünde bulundurmakla; hadîsleri anlamada ilke
olarak lafzî anlamlarına dayanmak farklı şeylerdir. Dolayısıyla biz Arslan’ın
Ş
âfiî’nin tefsir yöntemlerini Kur’an ve sünnete aynı tarzda uyguladığı şeklindeki
tesbitinin daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Zira ilgili bölümde sunacağımız
örneklerden, Şâfiî’nin hadîslerin literal anlamlarına hangi ölçüde ve nereye kadar
bağlı kaldığı anlaşılacaktır.
shak Emin Aktepe
de hazırlamış olduğu tezinde Şâfiî’nin hadîsleri anlama
usûlüne ayrı bir yer vermiş ve bununla ilgili değerlendirmelerde bulunmuştur. O da,
Ş
âfiî’nin hadîslerin zâhirî anlamları üzere anlaşılması gerektiği görüşünde olduğunu
386
Apaydın, “Nasları Anlamada Yetki ve Yöntem Sorunu”, s.22.
387
Arslan Şâfiî’nin Kur’an Okumaları, s. 144.
388
Arslan, A.g.e., s. 309.
82
tesbit etmiştir. Nitekim o, ayetlerin anlaşılması konusunda da aynı yöntemi
izlemektedir
389
. Ancak Aktepe’nin, Şâfiî’den naklettiği üzere
390
Şâfiî’ye göre ancak
ilgili konuda Kur’an veya sünnette veya icmada zahiri anlamın kastedilmediğine
işaret eden bir karîne/delil bulunması şartıyla zahiri anlamın dışına çıkılabilir. Ayrıca
o, Şâfiî’nin istihsanı reddetmesinin de onun nassların zâhirine dayandığını gösterdiği
görüşündedir
391
. Bu arada o, Şâfiî’nin özellikle ihtilaflı hadîsleri cem ve te’lif
ederken yaptığı yorumların, onun lafızcılığının, kendisinden sonra lafza mutlak önem
atfeden Zâhirîlerden farklı olduğunu gösterdiğini ifade etmektedir
392
.
Kısacası Şâfiî hakkında yaptığımız araştırmalara binanen şunu rahatlıkla
söyleyebiliriz ki hemen hemen bütün araştırmacı ve müellifler
393
Şâfiî’nin, hadîsler
de dahil olmak üzere hüküm verirken ilke olarak nassların zahirini esas aldığında
hem fikirdir. Şâfiî hakkındaki bu değerlendirmelerden sonra artık bizzat Şâfiî’nin
görüşlerinden yola çıkarak onun nasıl lafza bağlı bir yorum yöntemini benimsediğini
ve bunda ne gibi faktörlerin etkili olduğunu incelemeye başlayabiliriz.
IV- ŞÂF Î’DE NASSLARI ANLAMADA ZAH RE
BAĞLILIK LKES
A- Âyet ve Hadîslerin Zahirini Alması ve Zahirden
Ayrılmayı Sınırlaması
mam Şâfiî’nin âyet ve hadîsleri anlama ve yorumlamada lafızlara ve
onların literal anlamlarına bağlılığa verdiği önem ve önceliğin odağında zâhir ve
bâtın kavramları bulunmaktadır. Dolayısıyla bu kavramlara atfettiği anlam ve
389
Aktepe, Şâfiî’de Sünnet, s. 225.
390
Şâfiî, Risâle, 121, 181.
391
Aktepe, Şâfiî’de Sünnet, s. 226.
392
Aktepe, A.g.e, s. 229.
393
Burada onlardan bazılarına sadece atıfta bulunmakla yetiniyoruz. Hudarî, slâm Hukuk Tarihi,
s. 256. Suleymânî, Abdusselâm, el- ctihâd fi’l- Fıkhı’l- slâmî, Vezâratu’l-Evkâf ve’ş-Şuûnu’l-
slâmiyye, el-Memleketu’l-Magribiyye, 1996, s. 296-297. Kırbaşoğlu, M. Hayri, “ slamî
limlerde Şâfiî’nin Rolü Üzerine”, slâmiyât, c. II, sy. 1, Ankara, 1999, s. 31. Medkûr, “eş-Şâfiî,
Nâsıru’l-Hadîs”, s. 52. Usfûr, el- mâm eş-Şâfiî, s. 71. Özşenel, Ehl-i Re’y-Ehl-i Hadîs, s. 126.
Paçacı, “Öznenin Rolü”, s. 176. Keleş, Sünnet, s. 75. Koşum, Yöntem Sorunu, s. 87.
83
önemin tesbiti onun lafızcılığı/zahiriliği konusunda fikir sahibi olmayı
kolaylaştıracaktır.
Konuya Şâfiî’nin nassların yorumunda öncelikle zahirî anlamın alınmasına
dair görüş ve değerlendirmelerine yer vererek başlamanın uygun olacağı
kanaatindeyiz. Nitekim o, eserlerinde aksine delil olmadığı müddetçe daima âyet ve
hadîslerin zâhirî anlamıyla amel edilmesi gerektiğini vurgulamış ve buna dayalı bir
yöntem oluşturmanın çabası içinde olmuştur.
Aslında başta Kur’an olmak üzere, Hz. Peygamberin sünnetini/hadîslerini
anlama ve yorumlamada öncelikle zahirî anlama bakılması ve esas alınması gereği
üzerinde bir tartışma ve problem bulunmamaktadır. Problem, zâhiri anlamın veya
lafızda gözetilen mana ve maksadın hangi ilke ve şartlara binaen esas alınacağında,
dolayısıyla nassları yorumlamada takınılacak tavırda, bunların yöntemi ve sınırları
üzerinde yaşanmaktadır. Nitekim bazıları yalnız zahirî anlamla yetinileceğini
benimsemiş; bazıları her halukarda zahiri anlamın esas olduğunu ancak bazı
durumlarda bundan ayrılabilineceğini benimsemiş, bunu da nass veya icma’nın
bulunmasına indirgeyerek sıkı şartlara bağlamış, bazıları da nass veya icmanın
yanısıra mana, maksat, istihsan ve maslahata vs. binaen zahiri anlamdan ayrılmanın
çerçevesini daha geniş tutan bir anlayışı benimsemiştir. Biz burada Şâfiî’nin bu
konuyla ilgili tavır ve yaklaşımını değerlendirmekle yetineceğiz.
Ş
âfiî öncelikle Kur’an’ın zâhirî anlamının alınması gerektiğine dikkat
çekmekte ve sonra sünnete/hadîslere de aynı yöntemi uygulamaktadır. Nitekim ona
göre Kuran Arapça olup, onun hükümleri zâhiri ve umûmî (anlamı) üzeredir. Hiç
kimse bir delâlet bulunmadığı müddetçe onlardan zâhirî olanını bâtın, âmm olanını
hâss anlama çeviremez. Delâlet ise Allah’ın Kitabı, onda yoksa âmm değil hâss, zâhir
değil bâtın anlamını gösteren Allah Rasûlünün sünneti ve Kitap ve sünneti bilen
âlimlerin çoğunluğunun cmâ’ıdır. sünnet de böyledir. Hadîslerin ekseriyetinin
birden fazla manaya ihtimali söz konusudur. Ancak bu konuda doğru olan tektir, o da
zahiri ve umumî olandır. Âmm değil hass, zâhir değil bâtın anlamın kasdedildiği
ancak Resûlullah’tan bir delâlet veya ilim ehlinin çoğunluğunun görüşü ile mümkün
Dostları ilə paylaş: |