Microsoft Word KÜLTÜr evreni 24. sayı. doc



Yüklə 440,68 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə7/7
tarix14.07.2018
ölçüsü440,68 Kb.
#55615
1   2   3   4   5   6   7

Kültür Evreni-Unıverse Culture-Мир Культуры / Yıl-Year-Год 2015 / Sayı-Number-Число 24 

 

118 

Yukarıda söz edilen ‘Petrograd, Gorki, Kerenski, Sergey,  Smolni,  Şevçenko, Kiev’ 

özel adları da yazarın  şiirsel metninde Rusça yazım kurallarına uygun olarak yazılmıştır. 

İlginçtir ki, Nazım Hikmet’in şiirlerinde SSSR kısaltması, çağdaş Türkiye Türkçesindeki 

gibi SSCB değil, Rusça yazım  şekliyle kullanılmıştır.  Refili  özel adı ise, Azerbaycan 

Türkçesinden alınmıştır. Edebiyat bilimci Mikail Refili, serbest vezinde şiirler yazmış ve 

Azerbaycan’da bu veznin kurucularından olmuştur (Mirəhmədov 1998: 192).  

 

3.4. Avrupa Ülkeleri ve Şehirleri 

Şair, dünyayı dolaşmayı çok ister. Çünkü bu dünyanın toprağını, aydınlığını, kavgasını 

ve ekmeğini seviyordu. “Dünyayı dolaşmak, görmediğim balıkları, yemişleri, yıldızları 

görmek isterdim,”der.  Dünyayı baştanbaşa gezmese bile şaire göre onun Çin’den 

İspanya’ya, Ümit Burnu’ndan Alyaska’ya kadar dostu düşmanı vardır. Hatta “Karanlıkta 

Kar Yağıyor”  şiirinde onun sesini duymayacağı Madrid kapısındaki nöbetçiye bile 

sesleniyor. Soğuk kış gününde ıslak ayakları üşüse bile, vatanını koruyor bu nöbetçi. Şair 

onun kim olduğunu bilmiyor ama onu seviyor. Ona soğuk ayaklarını ısıtmak için birer çift 

yün çorap gönderemiyor ama biliyor ki, o an, o Madrid nöbetçisinin fikirlerinde sadece 

dünyanın en güzel şeyleri canlanıyor. Bu yüzden şair vatanını koruyan bu nöbetçiyi 

seviyor, aralarında denizler, dağlar olsa bile.  

Avrupa  şehirlerinden Varna Nazım Hikmet’in şiirlerinde belli bir ölçüde yer 

almaktadır. Şairin bu şehri ayrıca sevmesinin bir sebebi de var. Karadeniz sahillerindeki bu 

şehir onun memleketine, Mehmet’e seslenmesi için en yakın yerdir:  

Karşı yaka memleket, 

sesleniyorum Varna’dan, 

işitiyor musun, 

Mehmet,  Mehmet! 

Şair yine sahilde, aynı Karadeniz, aklında İstanbul hatıraları ama memleketinde değil, 

burası Bulgaristan. Şair Varna’daki her şeyi memleketine benzetmektedir. “Balkon” 

şiirinde Varna şehri çok ince, detaylı olarak tasvir edilmektedir. Bu güzel tabiatta şair bir 

pide yiyor ve kendini yine İstanbul’daymış gibi hissediyor. Bulgaristan şehirlerinden bir de 

Sofya anıları var Nazım Hikmet şiirlerinde. Şiirlerinden birinde Sofya’yı bize kendisi değil, 

karısı Münevver tasvir ediyor. “Münevverden mektup aldım diyor ki” şiirinde, Münevver 

Sofya’yı  şaire soruyor. Doğduğu, ama çok az şeyler hatırladığı bu şehrin aklında kalan 

yerlerini soruyor Nazım’a, oranın parkını, ağaçlarını.  Şair bu şiire cevap olarak 

“Münevvere mektup yazar. Der ki: 



Ağaçlar duruyor, eski sıralar ölmüş, 

“Park Boris” “Hürriyet parkı” olmuş. 

Sade seni düşündüm kestanenin altında, 

sade seni, yani Mehmet’i. 

sade seninle Mehmet’i, yani memleketimi... 

Nazım şiirlerini bazen trende giderken yazdı. Bir şehirden diğerine giderken, terk ettiği 

şehri de andı, gideceği  şehri de hayal etti. 1958’de İsviçre’den ayrıldığında “İsviçre’den 

geçerken” şiirini yazdı. Turist dergilerinin kapak resmi gibi olan İsviçre, o kadar güzel, o 

kadar düzenli, sakin ki şair kendisi bile şaşırıyor. Can sıkıcı gözüküyor ona bu yerler, bu 

saygıdeğer insanlar. Ama şiirde birdenbire evler, hava, adamlar değişiyor, çünkü tren Fran-




Kültür Evreni-Unıverse Culture-Мир Культуры / Yıl-Year-Год 2015 / Sayı-Number-Число 24 

 

119 

sa’ya giriyor. Sıkıcı  İsviçre’den sonra şair Fransa’yı  yıkanmamış, çamurlu olsa bile çok 

heyecanla karşılıyor. Nazım, Fransa şehirlerinden Paris’e çok değer verdi. Hatta kendine 

“Paris üstüne bilmeceler” şiirinde soru sordu: 

Hikmetin oğlu, hangi şehirde ölmek isterdin? 

İstanbul’da, 

Moskova’da 

bir de Paris’te. 

Demek ki, Paris şairi o kadar etkilemiş ki, hatta burada ölmeyi bile güzel buluyor. 

Paris’e  Zümrüt yüzük diyor şair. “Açıldı kadife kutu girdim zümrüt yüzüğe”. 1958 yılı 28 

Mayıs’ta şair Paris’te olduğu için kendini çok şanslı saydı. İnsanların Paris’te meydanlara 

dolması onu mutlu etti. Ama yüreğinin hasta olması  şairin bu meydanlardaki insanlarla 

beraber yürümesine imkan vermedi. Fransa şehirlerinden Versay’ı da şair gezdi ve onu 

şiirlerinde tasvir etti ama Paris’ten sonra Versay’a güzel sözler söylemek zor olduğu için 

şair şöyle yazdı:  



ve yeşillik 

çayır, çimen, orman, 

yeşil, envayı çeşit yeşil 

yeşil top top, arşın arşın, 

yeşil gözümüz kaşımız... 

yeşildi kaldırım taşları 

yeşildi bulutlara vuran ışık, 

yeşildi Jerar’ın kara saçları da. 

Ama yine de Versay şehri... 

acayip bir mezarlık... 

Şairin  şiirlerini yıllara göre sıraladığımızda görüyoruz ki, önceki senelerde şairin 

sadece uzaktan tanıdığı, bazen alay, bazen de nefret ettiği ülkelere karşı olan duyguları 

sonraki senelerde yazdığı şiirlerinde yumuşuyor ve şair daha sevgiyle anlatıyor bize o şehri, 

ülkeyi veya insanı. Mesela, Piyer Loti’ye şair çok kızgındı, onun temsilinde belki de 

Fransızlara nefret etti ama Fransa’ya geldiğinde, buradaki insanları gördükten sonra artık 

geçmişteki fikirlerini unuttu sanki. Buna aradan geçen yıllardaki tarihi olaylar da sebep 

olabilir. Daha Moskova’dayken şair Fransızlara seslendi:  



Sözüm sizedir, Fransızlar, 

“Fransa’dan bana ne”, demiyorsanız 

ve yarın 

Hürriyetin ölüsünü omzunuzda taşıyarak, 

bir daha da geri dönmemek üzere, 

tankların peşince gitmek istemiyorsanız 

bırakmayın, 

dokunmasınlar komünistlere! 

Bu benzerliği bizler Almanya tasvirlerinde de görüyoruz. 1923 yılında Almanya dev-

rimi üzerine şiirler yazdı  şair. Almanya’nın üzerini alan bu devrim dumanının Avrupa’yı 

çatlatmasını bekliyor şair. Bu şiirlerde O, Almanya’ya karşı sadece nefret ve kinaye duyu-

yor. Ama artık hayatının son yıllarında Berlin’e birkaç defa seyahat eden şair artık önceki 

nefretini göstermiyor. Almanya, Berlin artık onun için barış içinde olan bir topraktır. “Yağ-



murun içinden Berlin’de şafak, yağmurun içinden kuşlar ötüyor camdan...”. Nazım Hikmet 

yaşamının son yıllarında Berlin’de de bulundu. Ama burada olduğu yıllarda çok hasret 




Kültür Evreni-Unıverse Culture-Мир Культуры / Yıl-Year-Год 2015 / Sayı-Number-Число 24 

 

120 

çekti. Hatta geçmişini bir otobiyografi şeklinde anlattı bizlere bir şiirinde. Şiirde kısa bile 

olsa hayatını tasvir ediyor ve sonunda şair şöyle söylüyor: “bugün Berlin’de kederden ge-



bermekte olsam da insanca yaşadım diyebilirim...”. 

Nazım Hikmet Avrupa şehirlerinden Prag’da da bulundu. 1950 yılında Dünya Barış 

Konseyi'nin kendisine verdiği "Uluslararası Barış Ödülünü" almak için Prag'da düzenlenen 

törene katıldı. “Prag’da vakitler” şiirinde  şair  şehrin sabah, öğle, akşam ve gece zamanı 

görüntülerini tasvir etti. Sabah erkenden ortalık ağarır ağarmaz  şehrin uyanışı, sonra 

heykellerin aydınlanması, tramvayın depodan çıkması, dolayısıyla bunların hepsi 

canlandırılıyor şiirde. Akşamları Vatslav caddesinde dolaşıyor şair ve vitrinde gördüklerini 

anlatıyor bizlere. Şair Prag’da kaldığı günlerde bu şehir ona kendini bazen genç hissettirdi. 

Bunu ona hissettiren şehir bazen de onu sanki yaşlandırdı. Bazen çürüksüz otuz iki diş gibi 

hissetti kendini, dünyayı da bir ceviz sandı, bazen de kendini ölüm döşeğinde sandı 

Prag’da.  

Şairin ölümünden sarsıldığı ve buna şiirler yazdığı Avrupa’nın aziz insanları çok oldu. 

Viçeslav Nevzal – ünlü Çek şairini şair şiirlerinde andı. Özellikle de Prag yolculuğu zamanı 

Nevzal’ı çok hatırladı. 1958’de Prag’a yolculuğu zamanı Nevzal’ın ölüm haberini aldı. Bu 

olayın üstüne “Viçeslav Nevzal üstüne söylenmiştir” şiirini yazdı. Ama hep Prag’da yazdığı 

şiirlerde onu hatırladı. Mesela, dostu Taufer’le kahvede oturduğunda sanki Nevzal da 

kabirden çıkıp Orhan Veli ile karşılaşıyor. 

Şairin en duygusal şiirlerinden biri “Duvar”’da farklı, değişik, hissetmediğim 

duyguları, acıyı duydum. Bu şiirdeki benzetmeler çok farklı, hiç düşünmediğimiz 

benzetmelerle zengin. Kötü bir şeyi güzel bir eşyayla kıyaslamak gibi dikkat çekici 

benzetmeler var: “O duvarın dibinde bizimkilerin Eyfel’ler gibi kemikleri yükseliyor. O 

duvarın bir ucu: tahta sapanlı sarı Çin’de Öbür ucu: Çelikleri elektrikli Nevyork’un 

içinde.” Aslında şair bizlere “O Duvar”ın ne kadar büyük olduğunu anlatmak için bu özel 

adları kullanıyor ama incelik de şu ki, Paris aşk şehri, Eyfel de onun bir simgesi olmasına 

rağmen, o duvarın dibinde kurşunlanan insanlar için o bir hiçtir. İnsan kemikleri o kadar 

fazla ki, üst üste koyarsak Eyfel gibi yüksek olur. Şiirde duvarın büyüklüğünü okura 

anlatmak için şair onu hem dikey, hem de yatay tasvir ediyor. O duvarın bir ucu Çin’de, 

öbür ucuysa okyanuslar geçerek gidebileceğimiz Nevyork’un içinde. Aslında bu benzetme 

bizlere duvarın büyüklüğünü göstermiş oluyor ama şair sanki bununla yetinmiyor birer 

birer büyük Avrupa ülkelerinin de o duvarın içine dahil olduğunu söylüyor:  



ve dayanarak Hindenburg’un altın çivili heykeline 

topluyor Berlin sokaklarını eline. 

O duvarın taşlarına sürterek dilini 

kara gömlekli Musolini 

bekliyor nöbet, 

İtalyan çizmesi 

yüzüyor kanda.  

Görüldüğü gibi,  Nazım Hikmet’in Avrupa ülkeleri ve şehirleri üzerine yazdığı  şiirle-

rinde yer alan ‘Çin, İspanya, Ümit Burnu, Madrid, Varna, Bulgaristan, Sofya, İsviçre, Fran-

sa, Paris,  Moskova, Almanya, Berlin, Prag, Nevyork’ gibi çeşitli yer, ülke ve şehir adları, 

aslında dünyanın bir köşesinden diğer köşesine kadar bütün yer küresine işaret etmektedir. 

Bu bakımdan söz konusu özel adlar, bir yandan lengüistik nitelikteki bir veri tabanı olarak 

değerlendirilebilmektedir. Öte yandan ise onların Sovyetler Birliği dönemindeki otoriter 

rejimin ve onun akabinde edebiyatta gerçekleşen sosyalist realizminin kurallarına ilişkin 

olarak belirlenebilir metinler arası bağlamda, özel metin kurucu işaretler yerine kullanıldığı 



Kültür Evreni-Unıverse Culture-Мир Культуры / Yıl-Year-Год 2015 / Sayı-Number-Число 24 

 

121 

gösterilmektedir. Yukarıda bahsedilen ‘Alyaska, Boris, Jerar, Vatslav, Viçeslav Nevzal, 

Taufer,  Eyfel,    Nevyork’ gibi yer ve kişi adları ise,  bazen transkripsiyonlu biçimde 

(Alyaska, Eyfel) ve Rusça yazım şekilleriyle  (Boris) bazen de diğer Hint-Avrupa dillerin-

deki biçimleriyle, yani yazarın söz konusu şiirsel metninde Çekçe (Viçeslav) ve Fransızca 

(Jerar) olarak yazılmaktadır.       

 

3.5. Hatıraları, Gözlemleri ve Son Günlerinde Yaşadıkları… 

Hayatının sonlarına doğru Nazım Hikmet’in şiirleri sanki bir hatıra defterini 

hatırlatıyor bizlere. Hep bir şeylerin hatırasını anlatıyor  şiirlerinde. Bazen hatıraları 

birbirine karışmakta ve şiirin sonuna yaklaştığında  şairin kendisi de bunun farkına 

varmaktadır. Bir de bakıyorsun şair Avrupa şehrindedir ama Asya’yı, Afrika’yı düşünüyor. 

Ama nereye giderse gitsin en çok memleketini ve Moskova’yı, orda onu bekleyen insanları 

hatırlar. “Severmişim meğer” şiirini şair 1962 yılında yazdı. Yine bir tren yolculuğu zamanı 

hatıralara dalıyor. Yolculuğu Prag’dan Berlin’e ama yolculuk boyunca pencereden gördüğü 

her  şey ona bir yerleri hatırlatıyor.  Şair  ırmakları severmiş meğer, Avrupa tepelerinin 

eteğinde akan ırmakları, gökyüzünü severmiş meğer Borodino savaşında Andrey’in 

seyrettiği gök kubbeyi, ağaçları severmiş meğer Rus kayınlarını, Türk kavaklarını, yolları 

severmiş meğer Vera’yla Moskova’dan Kırım’a giden yolları, uzayı severmiş meğer 

Ogonyok dergisinde gördüğü fotoğraflardan, güneşi, denizi, ay ışığını severmiş meğer. 

Ama nedense bu sevdalar birdenbire Prag-Berlin treninde aklına geldi şairin: 



Meğer ne çok şeyi severmişim de altmışımda farkına vardım bunun 

Prag-Berlin treninde yanında pencerenin yeryüzünü dözülmez bir 

Yolculuğa çıkmışım gibi seyrederek. 

Bu  şiirde özel adlar bir sistem şeklinde dizilmiş.  Şair her sevdiği  şeyi bir yerle 

bağlıyor. Ona trende yolculuk boyu pencereden gördükleri bir ülkeyi, bir şehri, bir insanı 

hatırlatıyor. Şiirde tam 25 özel ad kullanılmıştır. 



Sonuç 

Nazım Hikmet’in şiirlerinde; kıta, şehir, ülke, şahıs, ırmak, göl gibi farklı özel adların 

kullanıldığı görülmektedir. O, söz konusu özel adların içerisinde en sık olarak İstanbul 

şehir ismini kullanmaktadır. Bu ad, şair için Memleket anlamını ifade etmektedir. İstanbul 

derken Anadolu, Karadeniz, Ankara, Adana, Mersin veya memleketi andıran ne varsa hepsi 

kastedilmektedir. Vatan-Memleket kavramı, çok geniş bir metinler arası bağlamda İstanbul 

adının bir özel metin kurucu işaret olarak kullanılmasıyla algılanmaktadır. Söz konusu algı 

veya Vatan kavramının açımlanmasında bir de İstanbul’da oturan oğlu Mehmet’in ve karısı 

Münevver’in varoluşu da şair için çok önemlidir. İstanbul adından sonra Nazım Hikmet’in 

şiirlerinde en çok kullandığı özel adlar ise Moskova ve Lenin’dir. Şairin Sovyetler 

Birliği’ne, sosyalizme duyduğu sevgi, söz konusu sosyalist sistemin Türkiye’de de 

kurulmasını dilediği içindir. Dolayısıyla,  şairin Moskova ve Lenin’e sevgi duymasının 

sebebi memleketidir. O, memleketinin geleceğini ve bir gün sosyalizmin Türkiye’de 

kurulabileceğini düşündüğünden Moskova’ya bu kadar bağlandı ve Lenin’i de dünyayı 

emperyalizmden kurtaran bir lider olarak gördü. Ancak, şair hayatının sonunda hayal 

kırıklığına uğradığını ve yanlış düşüncede olduğunu anladı. O, Lenin’in kurduğu sosyalist 

sistemin kendini doğrultmadığını gördü. Bunu son eserlerinde okurlarına da iletmeye 

çalıştı. Şair “İvan İvanoviç var mıydı yok muydu” eserini bunun üzerine yazdı. Söz konusu 

gerçeği, Türk Dünyasının gelmiş geçmiş büyük liderlerinden sosyalizm felsefesine inanan 

Sultan Galiyev ve Neriman Nerimanov da maalesef hayatlarının sonlarına doğru gördüler.  




Kültür Evreni-Unıverse Culture-Мир Культуры / Yıl-Year-Год 2015 / Sayı-Number-Число 24 

 

122 



 

KAYNAKLAR  

Dilçilik Ensiklopediyası (2008), C. II, Dərs Vəsaiti, Azərbaycan Respublikası  Təhsil 

Nazirliyşi, Azərbaycan Dillər Universiteti, Bakı: Mütərcim, 526 s. 

 

ERKMAN-AKERSON F. (2005), Göstergebilime Giriş,  MULTILINGUAL, 



Çemberlitaş-İstanbul, 262 s. 

HİKMET, Nazım (1967), Bütün eserleri. Şiirler 1916-1951. Cilt 1. Sofya. 

HİKMET, Nazım (1967),  Bütün eserleri. Şiirler 1951-1963. Cilt 2. Sofya. 

KARAHAN; Leylâ (2008), Türkçede Dinî Anlamlı Bazı Kişi Adlarını Ekle Değiştirme 



Geleneği. Bu yazı, Romanya’nın başkenti Bükreş’te Temmuz 2008’te “The 51 st Meeting 

of the Permanent International Altaistic Conference (PIAC 51)’ta sunulan bildiri metnidir. 

MİRƏHMƏDOV,  Əziz (1998), Ədəbiyyatşünaslıq. Ensiklopedik lüğət.  “Azərbaycan  

Ensiklopediyası” Nəşriyyat-Poliqrafiya Birliyi, Bakı, 240 s. 

 MORRIS Ç.U. (1983), “Osnovaniya teorii znakov”, Semiotika. Moskva: Raduga, 37-

89 


MUSAOĞLU, Mehman (2013), Türkçe Bedii Metnin Yeni Filolojik Yöntemlerle 

İncelenmesi. Gazi Türkiyat, Güz 2013/13, s. 1-28.  

OJEGOV S.İ. (2002), Tolkovıy slovar’ russkogo yazıka, 4-e izdanie, dopolnennoe, 80 

000 slov i frazeologiçeskih vırajeniy, Moskva, 939 s. 

PİRS Ç. S. (1983), “İz rabotı, Elementı logiki. Grammatica speculativa”, Semiotika, 

Moskva 

POPOVSKAYA L.V. (2006), Lingvistiçeskiy analiz xudojestvennogo teksta v vuze. 



Uçebnoe posobie, Rostov-na-Donu, “Feniks”, 510 s.  

SİMONOV K. (1983), O Nazıme Hikmete (1902-1963). Nazım Xİkmet. Çeloveçeskaya 



panorama.  Poetiçeskaya epopeya v pyati knigah, Perevod s turetskogo, Vstupitel’naya 

stat’ya Konstantina Simonova, Moskva “Raduga”,  1983, 557 s. 

STARİÇENOK  V. D. (2008), Bol’şoy lingvistiçeskiy slovar’.  Rostov-na-Donu, 

“Feniks”, 811 s. 

LES 1990: Lingvistiçeskih Entsiklopediçeskiy Slovar’, Moskava “Sovetskaya 

Entsiklopediya”, 1990, 683 s. 

Slovar’ Literaturovedçeskih Terminov  http://slovar.lib.ru/dictionary/text-10.01.2011 

VEYSƏLLİ, Fəxrəddin (2010), Semiotika, Studia Philolgica, Bakı, Mütərcim, 334 s. 



 

Yüklə 440,68 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə