103
m o d e l m i e s i n k a y n a ğ ı m ı ?
Bölgesel sistem sokağın tatminsizliği üze-
rine kurulu
Öncelikle Arap sokağı ve Arap liderler arasın-
daki siyasal, ekonomik ve sosyal uçurumlar,
liderlerin iktidarlarını elde tutabilmek için po-
pülariteden çok baskı ve kısıtlamalara başvur-
masına sebep oldu. Nüfusunun üçte ikisinin 30
yaş altı olduğu, işsizlerinin onda dokuzunu 30
yaş altı nüfusun teşkil ettiği, yaklaşık %40’ının
yoksulluk sınırında günlük 2 dolar ile yaşamaya
çalıştığı Mısır halkı ile Mübarek ailesi, askeri ve
siyasi elit ve işadamları arasındaki uçurum bile
sosyal bir patlama için yeterliydi.
Mübarek’in halkın tatminsizliği üzerine kurul-
muş bölgesel sistemi devam ettirme gayretleri
de sokak ile arasındaki siyasi bağı kopardı.
Irak savaşına verdiği destek ve İsrail’le özellikle
Gazze ablukasındaki dayanışması, Mübarek’i
halkın gözünde bir Amerikan/İsrail yandaşı
yapmaya yetti. Bir zamanların Arap dünyası-
nın lideri Mısır’ın bölgede meydana gelen ge-
lişmelerde ABD’nin bölge politikalarının uy-
gulayıcısı rolünden ileriye gidememesi de hem
halk nezdinde hem de Arap dünyasında büyük
prestij kaybına uğramasına sebep oldu.
Yerel güçler baskın gücü sınırlıyor
ABD’nin 11 Eylül sonrası Ortadoğu’ya “nizam”
verme çabaları, Irak ve Afganistan savaşları ve
İslam dünyasıyla sorunlu ilişkileri bir yandan
Ortadoğu halklarının ABD’nin kurallarını be-
lirlediği sisteme olan antipatilerini artırırken
diğer yandan da özellikle 2009’daki ekonomik
krizle birlikte ABD’nin bölgedeki rolünün sor-
gulanmasına ve mümkün olduğunca revize
edilmesine sebep oldu. Bu süreç ABD’nin böl-
gedeki gücünün de yeni aktörlerle sınırlandırıl-
maya başladığı bir dönemi başlattı. Bir yandan
İran bölgesel uzantılarıyla ABD’nin bölgedeki
müttefiklerinin hareket alanını kısıtladı. Me-
sela, İran özellikle Hizbullah’a verdiği askeri ve
maddi destekle Lübnan’da ABD ve İsrail’e rağ-
men Hizbullah’ın yükselişini mümkün kıldı.
Diğer yandan da Türkiye güçlenen ekonomisi,
tek parti iktidarının getirdiği reel siyasi istik-
rar ve bölgeyle derin tarihsel-kültürel bağları
sayesinde bölgenin en etkili yumuşak güç ül-
kesi konumuna girdi. Bir yandan baskın gücün
bazı bölgesel politikalarına milli çıkarları göz
önüne alarak karşı gelirken (1 Mart Tezkeresi
ve BM’deki İran oylaması vb.) diğer yandan da
bölgede kurduğu işbirliği konseyleri ve yaptığı
ekonomik faaliyetlerle sadece yönetim kade-
mesinde değil halklar arasında da bir bağımlılık
ilişkisi kurma yolunda önemli adımlar attı. Bu
bağımlılık ilişkisi, Amerika ile bölgedeki otori-
ter Arap liderler arasında sürdürülen bağımlı-
lık ilişkisine bir alternatif olarak gelişti ve Arap
sokağından büyük destek gördü.
İstikrarı halkın meşru taleplerinde
aramak lazım
Bu ilişki aynı zamanda Türkiye örneğini de
Arap sokağında görünür kıldı. 2000’lerin ba-
şında ekonomik çöküş yaşayan, koalisyon hü-
kümetleri ve askeri vesayetin yarattığı istikrar-
sızlığın had safhada olduğu, tehdit algılarının
demokrasinin gidişatını ve güvenlik kaygıları-
nın bölgesel izolasyonunu tayin ettiği bir ülke
iken yaklaşık 10 senelik bir süre zarfında katet-
tiği yol Arap sokağını bir yandan umutlandı-
rırken diğer yandan da sokağın kötü yönetime
karşı muhalefetini derinleştirdi. Bir diğer deyiş-
le Türkiye örneği, bölgede gelişmenin standart-
larını belirledi ve halkların elindekiyle tatmin
olmaması gerekliliğini bir defa daha ortaya
koydu. Bölgede bir kıyas noktası haline dönü-
şen Türkiye, bu yönüyle bir yandan Arap soka-
ğının beklentilerini yükseltirken diğer yandan
da statükocu ABD ve otoriter Arap liderler için
de bir endişe kaynağı oldu. Endişenin temelin-
de ise Türkiye’nin bölgedeki yalancı istikrarın
üzerinde kurulduğu tatminsizliğe son 10 yılda-
ki ekonomik, siyasi ve demokratik başarısıyla
ilham kaynağı olması yatmaktaydı.
Organski ve Kugler’in formüle ettiği Güç Geçişi
Teorisi’nin tabiriyle bölgedeki istikrar, baskın
güçlere meydan okuyabilecek güçlerin sistem
içerisindeki pozisyonlarından tatmin olup ol-
madıklarıyla ilişkilidir. Hala bir “orta güç” olsa
da Türkiye, başarı hikayesinin de etken olduğu
yumuşak gücüyle bölgede baskın gücün halk-
ların tatminsizliği üzerine kurulu statükosuna
meydan okuyabilmesiyle Ortadoğu’da değişim
rüzgarlarının tetikleyicisi olmuştur. İstikrarı,
halkın meşru taleplerinin yerine getirilmesiy-
le ilişkilendiren ve bunu önce kendi üzerinde
tatbik eden Türkiye, bu yönüyle bölgede bir pa-
radigma kaymasına sebebiyet vermiştir. Bu pa-
radigma kayması, bölgedeki baskın güç odaklı
sistemi ve mevcut güç dengelerini sürdürüle-
mez kılmış ve değişime zorlamıştır. Mısır, böl-
gede yaşanan bu sistemik değişimin sadece bir
parçasıdır.
Açık Görüş, 13 Şubat 2011
104
ş u b a t 1 1
Islamic Political Mobilization in Turkey
17 ŞUBAT
2011
by Brian Mello, Ph.D. (Muhlenberg College)
Moderated by David C. Cuthell, Executive Director, Institute of Turkish Studies
Brian Mello focused on the important role of the military in the Turkish political system and
how military interventions have enhanced or restricted political opportunity structures for the
“Islamic” parties in Turkey. Mello cited the “unusually high” election threshold (10%) to gain
seats in the Turkish parliament as one of the reasons why narrowly ideological groups have a
hard time gaining representation in the parliament. This is also the reason why “Islamic” par-
ties feel obligated to move towards the “center” as political parties in general need to earn
votes from different classes. Mello pointed out that AK Party received votes from working
classes for its emphasis on justice and social rights, from businessmen for its economic liber-
alism, and liberal democrats for its democracy and human rights agenda. Mello argued that
AK Party refrained from advancing particularly “religious” agenda items when the particular
measure lacked popular support and political gain for the party. Mello argued that this was the
balance pursued by the AK Party on religious high schools (imam hatip) and headscarf issues
as well as the more recent restriction attempts on alcohol by municipal level actors. Mello
argued that the religious oriented parties in Turkey have created “political opportunities” for
themselves by relying on the EU accession process, popular support, and the political skill of
leaders against the secular military elite.