544
k a s ı m 1 1
Batının gerilim üzerine oturttuğu İran politi-
kası bir süre daha yeni kanıtlar ve tartışmalarla
yoluna devam edecek gibi gözüküyor.
8 Kasım’da Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı
(UAEA), İran üzerine nükleer değerlendirme
raporunu Yönetim Kuruluna ve BM Güvenlik
Konseyine sunmadan, rapor basına sızdırıldı
ve beraberinde sert tartışmalar başladı. Rapo-
run detaylarının dağıtımındaki yasağa rağmen
bir gün önce Washington Post gazetesinde yer
alması, işin içinde olan pek çok faktörü düşün-
mek için iyi bir başlangıç noktası olabilir. Bu
sızıntı ile rapor 17 Kasım’da Yönetim Kurulu
gündemine gelene kadar, ülkelerin alacakları
pozisyonları tartmak, kamuoyu oluşturmak
ve BM Güvenlik Konseyi’nin nabzını tutmak
için ihtiyaç duyulan ara süreç yaratılmış oldu.
Hatta konu, yeni rapor ile birlikte, artık İran’ın
niyetleri üzerine bir tartışma olmaktan çıkarak,
nükleer silaha sahip olmak istediğinden emin
olunan İran’ı durdurmanın yolları üzerine kilit-
lenmiş durumda.
Aslında son rapor, temel iddialar açısından,
daha önceki raporlardan tamamı ile farklı ve
yeni değil. Tartışmayı bu aşamaya getiren ise bu
kez Ajansın, daha önce olmadığı kadar kesin,
sert ifadelere ve “somut” kanıtlara yer verme-
si. Rapora göre özetle, İran’ın nükleer bombayı
harekete geçirebilecek sistemlerin geliştirilmesi
yönünde faaliyetlerde bulunduğuna dair güve-
nilir bilgiler mevcut. Bu bilgiler, büyük ölçüde
10 üye ülkenin sağladığı istihbarata ve kısmen
müfettiş raporlarına dayanıyor. İstihbarat bilgi-
lerinin kesin kanıtlar olarak sunulması raporun
en kırılgan yanını oluşturuyor.
Eski kanıtlar, yeni başkan
Raporda kullanılan istihbarat bilgilerinin pek
çoğu UAEA’nın önceki başkanı Muhammed
SETA YORUM
UAEA’nın Kanıtları Neyi
Kanıtlıyor?
Pek çok uzman, nükleer tesislere yönelik başarılı bir operasyonun İran’ın nükleer
programını en fazla üç yıl geciktireceğini söylüyor.
SELIN M. BÖLME
iran’ın nükleer programı
KASIM 2011 -
Uluslararası gündemin değişmez konularından olan İran’ın nükleer progra-
mı tartışmaları 8 Kasım 2010’da yayınlanan UAEA’nın İran raporuyla yeniden alevlendi. Önceki
raporlardan farklı olarak İran’ın nükleer programının ‘askeri bir boyutunun’ olabileceği şeklin-
de bir ifadeye yer veren rapor, bu anlamda uzun zamandır İran’ın nükleer programının askeri
amaçlı olduğunu savunan ABD, İsrail, Almanya ve Fransa gibi ülkelerin yaptırım çağrılarını yo-
ğunlaştırırken, İran’ın ise sert tepkisiyle karşılaştı. UAEA’yı Amerikan’ın maşası olarak nitelen-
diren İran, raporun bulgularının belli güçlerin çıkarlarına hizmet edecek şekilde hazırlandığını
ve İran’ın nükleer programından vazgeçmeyeceğini dile getirdi. Rusya ve Çin ise yaptırım ve
baskıdan yana olmadıklarını ve diyalog seçeneğini desteklediklerini ifade ettiler.
545
i r a n ’ ı n n ü k l e e r p r o g r a m ı
El Baradey’in döneminde de mevcuttu. An-
cak Baradey’in, güvenilirlikleri ve kaynakları
konusunda tereddütleri nedeniyle, bu bilgileri
kesin kanıtlar olarak görmediği ve kamuo-
yu ile paylaşmadığı söyleniyor. Peki, şimdi ne
değişti? Çok basit ifade ile UAEA’nın Başkanı.
Baradey’in gerek Irak gerekse İran ve Suriye
konularında ABD ile ters düşen açıklamaları ve
pek çok kez gösterdiği direnç, 2009 Ekim’inde
gerçekleştirilen Ajansın başkanlık seçimlerin-
de Batılı devletleri kendilerine daha az güçlük
çıkaracak bir isimde birleştirdi. Japon Yukiya
Amano, ABD ve Batılı devletlerin açık desteği
ile başkanlığa gelirken, kendisinden en büyük
beklenti İran konusunda daha net karşıt bir
pozisyon almasıydı. Nitekim Wikileaks tara-
fından açıklanan seçimlerin yapıldığı döneme
ait UAEA ABD misyonuna ait telgraf bu ilişkiyi
açıkça doğruluyor. Telgrafta, Amano’nun geliş-
mekte olan ülkelere zaman zaman taviz vermesi
gerektiğini ancak İran nükleer programı dâhil
bütün stratejik kararlarda kesinlikle ABD’nin
yanında olacağını söylediği aktarılmakta. Ay-
rıca raporun sunulmasından bir hafta önce
Amano’nun Washington’a yaptığı ziyaret ise
başka bir şaibe konusu.
Bütün bu tartışmalı duruma karşın, UAEA
tarafından kaleme alındığı için raporun İran
nükleer sorununu bambaşka bir boyuta taşıdığı
ortada. Rusya ve Çin’in açık muhalefetine ve ek
yaptırım kararlarına dahi onay vermeyecekleri
yönündeki açıklamalarına karşın, İsrail tarafın-
dan tartışma çoktan İran’ın nükleer tesislerinin
vurulacağı muhtemel bir saldırı planına çekil-
miş durumda. İsrail, tek başına İran’ın nükleer
programını etkisiz hale getiremeyeceğinden
ABD’nin desteğine ihtiyaç duyuyor. Seçimlerin
yaklaştığı ABD’de İsrail lobisinin Obama üze-
rinde baskısı kaçınılmaz. Ancak Afganistan’dan
ve Irak’tan askerlerini çekmeye çalışan ve eko-
nomik sorunlarla boğuşan ABD’nin operasyon
konusunda güçlü tereddütleri de mevcut. Böyle
bir saldırının İran’a ne kadar zarar verebileceği
ise başlı başına bir soru işareti. Pek çok uzman,
nükleer tesislere yönelik başarılı bir operasyo-
nun dahi İran’ın nükleer programını en fazla
üç yıl geciktireceğini söylüyor. Nitekim Avru-
pa kanadından gelen sert açıklamalara karşın
sorun, bir hava saldırısı değil, daha çok ağır ek
yaptırımlar çerçevesinde ele alınıyor.
İran’ın kendisi daha tehlikeli
Petrol krizine yol açabilecek ağır yaptırım-
lar konusunda dahi tereddütler varken, İran
nükleer konusu niye bu kadar tırmandırıldı?
Bunun cevabı İran nükleer sorununun hiç bir
zaman sadece nükleer bir mevzu olmamasında
yatıyor. Arap baharı bütün Ortadoğu’daki den-
geleri değiştirirken, İran’ın statüko üzerinden
genişletmeye çalıştığı hakimiyet alanı Batı’nın
çıkarları ile ters düşüyor. Bunun en somut ve
güncel örneği Suriye. Ancak sorun sadece Su-
riye ile de sınırlı değil, ABD’nin Irak’tan çeki-
leceği bir dönemde Suriye üzerinden güçlenen
İran’ın Irak’ta yaratacağı etki de rahatsızlık
konusu. Aslında bütün Ortadoğu’da dengeler
yerinden oynarken, İran’ın yerini belirlemekle
ilgili bir çekişme bu. İşte bu noktada devreye
İran’ın nükleer programı önemli bir baskı aracı
olarak giriyor. Peşi sıra gelecek ambargolar bu
baskıyı daha somut bir hale getirirken, İran’ın
direnç göstermesi halinde müdahalenin kapı-
sının aralık olduğu böylelikle hatırlatılıyor. Öte
yandan Suriye konusunda bile mevcut terre-
dütler aşılamamışken, İran’a bir müdahale bek-
lentisi bugün için gerçekçi olmaktan uzak. Bu
nedenle, Batının gerilim üzerine oturttuğu İran
politikası bir süre daha yeni kanıtlar ve tartış-
malarla yoluna devam edecek gibi gözüküyor.
Sabah, 12.11.2011
“
Petrol krizine yol açabilecek ağır
yaptırımlar konusunda dahi tereddüt-
ler varken, İran nükleer konusu niye bu
kadar tırmandırıldı?