Fuzûlî’nin Leylâ vü Mecnûn’unda… 225
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
Târihine düşdüler muvâfık
Bir olmağ ile ol iki âşık 410/3023-3025
9
Son beyitte geçen
âşık kelimesi ebcedle 471’e,
iki âşık ise
eserin yazılış tarihi olan H.942/M.1535’e tekabül eder.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kendine mahsus üslûbuyla ifade
ettiği gibi bu konu; “...hayatı ve aşkı ciddi bir zaviyeden gösteren,
bütün lezzetleri kendine kapamış görünen, yaşadığı tek haz, ıztırabın
hazzı olan ve bu acıya atılış, onu özleme, onu hayatın tek gayesi, hatta
sebeb-i vücûdu gibi görme”
10
temâyülü taşıyan Fuzûlî için, son derece
çekicidir. Başlangıçta zoraki bir imtihan olarak gördüğü bu kalem
faâliyeti, işleyiş esnasında. kendisiyle aynileşecektir. Leylâ ve
Mecnûn'un edebiyatımızda kazandığı yer, büyük ölçüde bu duyuşun
ürünüdür.
Fuzûlî,”Dâstân-ı Leylâ vü Mecnûn” başlığını takiben kaleme
aldığı üç rubâîden ikincisinde, eserini yazış sebebini şöyle izah eder:
Tutsam taleb-i hakikate râh-ı mecâz
Efsâne bahânesiyle arz etsem râz
Leylî sebebiyle vasfın etsem âgâz
Mecnûn dili ile etsem izhâr-ı niyâz
18/ 3-4
Fuzûlî kendisi ile aynileşen bu konuyu dile getirip
tamamlanmasına vesile olan kalemine teşekkürlerini dile getirirken,
bir eski binayı, yeniden mamur etmekten mutludur. Bu iki ezel âşığı
aracılığıyla vahdete giden yolu keşfeder. Bu sebeple eserin tarihine,
bir olmak ve
iki âşık sözleri nakşolunmuştur.
Aşk, en çok işlenen beşerî temalardan olması hasebiyle,
edebiyatın ve sanatın değişmez bir malzemesi olarak karşımıza çıkar.
Her devrin ve duyuş tarzının, bu mücerred kavrama bakışı birbirinden
farklıdır.
Aşk, şiddetli sevgi anlamıyla, Klâsik Türk şiirinin ve
Tasavvufî Türk edebiyatının belkemiğini teşkil eder. Klâsik
edebiyatımızda aşk, basit ve çekici bir arzudan, hastalık derecesine
varan alışkanlık ve tutkular kadar çeşitli boyutlarda işlenmiştir. Bu aşk
ilk bakışta bir cinsellik izlenimi uyandırmakla birlikte, platonik bir
zevk ve bağlılık olma düşüncesi daha kuvvetlidir. Kaynağını; “Aşık
9
Not:Buradan itibaren verilen örnekler için bk.Fuzûlî, Leylâ vü
Mecnûn, hzl. Doç..Dr.Hüseyin Ayan, Dergâh Yay., İstanbul 1981, 411s. İlk
rakam sayfa numarasını, kesme işaretinden sonraki rakamlar ise beyit
numarasını göstermektedir.
10
Ahmed Hamdi Tanpınar,
Edebiyat Üzerine Makaleler, Dergâh Yay.,
İstanbul 1977, s.150.
226 Pervin ÇAPAN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
olup da aşkını gizlemekle beraber iffetini muhafaza ederek ölen
şehittir.”, hadîsinden alır. Aşk, âşık ile maşuk arasında, daha çok aşığı
ilgilendiren bir durumdur. Seven için aşk sonsuzdur. Âşığın gönlünde
tecelli eden bu duygu onu ölüme kadar götürür.
11
Tasavvufî mânâda ise aşkın özünü; “Ben gizli bir hazine
idim. Bilinmeyi istedim(sevdim) ve âlemi yarattım.” meâlindeki
Hadîs-i Kudsî teşkil eder. İnsanın yaratılışındaki güzellik ve varlığın
temelinde de aşk olduğu görülmektedir. Allah insanı kendisine ayna
olsun diye yaratmıştır.
12
Nefse galebe için de, yegâne vasıta aşktır.
Tecellîye vesile olan aşk, varlığı Tanrı’ya kavuşturur. Bu anlamda
hakîkî aşk, insan ruhunun, rûh-ı mutlak olan Tanrı’ya karşı
iştiyakıdır.
13
Mutasavvıf Muhyiddin İbn Arabî, aşkı kendi içinde üç
grupta mütâlaa etmektedir. Bunlar: Tabiî, ruhânî ve ilâhî aşktır. Tabiî
aşk, bütün arzularını tatmin etme yolunu araştıranların sevgisidir.
Ruhânî aşk, sevenin sevgilisini razı ve hoşnut etmeye çalıştığı
sevgidir. Sevende sevgilisine karşıt olabilecek hiç bir şey kalmaz,
bütünüyle sevgilisinin iradesine bağlı kalır. İlâhî aşk ise, Tanrı’nın
bize duyduğu sevgidir. Ayrıca bizim Tanrı’ya duyduğumuz sevgi de
bu tarz telâkki edilir.
14
İbn Arabî dışındaki mutasavvıflar ise aşkın iki
çeşidinden söz ederler. Bunlar: Beşerî(Mecâzî) aşk ve tasavvufî(İlâhî)
aşk’tır. Mecâzî aşk, insanı hakikî aşka ulaştıran bir duraktır. Ancak
hakîkî aşk için mecâzî aşk şart değildir. O İlâhî aşka ulaşmak için bir
vasıta olabilir.
15
Çift kahramanlı şark hikâyelerinde, vak’anın,
yukarıda kısaca gözden geçirilen boyutlarıyla, aşk etrafında örüldüğü
görülmektedir.
Fuzûlî’nin eserini yazış gayesinden başlayarak, sonunda
yaptığı değerlendirmelere kadar, her mısraında aşk vardır. Dîvânı’nda
ve diğer bütün eserlerinde, iki cihetiyle beraber ele alınan aşktan söz
etmek mümkündür. O’nun edebî şahsiyetini ören en önemli husus,
şiirlerinden, ilki çok açık, ikincisi daima derinlerde olan bir başka
anlam çıkarılabilmesidir. Bu itibarla değerlendirildiğinde, Fuzûlî’nin
şiirinin, tam anlamıyla, aşkı açıklamağa hizmet ettiği görülür. Beşerî
aşkı anlatırken bile, onun arkasında, aslolanın, yani hakîkî aşkın
11
İskerder Pala, Ansiklopedik Dîvan ŞiiriSözlüğü, C.1, Akçağ Yay.,
Ankara 1990, s.52.
12
İskender Pala, a.g.e., s.51.
13
Agâh Sırrı Levend, Divan Edebiyatı, Kelimeler ve Remizler,
Mazmunlar ve Mefhumlar, Enderun Kitabevi, İstanbul 1980, s.24.
14
İbn Arabî, İlâhî Aşk, çev. Mahmut Kanık, İnsan Yay., İstanbul
1988, s.43.
15
İskender Pala, a.g.e.,s.51.