Saçmalıklar Çağı



Yüklə 1,91 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə8/91
tarix15.03.2018
ölçüsü1,91 Mb.
#31994
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   91

altında yıkılıp gideceklerdir. Gerçekte ne olduklarını anlamak

bu  şeylere  boyun  eğmeyi  olanaksız  kılacaktır.  Buda

ahlaksızlığı  suçlayıp  kınamamış,  "beceriksizce"  davranış

diyerek  dışlamıştır.  Hıristiyanlıkta  yaygın  görülen  kendinden

nefret,  bedene  yönelik  tiksinti  ve  korku  ile  etin  çılgınca

aşağılanması Budizm'de yoktur.

İşte  zaten  radikal  olan  bir  fikrin  radikal  uzantısı:  Bilgi

çözümün sadece başlangıcı değil, tüm çözümdür. Dönüşüm,

anlamanın ta kendisidir.

Ama dönüşüm ne çarçabuk ne de kolaydır. Hatta görünür

bile  değildir:  "Nasıl  bir  okyanus  ani  iniş  göstermeden,

peyderpey  eğim  alırsa,  bu  yöntemde  de  eğitim,  disiplin  ve

uygulama  kademeli  olarak  etki  gösterecek,  aniden  nihai

gerçeği  kavramak  mümkün  olmayacaktır."

[23]

  İşin  sırrı,



"mantıklı,  tutarlı,  açık  ve  faydalı"  davranışlar  alışkanlığa

dönüşene  kadar  yöntemde  ısrar  etmektedir.  Olmak,

dönüşmektir. Yani  aydınlanmayı  arayan  kişi  "enerjik,  kararlı

ve  azimli"  olmalıdır.  Buda'nın  son  sözleri,  "Tüm  başarılar

geçicidir. Sürekli çabalayınız" olmuştur.

[24]


Bir  başka  kilit  sözcükse  "yöntem"dir.  Budizm  bir  inanç

değil,  bir  yöntem,  cehaleti  izleyen  sonuçlar  zinciriyle

uğraşmayı amaçlayan bir prosedürler dizisidir. Ancak Buda,



cehaletin  kendisinin  nedeni  üzerine  mütalaayı  reddetmiştir.

Haliyle  insanın  cennetten  kovulması  teorisi  de,  ilk  günah  da

yoktur.  Esasen  Buda  her  türlü  metafizik  soruyu  yanıtlamayı,

mütalaa  etmediğinden  değil,  bu  tür  düşünceler  üzerine

konuşmak işe yaramayacağı için reddetmiştir. "Bu, zehirli bir

okla  vurulmuş  bir  adamın,  arkadaşları  doktor  getirmeye

gidecekken,  'Beni  vuran  kişinin  adını  öğrenmeden  bu  okun

çıkarılmasına izin vermeyeceğim' demesi gibi bir şeydir."

[25]

Buda'nın  "Her  Şeyi  Kapsayan  Büyük  Birleşik  Teori"



oluşturmayı  reddedişi  son  derece  bilgecedir.  Çünkü  ortada

dogma  yoksa  öğretisel  tartışmalar,  sapınçlar,  hizipleşmeler,

haliyle  engizisyonlar,  işkenceler,  kazıkta  yakmalar  da

olmayacaktır.  İki  ana  Budist  mezhebi  Therevada  ve

Mahayana,  Hıristiyanlıktaki  Katoliklik  ve  Protestanlığın

aksine,  evvel  ezel  bir  arada,  uyum  içinde  varlıklarını

sürdürmüşlerdir.  Budizm'de  doğaüstü  müdahaleler,  Tanrılar,

mucizeler, ilahi açımlamalar, ilahi lütuf veya ilahi vücut buluş

yoktur. Hatta Buda, kişisel sorumlulukları terk etme sayarak

inancı  reddetmiştir.  Kimse  herhangi  bir  şeye,  sırf  birileri

söylüyor  diye  inanmamalıdır.  Her  birey  kendi  çözümünü

bulmaya çabalamalıdır.

İronik  olan  ise  rasyonel  Batı'nın  dini  Hıristiyanlık  tümüyle

irrasyonellik,  tutarsızlık  hatta  saçmalıkla  örülmüşken,  mistik




doğunun  dini  Budizm'in  rasyonel,  tutarlı  hatta  pratik

olmasıdır.  Körlemesine  inanış  gerektiren  bir  inanç  sistemi

değil, işe yaradığı gösterilebilen bir yöntemdir. Daha da ironik

olanıysa, Budizm'in çekici yönlerinin onu modern çağ için itici

kılmasıdır. Diğer tüm büyük dinler taraftar kazanırken sadece

Budizm kan kaybetmektedir.

[26]

Hıristiyan  öğretisi  insandaki  kusurun  kabahatini,  kefareti



sadece  ilahi  lütfün  gizemli  işleriyle  ödenebilecek  ilk  günahta

bulmuştu.  Bu  görüş  bin  yılı  aşkın  bir  süre  boyunca  benliğe

dair  her  türlü  araştırmayı  ve  dünyevi  tatmine  yönelik  inancı

devre  dışında  bıraktı.  Düşünürler  bireye  umut  ve  amaç

vermeye ancak Aydınlanma'yla başladılar.

17.  Yüzyılın  Hollandalı  filozofu  Spinoza'nın  fikirleri

ürkütücü  ölçüde  Buda'nınkilere  benziyordu.  Aydınlanmacı

düşünürler  akla  tapıyordu  ama  Spinoza  aklın  bir  kaplanın

sırtında gittiğini, insan doğasını büyük ölçüde, bilince "arzular"

kılığında giren bilinçdışı "iştahların" güttüğünü fark etmişti. Bu

içgörüsünün 

ifadesi Dhammapada'da  da,  Freud'da  da

mevcuttur:  "Arzu,  insanın  özüdür."

[27]


  Bilinç  hakkındaki

görüşleri  de  çağdaş  bir  nörobiyoloğunkiyle  aynıydı:  "İnsan

zihni,  insan  bedeninin  bizzat  fikri  veya  bilgisidir."

[28]


  Ancak

Spinoza, tıpkı Buda gibi, güdülerin anlamak suretiyle kontrol




edilebileceklerine  inanıyordu:  "Bir  duygu,  hakkında  açık  bir

fikir oluşturduğumuz anda ihtiras olmaktan çıkar."

[29]

Ve yine Buda gibi, Spinoza da sıklıkla bir sükunet arayıcısı



olarak  görülmüştür.  Oysa  en  büyük  değeri,  anlayan  zihnin

yarattığı güçlenme hissi olarak tanımladığı coşkuya biçiyordu.

Ama  yine  Buda'nın  öğretisindeki  gibi,  buradaki  anlamak

edilgen,  nihai  bir  durum  değil,  dur  durak  bilmeyen  çabayı

gerektiren bir süreçtir. Canlı organizmaları yaşam şartlarını en

uygun  hale  getirmeye  yönelik  sistemler  olarak  tanımlayan

nörobiyolojiyi  öngören  bir  diğer  saptamasında  Spinoza,

çabalamanın doğamız olduğu önermesini ortaya atmıştı. İnsan

doğası  için  kullandığı  Latince  sözcük conatus,  "çabalama"

veya  "gayret"  anlamlarına  gelir.  "Her  bir  şeyin  varlığını

sürdürmede  kullandığı  çaba,  esasında  o  şeyin  bizatihi

özünden  başka  bir  şey  değildir."

[30]

  Ve  çabanın  değerli



olması, zorluğuna bağlıdır: "Kurtuluş hazırda beklese ve fazla

çaba  harcamadan  erişilebilir  durumda  olsaydı  hemen

herkesçe boşlanmaz mıydı? Harikulade olan şeyler ne kadar

nadirse bunlara erişim de o kadar zordur."

[31]

Ama  17.  yüzyıl  Avrupası  bunlara  hazır  değildi.  Buda'nın



usta sıfatıyla saygı gördüğü noktada Spinoza sapkın damgası

yedi.  Hollanda'daki  kendi  Yahudi  cemaati  önce  Spinoza'yı




Yüklə 1,91 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   91




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə