107
d e ğ i ş i m e a y a k u y d u r a m a y a n t s k
Balyoz Darbe Planı kapsamında çok sayıda mu-
vazzaf ve emekli askerin tutuklanması gözleri
bir anda hükümet- asker ilişkilerine çevirdi. Er-
genekon Davasıyla başlayıp Balyoz Planlarıyla
devam eden süreç, AK Parti ile TSK arasında
bir kriz olup olmadığı, tutuklamaların ardında-
ki esas öznenin kim olduğu ve bu sürecin so-
nunun nereye varacağı gibi sorularının sorul-
masına neden oluyor. Soruların sayısı arttıkça,
zihinlerdeki şüpheler de artıyor. Zahiren soru
sayısı çok görünse de aslında tek soru var. O da
TSK’nın değişimin neresinde olduğu sorusu-
dur. Asker-siyaset ilişkileri Türk siyasal hayatı-
nın her evresinde temel tartışma konularından
biri olmuştur. İmparatorluğun son dönemin-
den bu yana kendisine vasi rolünü uygun gören
asker, siyasete müdahale ederek ‘vatanı kurtar-
mak’ istemiştir. Bugün yaşanan mevzi gelişme-
leri anlayabilmek için dün yaşananları doğru
analiz etmek gerekmektedir. Aksi takdirde an-
lık hadiselerin sıcaklığıyla büyük resmi gözden
kaçırıp karamsarlığa kapılmak mümkündür.
Büyük resim dikkatli biçimde irdelendiğinde
hükümet ile asker arasında adı konmamış bir
kavga değil, deklare edilmemiş bir anlaşmanın
olduğu görülüyor.
Genel Kurmay Başkanı Işık Koşaner’in serin-
kanlı tutumu ve Başbakan Erdoğan’ın sorumlu
açıklamaları “normalleşme sürecinin” devam
ettiğini ortaya koyuyor. Ancak bir ‘görünmez
aklın’ hükümet ile askerin arasını açmak iste-
diği de biliniyor. Batum’un ‘kâğıttan kaplan’
cümlesiyle başlayan tahrik, ‘zaman ayarlı’ tu-
tuklamalarla devam ederken, iki hadise de aynı
sonuca hizmet ediyor. Fakat burada asıl görev
hükümete düşüyor. Hükümetin, TSK’nın de-
ğişimini tahriklere kapılıp zora sokmak yerine
‘tedrici değişimi’ doğru yönetmesi gerekiyor.
SETA YORUM
Hükümet-Asker Geriliminin
Içyüzü
Darbeci geleneğin etkisindeki bazı komutanlar, siyaset mühendisliğine soyunuyor.
“Halkla konuşmak yerine, halka konuşarak”, “çağdaşlık ve Kemalizm” maskesi ile ve-
sayeti sürdürmek istiyor.
HÜSEYIN YAYMAN
değişime ayak uyduramayan tsk
ŞUBAT 2011 -
Aralarında Deniz Kuvvetleri Eski Komutanı Em. Ora. Özden Örnek ve 1. Ordu
Eski Komutanı Em. Org. Çetin Doğan’ın da bulunduğu 163 muvazzaf ve emekli askeri “Balyoz
Darbe Planı Davası” kapsamında tutuklayan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, gözlerin Türk
Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) çevrilmesine neden olmuştu. Tutuklamaların ardından önce Harbiye
Orduevi’nde sanık yakınlarıyla buluşan dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner, daha
sonra Hasdal Askeri Cezaevi’nde davanın tutuklu sanıklarını ziyaret etti. Darbecilerin yargılan-
masına olanak sağlayan 12 Eylül Referandumu sonrasında ordunun zirvesinin bir darbe dava-
sının sanıklarının yanında olduğu mesajını vermesi, toplum nezdinde sert eleştirilere neden
oldu. TSK’nın Türkiye’deki değişime ayak uyduramadığı suçlamaları gündeme geldi.
108
ş u b a t 1 1
Ecevit: Askerin müdahale ihtimali yok!
Son tutuklamaların arka fonunda 1960 ve
1980’de doğrudan, 12 Mart ve 28 Şubat’ta ör-
tülü müdahale yöntemini benimseyen negatif
sicilin etkisi var. Bugün ‘darbe dönemi kapandı’
diyenlere Bülent Ecevit’in 12 Eylül darbesinden
50 gün önce Süleyman Demirel’e söyledikle-
rini hatırlatmakta fayda var. Ecevit, dönemin
Başbakanı Demirel’le yaptığı bir görüşmede:
“Askerlerin müdahale ihtimali yok denecek
kadar zayıftır. Neden böyle oldu. Çünkü tec-
rübe sahibi oldular. Akıllı insanlar. Gördüler ki
müdahaleler işe yaramıyor” dediği söylenir. Bu
konuşmadan kısa bir süre sonra asker yönetime
el koyarak Ecevit’in bütün temennilerini boşa
çıkarmıştır. Balyoz Planına, Bayrak Harekâtı
penceresinden bakıldığında eminim olay daha
da netleşecektir. Devam eden ‘gölgeler mücade-
lesinin ‘Ergenekon, Balyoz gibi aktüel davalara
bakan yönü olduğu gibi son tahlilde Türkiye’nin
asker-siyaset ilişkilerinin geçmişine dayandığı-
nı belirtmemiz lazım. Tutuklamalara, bu pen-
cereden bakıldığında, manzaranın gösterilmek
istendiği gibi karanlık değil, oldukça net oldu-
ğu görülüyor. Bütün hadise, Türkiye’nin yaşa-
dığı toplumsal değişimi ve iktisadi dönüşümü
kavrayamayan ve dünyayı soğuk savaş dönemi-
nin eskimiş bilgileriyle okumaya çalışanların
yanıldıklarını kabul etmek istememelerinden
kaynaklanıyor. Yanıldıkları sadece iktidara
yönelttikleri tenkitlerden değil aynı zamanda
komuta kademesine getirdikleri sert eleştiri-
lerden de açıkça belli oluyor. Tarihleriyle yüz-
leşemeyen darbeci askerler sadece kendilerini
değil topyekûn TSK’yı toplum önünde ayıplı
duruma düşürüyorlar. Geçmişte komutanlık-
larını yapmış emekli genelkurmay başkanları-
nın bu isimler hakkında herhangi bir açıklama
yapmamaları ve Orgeneral Koşaner’in vakur
tavrı manidar değil mi? Bırakın kuvvet komu-
tanlığı yapmış bir generali, rütbesiz bir eratın
dokunulmaz kabul edildiği bir ülkede hakkında
ciddi bir delil bulunmadan herhangi bir yük-
sek rütbeli asker hakkında soruşturma açmak
mümkün mü? Hukukçular böyle bir soruştur-
ma açmak istese toplum buna izin verir mi?
Günümüzün düzen anlayışını kavrayamayan ve
geçmişin darbeci geleneğinin etkisinden kurtu-
lamayan bazı komutanların, ordu reformunu
gerçekleştirmek yerine siyaset mühendisliğine
soyunmaları hem ülkeye, hem de TSK’ya ağır
bedeller ödetiyor. “Halkla konuşmak yerine,
halka konuşan” asker, ‘çağdaşlık ve Kemalizm’
maskesi altında vesayetini sürdürmek istiyor.
Milletin kendilerine verdiği ‘sonsuz itiba-
rı’milletin iradesine yaptıkları müdahalelerle
hovardaca harcayan bazı darbeci askerlerin,
vesayetlerini devam ettirmek istemeleri dışa-
rıdan bakıldığında siyasal kriz olarak okunsa
da haddizatında krizden daha çok gecikmiş bir
dönüşümün dönemsel sancılarından başka bir
şey değil. Bugün yaşanan gölge boksunun arka-
sında TSK’nın değişim sancıları var.
Sabah, 19 Şubat 2011