Saçmalıklar Çağı



Yüklə 1,91 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə4/91
tarix15.03.2018
ölçüsü1,91 Mb.
#31994
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   91

üstün görür ve diğerlerinden daha fazla sevilmeyi talep eder.

Bu  talepler  de  genelde  karşılanır.  Çağımıza,  vatanımız  gibi

büyük  değer  biçeriz. Bizi  ürettiğine  göre,  çağımız  iyi  olmak

durumundadır.

Çağımız  kendisine  sadakat  yaratmada  büyük  başarı

sağlamıştır  ve  bundaki  kilit  etmenlerden  biri  tatminin  sadece

mümkün değil, aynı zamanda kolay  hatta kaçınılmaz olduğu

yanılsamasını  yayma  becerisidir.  Düzenli  yaşanan  ekonomik

krizler  bu  yanılsamanın  maskesini  indirirler  indirmesine  ama

genellikle  yanılsamanın  gerçek  yüzü  sadece  belli  kimselere,

kısa  süreliğine  ve  sınırlı  görünür.  Sistemin  mekanizmaları

sorgulanır  ama  altında  yatan,  sınırsız  kişisel  özgürlük  ve

sınırsız  seçenek  varsa  herkes  her  şey olabilir  ve  her  şeyi

elde  edebilir  varsayımı  sorgulanmaz.  Ne  düşünce  ne  çaba

gereklidir.  Sadece  istemek,  olmaya  ve  edinmeye  yeter:

Reklamlarla  sinsice  ve  kişisel  gelişim  endüstrisi  tarafından

alenen  pompalanan  mesaj  budur.  Ve  simgesi  gülümseyen

yüz,  şiarı  "İyi  Günler"  olan  "Şen  Şakrak  Kişilik"  çağın

idealidir.  Ama  bir  temel  önerme  söz  konusu:  Rol

yapmayacaksınız.  Öyle  olunca  iyi  günler  dileyen  gülümser

çağın  şen  şakraklarının  gittikçe  daha  fazla  anti-depresan

kullanmasına  şaşmamak  gerekiyor.  Işıltıyla  gülümseyen

depresifler  çağın  fenomenine  dönüşüyor.  Yakın  dönem



depresyon  yazarlarından  Sally  Brampton  kendisi  ve  tanıdığı

bir diğer mustarip için şunları söylüyor: "İkimiz de bir yandan

ölümlerimizi  planlarken  diğer  yandan  gülümseyip  neşeyle

konuşabileceğimizin  farkındaydık."

[10]

  Bugün  bu  iki  çağdaş



da  el  sallıyor ve boğuluyorlar. Ve bugün herkes şen şakrak

bir kişilik sergiliyorsa bu durum aslında otomatik, evrensel bir

tatminin  var  olduğu  görüntüsü  veriyor.  Haliyle  depresif

kimseler  neyin  ters  gittiğini  anlayamıyor  ve  belki  ışıltıyla

gülümsediklerini  bile  fark  etmeden  kendilerini  gülümseyen

yüzler arasında yalıtılmış, yapayalnız hissediyorlar.

Bu  bahsettiğimiz,  Erich  Fromm'un  modern  toplumda

"anonim  otorite"

[11]

  adıyla  tanımladığı  yeni  bir  olguya,



görünmezliği ve kaynaksızlığı yüzünden daha da etkili, haliyle

tespiti  ve  karşı  konması  daha  zor  bir  kültürel  baskıya

örnektir.  Otorite,  tıpkı  Şeytan'ın  yaptığı  gibi,  herkesi  var

olmadığına inandırmanın en akıllı hamle olacağını fark etmiştir.

Anonim otorite gittikçe daha anonimleşmekte, haliyle daha

da sinsi ve karşı konması daha da zor hale gelmektedir. Batı

toplumlarında artık aleni baskı diye bir şey kalmamıştır. Eski

tabuların çoğu solup gitmiştir. Televizyonun en fazla izlendiği

saatlerde ekrana gayet ciddi, seçkin görünüşlü, yaşını başını

aşmış  bir  kadın  çıkıyor.  Kucağında  anatomik  model  gibi




görünen  bir  şey  var.  İleri  Ebelik  Dersi  mi  verecek  peki?

Hayır.  Hanımefendi,  oral  sekste  ustalık  dersi  veriyor.

Katılımcı genç hanımlardan birisi, "Ama hep çenemi ağrıtıyor"

diye yakınıyor. Doktor gayet sakin, işin sırrının yükü sağ ele

vermede yattığını belirtip model üstünde gösteriyor. Bu arada

sol  el  genelde  unutulan  testislerle  ilgilenmeliymiş.  "Onlara

üvey evlat adını veriyorum" diyor Doktor, "hep es geçiliyorlar

çünkü."


Aleni  otoritenin  son  kalıntıları,  Devlet  Başkanları  ve

Başbakanların  ev  hayvanlarını  ve  tuttukları  futbol  takımlarını

sohbet programlarında konuşmalarıyla, dinsel liderlerin bağış

toplantılarında  bongo  çalıp  hayır  işleri  için  paraşütle

atlamalarıyla  ("Başpiskopos  üç  bin  beş  yüz  metreden  inanç

atlayışı  yapıyor")  ve  yöneticilerin  şirket  bültenlerinde

pantolonları  yerde,  kıçları  krem  peynirle  dolu  Noel  partisi

fotoğraflarını  yayınlamalarıyla  ortadan  kalktı.  Ee,  sorun  ne

peki?  Baskı  nerede?  Herkes  "cool"  artık.  Tanrı  bile  gazap

konusunda öfke terapisine katılmaya boyun eğiyor. Her şey,

tabii  kadınlar  veya  farklı  ırk  mensupları,  dinsel  veya  cinsel

tercihler  karalanmadığı  ve  çevreye  zarar  vermediği  ya  da

hayvanlara acı çektirilmediği sürece, "mübah" artık.

Anonim  otoritenin  en  etkin  numarası  tavsiyelerini  aksiyom

(doğruluğu  genel  kabul  gören  önerme)  kılmasıdır.  Genel



kabul  görmüş  fikirlere  ve  anlayışlara  karşı  çıkmak  mümkün

değildir; ancak çatlaklar böyle bir şeye kalkışabilir. Bu da bir

başka aksiyomdur. Şimdiki yaşantımız doğa yasası gereğidir.

Kısacası  direniş,  çatlaklık  kıvılcımlarıyla  gelecektir.  Daha

da  kötüsü,  direnen  kişinin  sadece  çatlak görünmesi  değil,

sahiden  çatlak olması  da  gerekebilir.  Bu  tedirgin  edici  fikir

aklıma yıllar önce, mesai arkadaşlarının hepsinin yoldan çıkıp

yozlaştığını  ortaya  çıkarması  için  dedektifliğe  terfi  ettirilen

hırslı  genç  New  York  polisi  Frank  Serpico'nun

otobiyografisinden  uyarlanan  filmi  izlerken  düşmüştü.  Söz

konusu polisler kooperatif işletirmişçesine rahatlıkla rüşvetleri

bir havuzda toplayıp paylaşıyordu. Üstelik iğrenç tipler değil,

Frank'i aralarına almaya ve ondan hoşlanmaya hazır, sıradan,

dostane  adamlardı  bu  polisler.  Yani  gruba  katılmayı

reddettiğinde Frank'in çatlaklığı aşikârdı. Ama filmi büyüleyici

kılan başka bir numara vardı: Özel hayatını anlatan sahneler

Frank'in sahiden  çatlak  olduğunu  gösteriyordu.  Çekici  ve

sempatik  kız  arkadaşları  tek  ediyordu  Frank'i;  arkadaşları,

onunla arkadaşlık etmeyi imkânsız görüyordu.

Bu  durum  ilkeli  hareket  etmek  için  çatlaklığın  şart  olduğu

önermesini  taşıyor. Aklınıza  gelen  herhangi  bir  ilkeli  muhalifi

düşünün... Hz. İsa bile çatlaktı.




Yüklə 1,91 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   91




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə