Nebevî Yöntem
176
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gülümsedikten son-
ra ‘Hayır, sizin kanınız benim kanım, sizin yıktığınız
benim de yıktığımdır. Ben sizdenim, siz de benden-
siniz. Kiminle savaşırsanız ben de onunla savaşırım,
kiminle barışırsanız ben de onunla barışırım.’ buyurdu.”
İşte bu karşılıklı taahhütler ile yükümlülük altına girilen
ikinci Nebevî biattır: Ensar tarafı kendi eşlerini ve oğullarını
neye karşı koruyorlarsa Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’î
de öylece koruyacaklarına dair taahhütte bulundular.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de “Kanınız ka-
nımdır” buyurarak gerektiğinde kanlarını, “Sizin yıktığınız
benim de yıktığımdır” diyerek kendinden olanlar ile kendi-
sinin onlardan olduğu kimseleri savunacağını, onlar kiminle
savaşırsa kendisinin de onlarla savaşıp barış yaptıkları kimse-
lerle de barış yapacağını taahhüt etmektedir.
Bir defa daha Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in,
“Ben sizdenim, siz de bendensiniz” sözü üzerinde dur-
mamız gerekiyor ki, Yüce Allah’ın mübarek kılıp şahit olduğu
bir akide; komutan ve önder bir kimsenin Allah’ın kullarını
köleleştirdiği, onların kendi hevasının mahkûmu olup kendisi
rahat içerisinde yatıp dinlenirken onların yorulup didineceği,
kendisi otururken onların savaşacağı gibi yanlış bir kanaate
kimse kapılmasın.
İşte Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ve ashabı-
nın cihadı böylece başladı. İslâm’ın yarını için akdin karşılıklı
olması, şartların ve yükümlülüklerin de açık ve genişçe açık-
lanmış olması gerekmektedir:
1. Cihadî ve siyasî bir bölge emirlik akdi, ancak o bölge
ahalisinin çoğunluğunun toplanması ile caiz olur. Kasdettiğim
ise bölge ahalisi arasındaki İslâm’da önceliği olan, İslâm’a fay-
dalı katkıları bulunan ve Allah’tan pay sahibi olan kimselerdir.
Örgütleme
177
Şayet Rasûllulah sallallahu aleyhi ve sellem’e cihad üzere biat
edildiği zaman, beraberindekilerle birlikte İslâm’ı temsil edi-
yorsa -çünkü yeryüzünde onlardan başka Müslüman yoktu-
günümüzde de İslâm diyarında Allah’ın dinini egemen kılmak
için çalışanlar gerçekten çoktur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in ve ashabının -ki tek başına onlar Müslüman idi- in-
sanlar arasından sırf kendilerinin biatlaşmaları caiz olduğuna
göre, günümüzde mü’minler sayıca çok olduklarından, bizim
için ancak birtakım şartlarla biatlaşmak hak olur. Bizler fitne-
nin, İslâm yurdunu, birinin diğeriyle ilişkisi koparılmış adalar
gibi paylaştırmış olduğunu düşünüyoruz. Eğer her bir ada-
nın diğer adalardan ayrı, kendi işlerini bağımsız olarak ele
alması caiz ise -çünkü bütün bölgelerde eş zamanlı İslâmî bir
kıyam imkânsızdır- o hâlde aynı adada, iki veya daha fazla
cemaatin olması caiz değildir. Aklı eren mü’minlerin ve on-
ların salih olanlarının, safları birleştirmek için çalışıp Allah’ın,
Rasûlü’nün ve mü’minlerin razı olacağı bir birlik akdi için uğ-
raşmamaları da aynı şekilde caiz değildir. Çünkü Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem, ashabı ile birlikte biat akdi yap-
tığı zaman onların dışında kalan yeryüzündeki diğer insanlar
kâfirdi. Günümüzde bir bölgenin Müslüman halkı ise kendi
dışında kalan uyuyan ya da yerlerinde durmayı tercih eden
gafil Müslümanları dışarıda tutarak kendi aralarında akidleşir-
ler. Fakat bununla birlikte geçmişte İslâm’a hizmet etmiş, fay-
dalı katkılarda bulunmuş ve Allah’tan pay sahibi olup İslâm’ın
vakıasını idrak eden, Allah’ın çağrısını ve Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in yeryüzünde Allah’ın hükmünü uygulama
vaadini kabul eden, bunu isteyen ve buna güç yetiren bölü-
mün en iyilerini toplayıp bir araya getirmeye çalışmaları, bü-
tün iyi niyetlileri bir araya getirmeye imkân olmazsa bu en uy-
gun bölümü bir araya getirmeye çalışmaları bir zorunluluktur.
Nebevî Yöntem
178
2. Akid, bütün Müslümanları birleştirmeye ve her bölge-
deki içtihadı, halifelik gerçekleşinceye kadar desteklemeye ça-
lışan bölgesel İslâmî bir kesim oluşturmak üzere yapılır.
3. Allah’ın Kitabı ve Rasûlü’nün sünneti, çalışmanın ana-
yasası ve bütün mü’minlerin içtihadı ile icmaya ya da ona
benzer bir neticeye ulaşmanın imkânsız olduğu hâllerde ise
emirin tercihiyle görüş ayrılıkları çözümlenir.
Özneyi, hedefi ve planı belirleyen bu genel bentlerden
sonra cihadî yapılanma bentleri gelir. Biz bunu Buhârî, Müs-
lim ve Nesâî tarafından rivayet edilen, Ubâde bin es-Sâmit’in
şu ifadeleri kullandığı hadisten öğreniyoruz: “Bizler Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’e, zorluk ve kolaylık zamanların-
da, hoşumuza giden ve gitmeyen hususlarda, başkalarını bize
tercih ettiği durumlarda, başkaları bize tercih edilse dahi itaat
etmek üzere; aynı şekilde emir sahibi kimselerle çekişmemek
üzere biat ettik.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de
“Yanınızda, hakkında Allah’tan gelmiş bir delil bulu-
nan apaçık bir küfür görmeniz müstesna” buyurdu.
78
4. O hâlde emire, onun vekiline, irşad meclisinin icmaı ya
da icmaına yakın bir çoğunluk ile karar alması hâlinde -ki, bu
da üçte iki çoğunluğun ittifakı ve kararıdır- emire itaatin bağ-
layıcı olmadığı istişare ile birlikte dinleyip itaat etmek.
5. Zorluk ve kolaylık hallerinde dinleyip itaat etmek ve
Allah yolunda cihad etmek, dinlendirici bir gezi değildir. Bir
kimsenin “Yapamıyorum” diyerek çokça mazeret göstermesi
ve rahatı tercih etmesi, kişinin biatına hâlel getirir hatta fes-
hedilmesine yol açar. Evet, Buhârî’nin rivayet ettiği bir ha-
dise göre İbn Ömer şöyle demiştir: Bizler Rasûlullah sallalla-
hu aleyhi ve sellem’e biat ettiğimiz zaman bize, “Gücünün
78
Buhârî, Fiten 2; Müslim, İmâre 42.
Dostları ilə paylaş: |