153
sivil toplum örgütlenmeleri gerçekleştirilmelidir. Bu amaçla ilgili ülkelerde bulunan
diğer diaspora topluluklarının örgüt yapısı incelenerek benzer yapılanmalar
gerçekleştirilebilir.
6.3. Genel Sonuç
Çalışmanın bu bölümünde, katkının özeti ve denencelerin sınama sonuçları
ile yeni araştırma konusu önerileri verilmiştir.
6.3.1. Katkının Özeti ve Denencelerin Sınama Sonuçları
Dünyamız gittikçe küresel bir köy haline gelmekte ve bu süreç içerisinde tüm
dünyada birçok sistem ve yapı tek bir çatı altında toplanma eğilimi göstermektedir.
Tüm bu süreç içerisinde insanın önemi ise giderek artmaktadır. Özellikle içerisinde
yaşadığımız rekabet dünyasında ve demokratik süreç içerisinde insan topluluklarının
örgütlü toplumlar haline gelmesi insan faktörünün önemini ve etkisini son derece
artırmaktadır. Böyle bir ortamda dünya üzerindeki Türk devletleri, diğer ülkelerde
azınlık konumunda yaşayan Türk nüfusu ve ülkemiz sınırları dışında yaşayan Türk
diasporası ayrı bir önem arz etmekte ve Türkiye’nin gizil gücü olarak etkin şekilde
kullanılmayı beklemektedir.
Sovyetler Birliği’nin dağılması ile birlikte “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne bir
güç boşluğu ve istikrarsızlık bölgesi oluşmuştur. Bu yeni oluşum Türkiye’nin önüne
yeni oluşumlar ve yeni şans kapıları açmıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının
ardından bölgede güç ve nüfuz elde etme mücadelesi başlamıştır. Bir yanda İran,
Almanya, İngiltere gibi bölgesel güçler siyasi ve ekonomik çıkar yarışına girmiş, bir
yanda da Rusya bölgesel nüfuzunu kaybetmeme mücadelesi verirken ABD de
bölgeye egemen olma çalışmaları başlatmıştır. Diğer aktörlerin gücü, etkisi ve
bölgedeki rolü ne olursa olsun Türkiye’nin bu bölgede çok büyük bir avantajı
bulunmaktadır. Tarihi, kültürel, coğrafi, jeopolitik ve stratejik etmenler Türkiye’yi
bölge ülkeleri açısından ayrıcalıklı kılmaktadır. Türklük unsuru dolayısıyla
Türkiye’ye karşı büyük bir sevgi besleyen bu ülkelerin ihtiyaç duyduğu mal ve
hizmetler Türkiye tarafından rahatlıkla karşılanabilecek durumda, Türkiye’nin
ihtiyaç duyduğu pek çok ham madde ve pazar ise bu ülkelerde bolca bulunmaktadır.
Kültürel yapısı, ekonomik ve siyasi ihtiyaçları ile birbirine ihtiyacı olan ve
154
uluslararası alanda birbirini destekleyebilecek konumda bulunan bu cumhuriyetlerle
Türkiye daha fazla ilişkide bulunmak durumundadır. Yalpan çalışma göstermiştir ki
Orta Asya Türk Devletleri ile iyi ilişkiler kurarak bu ilişkileri geliştirmek uluslararası
alanda Türkiye’nin konumunu güçlendirecektir, ancak bu fırsattan yeterince
yararlanılamamaktadır. Bugüne kadar yapılanlar yeterli olamamakta, Türk
Cumhuriyetleri ile var olan ilişkileri daha da ileriye götürmek gerekmektedir.
Geçen yüzyılın ikinci yarısından itibaren uluslararası politika alanı yalnızca
devletlerin aktör olarak ele alındığı yapı olmaktan çıkmıştır. Uluslararası düzeyde
örgütlenmiş birçok aktörün ortaya çıkmasıyla daha da karmaşıklaşan uluslararası
politikanın özneleri arasında sivil toplum kuruluşları da yerini güçlendirmiştir. Sivil
toplum kuruluşları özellikle soğuk savaş döneminin ardından bir yandan faaliyet
alanlarını genişletmiş, bir yandan da sayıca çok büyük oranda artış göstermiştir.
Küreselleşmenin de etkisiyle sivil toplum kuruluşları dünya ölçeğinde örgütlenme ve
etkinlik kurma yeteneklerini artırmıştır. Küresel ölçekli sayılabilecek sivil toplum
kuruluşlarının bir kısmı yıllık bütçeleri, örgütlenme kapasiteleri, üye sayıları, sahip
oldukları uluslararası temsilcilikler gibi açılardan, devletlerin bir kısmının önündedir.
Uluslararası sivil toplum kuruluşları sahip oldukları kapasiteler sayesinde küresel
sorunlarla yakından ilgilenmekte, uluslararası politikada rol ve etkinliklerini
arttırmaktadırlar. Uluslararası sivil toplum kuruluşları diğer uluslararası aktörlerle
çeşitli amaçlar için ilişkilerde bulunmakta ve uluslararası politikadaki küresel
nitelikli aktörlerden birisi olarak konumunu giderek güçlendirmektedir. Pek çok
devlet ve uluslararası örgüt etkin olmadıkları ya da olamadıkları alanlarda,
uluslararası sivil toplum kuruluşlarını dikkate almak ve onlarla ilişki içinde olmak
zorunluluğunu hissetmektedirler. Doğal bir sonuç olarak uluslararası politikada aktör
çeşitliliği artmakta ve aktörler arası ilişkiler karmaşıklaşmakta, devlet merkezli
yaklaşımın yerini çok merkezli yaklaşımlar almaktadır. Pek çok devlet etkin
olmadıkları ya da olamadıkları alanlarda, uluslararası sivil toplum kuruluşlarını
dikkate almak ve onlarla ilişki içinde olmak zorunluluğunu hissettiği bir dönemde
Türkiye azınlık konumundaki Türk halkların liderliğini yapabilecek konumu ile
müthiş bir gizil güç kapasitesine sahiptir. Ancak Türkiye çok eskilere dayanmayan
sivil toplum tecrübesi ile henüz bu açılımı tam olarak gerçekleştirememiştir.
Çalışmada yabancı ülkelerin sınırları içinde azınlık olarak yaşayan Türk nüfusunun
155
bir güç öğesi konumunda olduğunu belirtilmiş ve bu güçten yeterince
yararlanılamadığı görülmüştür.
Türkiye 80’li yılların başında demokratik açılımlar arayan bir ülke
konumundadır. Böyle bir ortamda demokratik haklar, siyasal katılım, çoğulculuk gibi
sorunlara çözüm olarak sivil toplum kavramı gündeme gelmiştir. Ancak sivil toplum
işlevi, yetkileri gibi konularda tartışmalar yaşanmış ve tam olarak bir çerçeve
çizilememiştir. Tarihsel açıdan da olumlu bir mirasa sahip olmayan sivil toplum
kuruluşları Türkiye’de toplumun onay ve rızasını elde edememiştir. Türkiye’de sivil
toplumun demokratikleşmesi ve gelişmesi önünde devletin merkeziyetçi yapısı bir
engel teşkil etmiş, devletin sınırlayıcı, dayatıcı bir takım özellikleri dolayısıyla ve
yeterli devlet desteği göremediği için sivil toplum örgütleri Türkiye’de yeterince
güçlenememiştir. Devletin etkisinin yanı sıra sivil toplumun demokratikleşmesi ve
gelişmesi önünde mali kaynak, eğitim, toplumsal alışkanlıklar, katılım, insanların
kendi kendini motive etme eksikliği, örgütler arası iletişimsizlik gibi toplumsal ve
yapısal engeller de bulunmaktadır. Ulusal sivil toplum gelişimini tam olarak
sağlayamamış bir Türkiye doğal olarak uluslararası arenadaki gizil kapasitesini de
tam olarak değerlendirememiştir. Ancak Türkiye gerçek anlamda bir sivil toplum
bilincini doğurabilecek niteliğe sahiptir. Devletin merkezci anlayıştan uzaklaşılarak,
sivil topluma egemen olma eğilimi yerine onu koruması ve sivil toplum unsurları
arasındaki diyalogun sağlanması ile gerçek anlamda sivil toplum bilinci oluşacak ve
sivil toplum kuruluşları kendilerinden beklenen toplumsal sorumluluğu yerine
getirebilecektir. Böylece hem Türkiye’de demokratikleşme yolunda önemli bir adım
atılmış olacak hem de Türkiye sivil toplum yapısını uluslararası alana da taşıyarak
dünya çapında etkinliğini ve saygınlığını artıracaktır.
Modern dünya değişen siyasi sistemler sonucunda tek bir çatı altında
birleşme özelliği göstermekte ve giderek küresel bir köy halini almaktadır.
Demokratik yönetimlerin yaygınlaşması kişisel özgürlüklere ve kişiye verilen değeri
de arttırmaktadır. Demokrasini gelişmesi ile birlikte örgütlenme kültürü tüm dünyada
hızlı bir şekilde yayılmaktadır. Bu süreç içerisinde siyasal anlamda kanun yapıcıları
etkileme ve karar süreçlerini yönlendirme çalışmaları önemli bir hal almıştır.
Lobicilik günümüz siyasal sisteminde ülkelerin, uluslararası ilişkilerde üstünlük elde
etmeleri ve söz sahibi olmaları için en önemli dış politika araçlarından biridir. Ancak
Dostları ilə paylaş: |