Fuzûlî’nin Leylâ vü Mecnûn’unda… 227
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
varlığını sezdirir. Bu durum, şâirin hayata bakışı, varlığı sorgulayışı ve
mutlak varlığa, kâinattaki işaretleri takip ederek ulaşmayı
hedeflemesinde de, kendisini hissettirir.
Fuzûlî'nin şiirinin bir diğer özelliği ise lirik olmasıdır. O,
düşüncelerini, heyecanlarını, üzüntülerini, olduğu gibi okuyucusuna
aktaran ve her biri adeta sehl-i mümteni olarak tanımlanabilecek
örnekler kaleme almıştır. Bu şiirler şâirin yüreğinden koptuğu için
okuyucunun da yüreğine bir kor gibi düşmektedir. Onun sanatının en
büyük unsuru ve ondaki lirizmin en kuvvetli desteği aşk, mizacının
ana mihveri ise güzelliktir.
16
Bu görüşler karşısında, bir başka cepheden farklı olarak
ifade edilen bilgiler de vardır. Bunlardan biri olan Prof.Dr. M.Orhan
Okay’a göre; “ Fuzûlî’nin Leylâ ve Mecnûn’undaki aşk birçoklarının
zannettiği gibi ilâhî tasavvufî bir aşk değildir. Ama mistik bir aşktır.
Böyle bir tabir yoksa söyleyelim, Mecnûn bir fenâ fi’l-Leylâ’dır, fenâ
fi’l-aşk’tır. Bununla beraber başlangıçta beşerî olan bir aşkın giderek
bedenî hazlardan sıyrılıp bir çeşit süblimasyon’a (i’lâ) ulaşması
mümkündür. Dünyevî, yani özel terimi ile mecâzî aşkın, yüce bir
duygu hâlinde ilâhî aşka ulaştığı düşünülebilir. Ama Fuzûlî bunu
sarih olarak söylemiş değildir.”
17
Leylâ vü Mecnûn’da konunun işleniş seyri içinde, Leylâ’yı,
mutlak olan güzelliği temsil eden bir varlık olarak ele almamak ve
yine Mecnûn’u, bu varlığa ulaşma iştiyakı taşıdığı hâlde, bu aşk için
yanıp tutuşan bir derviş olarak görmemek de mümkün değildir. Hiç
şüphesiz bu durum, Şeyh Gâlib’in Hüsn ü Aşk’ında karşımıza çıkan
tarzda bir alegori olarak da algılanamaz, ancak mutlak varlık olan
Tanrı’nın, karşısında, kendisini görüp sevecek bir göz ve gönül
yaratmasıyla alakalı olduğu da açıktır. Fuzûlî daha eserinin başında,
vahdet-i vücûd nazariyesinin ifadesi olan söyleyişlerle karşımıza çıkar.
Şâirin dünya ve hayata bakışı, bezm-i elest’i terkediş, dünyaya geliş
sebebi, kâinatın yaratılışı, nefsi olgunlaştırarak tekrar aslî vatana
dönüş, doğrudan doğruya, tasavvufî düşünce boyutuna taşınabilir.
Örnekleyecek olursak:
Dünyâ nedir ü taallükâtı
Endîşe-i mevtdir hayâtı
Ammâ demezem yalandır ol hem
Ser menzil-i imtihandır ol hem
16
Mustafa İsen, Ötelerden Bir Ses, Divan Edebiyatı ve Balkanlarda
Türk Edebiyatı Üzerine Makaleler,Akçağ Yay., Ankara 1977, s.233.
17
Orhan Okay, Silik Fotoğraflar, Ötüken Neşriyat A.Ş., İstanbul
2001, s.136.
228 Pervin ÇAPAN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
Billâh ki bu dil-firîb menzil
Öyle bana verdi râhat-ı dil
Kim eski makamımı unutdum
Sandım vatanım makâm tutdum
27-28/81-84
Bildim bu imiş senin murâdın
Kim ehl-i kemâl ola ibâdın
Bunda yete rütbe-i kemâle
Anda yete devlet-i visâle
Bu râhdan etmek olmaz ikrâh
Hoş râh durur sana giden râh
29/91-94
Her hilkatde gerçi bir sebeb var
Ayâ sebebi kim etdi izhâr
Ger "Kâf ile Nûn" dan oldu âlem
Ayâ neden oldu "Kâf u Nûn"dan
Bîhûde değil bu kâr-hâne
Bî-fâide gerdiş-i zamâne
Her zerre-i zâhirin zuhuru
Bir özgeye bağludur zarûrî
34-35/107-113
Fâş oldu ki sırr-ı Hak nihândır
Âlemde nişânı bî-nişândır
37/130
Kıldı seni hiçden bir âdem
Esbâb-ı tenâ'umun ferâhem
38/138
Ey nefs-perest ü cism-perver
Olma gam-ı hırs ile mükedder
Sa'y ile metâ’-ı mûr yığma
Cehd ile azâb-ı gûr yığma
Dâmân-ı tarîk-i şer'i dutgıl
Her ne ki hilâf-ı şer unutgıl
Tahkîk-i vesîle-i vusûl et
Taklîd-i şerîat-ı resûl et
39-40/152-158
Fuzûlî, aşkın bir gizlilik istediğinden bahseder. Kâinâtın
yaratılış sırrının arkasında da benzer bir gizlilik vardır. Onun tezahürü
yine aslolana ulaşmağa vesile olmak içindir. Mutlak varlık olan Tanrı,
gizli hazinesini bu sebeple âşikar etmiştir. Maksat yaratılandan dönüp,
tekrar kendini temâşâ etmektir.
Ola sebeb-i tekellüm-i yâr
Fehm etmeye müddeâyı ağyâr
95/592