Nebevî Yöntem
76
“Cariyenin kendi hanımefendisini doğurması ve çıplak
ayaklı, elbisesiz, fakir koyun çobanlarının yüksek bi-
nalar yapmakta birbirleriyle yarıştıklarını görmendir”
buyurdu. Sonra adam gitti. Ben bir süre bekledikten sonra
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana, “Ey Ömer! Soru
soran kimdi, biliyor musun?” dedi. Ben “Allah ve Rasûlü
en iyi bilir” dedim. Allah Rasûlü, “O, Cebrail’di, size dini-
nizi öğretmek için geldi” buyurdu.
37
Mesele, önemli olmasından dolayı, Cebrail’in bir adam
suretinde gelip Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile -ken-
dilerine dinlerini öğretmek için- şaşırtıcı bir diyaloğa girmesini
gerektirmiştir. Din; İslâm, iman, ihsan ve kıyameti gözetlemek-
tir. Allah’ın kullarından seçtiği kimseler aracılığıyla bu ümmet
için sınırlarını belirlediği din, işte bütün bunların tamamıdır,
kesinlikle bölünemez.
İşte bu din bölünmez olduğu için burada tekrar ısrarla yo-
kuşu aşmayı vurguluyoruz. Biz bu tabiri Yüce Allah’ın buyru-
ğundan aldık. Bu yokuşun aşılması ise İslâm, iman ve ihsan
basamaklarında yükselmekle olur.
Buna göre, Allah’ın erlerinin bu özel anlamıyla Müslüman
olmaları yeterli değildir. Hepsinin ayrıca mü’min olmaları da
zorunludur. Fakat onların her biri de imanını tamamlamak için
çalışmalıdır. İhsan mertebesine yükselmek ise temel bir husus-
tur. O olmadan Yüce Allah ile ilişki gevşer ve gittikçe zayıflar.
Şayet kulun Rabbine şevk ve özlemi zayıflayacak ve O’na ka-
vuşma sevgisi azalacak olursa, münafıklığın aşağı doğru inen
basamaklarına yuvarlanmaktan kurtuluş yoktur.
37
Müslim, Îmân 1; Ebu Davud, Sünne 17; Ahmed bin Hanbel, I, 27, 51, 52; İbn
Hibbân, Sahîh, I, 389, 397.
Dinin ve Imanın Yenilenmesi
77
“İhsan”ın kemal mertebelerine kabiliyet, kullar arasında
farklılık arzeder. Kimileri, -hadiste belirtildiği gibi- ibadet ve
cihad mahiyetindeki amellerini ve meslekî çalışmalarını örnek
olacak düzeyde sapasağlam yapması şeklinde dile getirildiği
gibi Allah’ın her şey için yazıp öngördüğü ihsan mertebelerini
aşma istidadına sahip değildir. Fakat dile getirilen bu ihsan
her mü’minden beklenir. Kullar arasında da ihsanın, her şeyi
sağlam ve güzel yapmakla birlikte Yüce Allah’ın huzurunda
devamlılık arzeden bir konum olması istenmiştir. Bunun için
Allah’ın celal ve azameti hatırda tutulmalı, O’nun gözetimi al-
tında olunduğu unutulmamalı ve O’nun emrine ve şeriatına
bağlı olunması gerektiği, O’nun yüce zatına bakmak şevk ve
arzusu, O’na kavuşmak ve yolunda ölmek sevgisi de hiçbir
şekilde hatırdan çıkarılmamalıdır.
Allah’ın velileri (dostları) derece derecedir. En büyük ve-
lilik ise basiretlerin açılması ve insanlar arasında adaletle şa-
hitlik yapmanın nuraniyetidir. Bu özel bir derece ve mertebe
olup Allah, kulları arasından dilediği kimseleri bu dereceye
seçer.
Fakat kapıda durmak ve Rabbinin huzurunda zilletle bo-
yun eğmek kulların yapabilecekleri bir iştir. Bundan dolayı
Allah’ın erlerinin kulluk kapısından ayrılmamak üzere kesin
bir şekilde eğitilmeleri gerekir. Bu da Yüce Allah’ın emirle-
rini bütün incelikleriyle yerine getirmek için tam bir tutkuya
sahip olmakla, O’na yalvarıp yakarmakla ve dilin ve azaların
zikir hâlinde, kalbin de uyanık olmasını sağlamakla olur. Ta
ki mü’min, Rabbini zikreden ve her zaman, aralıksız O’nun
huzurunda bekleyen bir kul hâline gelsin. İşte İslâmî kıyamın
başarısı buna bağlıdır. Yüce Allah’ın huzurunda böyle bir du-
ruş ise kıyamın özü, hedefi ve ruhudur.
Nebevî Yöntem
78
Bazı ilim adamlarımızın kemalden ve mirasçı olmaktan
söz ettiklerini okuyoruz. Bazılarımızda kâmil anlamıyla miras-
çılığın (Nebevî mirasa sahip olmanın) ilim tahsilinden ibaret
olduğu izlenimi vardır. Allah’a yemin ederim ki, bu böyle de-
ğildir. Özel anlamıyla kemâl ise ihsan makamlarına mirasçı ol-
maktır. Bu ise özel, ilahî bir lütuftur. Kulun kazancının bunda
bir katkısı yoktur. Onun bütün katkısı, ilim tahsilinin ve terbi-
yenin zorunlu olması ile sınırlıdır. Her ikisi de Allah’ın kendile-
rine nimet ihsan etmiş olduğu nebilerin, sıddıkların, şehitlerin
ve salihlerin girdiği ilahî huzura yakın olma kapısından girme-
ye hazırdır.
Allah’ın erlerinin, namazda ve zikir zamanlarında Yüce
Allah’ın bize istemeyi öğretmiş olduğu dualarla O’na yakar-
maları gerekir. Bu ise O’nun bizi, kendilerine nimet ihsan et-
miş olduğu kimselerin izlediği yol olan dosdoğru yola hidayet
etmesidir. Sözlü yalvarıp yakarmamızla birlikte kalbimiz de ol-
dukça mütevazı ve zilletini arz edecek hâlde olmalıdır. Allah’ın
rahmetinin kapılarını istemeye gelince; O, rahmetini dilediği
kimselere has kılar, dilediği kimseleri de dosdoğru yol üzerin-
de yürütür. O, seni sevecek olursa sana istemeyi ilham eder.
IMANIN ŞUBELERI
Buhârî, Müslim ve Sünen sahiplerinin Ebu Hureyre’den
rivayet ettiklerine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
“İman yetmiş küsur şubedir” buyurmuştur. Buhârî’de ise
“Altmış küsur şubedir” denilmiştir. Müslim rivayetinde şu
ziyade vardır: “Bunun en yükseği ‘Lâ ilahe illallah’ sö-
zünü söylemek, en aşağısı ise yoldan rahatsızlık veren
şeyleri kaldırmaktır. Hayâ da imanın bir şubesidir.”
38
Bizler “Lâ ilahe illallah”ın, öncelikle çokça söylenmesi su-
retiyle imanın en üst şubesi olduğunu görüyoruz. Bunu unut-
mayalım. Çünkü bunun unutulması, o Rabbanî öğreticinin
doğruluğunu ve beyanını hafife almış olduğumuz anlamına
gelir.
Allah’ın erlerini oluşturanların mü’min olmaları bir zorun-
luluktur. Özel anlamıyla birlikte Müslüman olmaları yetmez,
bununla birlikte, ayrıca ihsan mertebelerine doğru gerektiği
gibi de yönelmeleri lazımdır.
Daha önce gördüğümüz üzere tecdid (yenileme), es-
kiyip yıpranmasından sonra imanı yenilemektir. Cebrail
aleyhisselâm’ın mü’minlere öğretmek üzere geldiği dinin ise
Yüce Allah’ın her yüz sene başında göndereceği kimseler tara-
fından yenilenen din olduğunu da gördük. Yine şunu gördük ki,
Kur’ân-ı Kerîm özellikle mü’minlere hitap eder, Müslümanlara
38
Bk. Buhârî, Îmân 3; Müslim, Îmân 58.
Dostları ilə paylaş: |