Fuzûlî’nin Leylâ vü Mecnûn’unda… 223
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
kızını sevip hâlini ona açıkça söyleyememesi üzerine uydurduğu bir
hikâye ve söylediği şiirleri de Mecnûn’a isnad etmesiyle doğmuştur,
şeklindedir. Mecnûn, Kays b. Mülevvah’ın lakabıdır. Bununla
beraber, çeşitli zamanlarda cereyan etmiş vak’aların zamanla Leylâ ile
Mecnûn hikâyesi olarak bir araya getirilmiş olması daha akla
yakındır.
2
Bu meselede, yukarıda ifade edilen bilgileri doğrulayan bir
başka kaynak da ravî al-Avânâ'nın söyledikleridir. Al-Avânâ;
“Mecnûn müstear bir isimdir. Hakikatle ilgisi yoktur. Onun Banû
Amir’de ne aslı ne nesebi vardır.” der. Bu şiirleri kimin söylediği
kendisine sorulunca; “Beni Umeyye'den bir genç” diye cevap
vermiştir. Amcasının kızını seven bu genç, aralarındaki aşkın ortaya
çıkmasını istemediği için, Mecnûn hikâyesini uydurur ve halkın
Mecnûn’a atfettiği şiirleri de kendisi söyler.
3
Leylâ ve Mecnûn hikâyesi, Arap edebiyatında X.yy.’dan
itibaren yaygın olarak bulunmaktadır. Mecnûn’a atfedilen şiirler,
aralarına katılan mensur parçalarla birbirine bağlanarak, bir hikâye
hâline getirilerek türlü adlar altında toplanmıştır. Bu hikâye çöl
Arapları arasında yaygın olarak bulunan “el-Murakıs-Esmâ”,
"Amru’bnü Aclan-Hind”, “Urvâ-Afrâ”, “Cemil-Buseyne”, “Kuseyr-
Azzâ”, “Rabiâ-Ukayl”, “Kays-Lübnâ”, “Tavba-Leylâ” hikâyelerini
unutturmuş ve Mecnûn, kendisini Leylâ’dan Mevlâ’ya ulaştıran ilâhî
aşkıyla, X. yy.’dan sonra Arap edebiyatında tasavvufî aşkın temsilcisi
olarak gösterilmiştir.
4
Leylâ ve Mecnûn efsanesi, İran’da Deylemîlerin egemenliği
zamanında X.yy.’ın sonlarında Kitâbü'l-Agânî ile yayılmış, Kays ile
Leylâ’nın eserde yer bulan şiirleri halk arasında büyük ilgi uyandırdığı
gibi, hikâyenin kahramanları da gerçek aşkın temsilcileri olarak
edebiyata geçmiştir. Acem edebiyatında, bu basit Arap kıssasını, ilk
defa plânlı bir hikâye şekline koyan sanatkâr ise Genceli Nizâmî’dir.
5
Türk edebiyatında Leylâ ve Mecnûn hikâyesine ilk defa
Gülşehrî, Mantıku’t-Tayr adlı mesnevîsinde temas etmiştir. Onu
takiben Âşık Paşa Garîb-nâme’de sonu Tanrı’ya varan gerçek aşkı
anlatmak için, Mecnûn’un aşkını 30 beyit içinde nakleder. Yine
Şemseddîn-i Sivâsî ile Nâlî de bu kıssayı, temsîlî birer hikâye olarak
ele alan şairlerdir. Edebiyatımızda Leylâ ve Mecnûn kıssasını büyük
2
Fuzûlî, Leylâ vü Mecnûn, hzl. Doç.Dr. Hüseyin Ayan, Dergâh Yay.,
İstanbul 1981, s.9.
3
Şevkiye İnalcık, Kays b. al-Mulavvah (al-Mecnûn) ve Divanı, TTK.
Bas. , Ankara 1967, s.11.
4
Agâh Sırrı Levend,Arap, Fars ve Türk Edebiyatlarında Leylâ ve
Mecnûn Hikâyesi, s.6-7.
5
Agâh Sırrı Levend, a.g.e., s.11.
224 Pervin ÇAPAN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
hikâye konusu olarak ilk defa ele alıp nazmeden şair, Edirneli
Şâhidî’dir. Onu takiben Ali Şîr Nevâyî, Bihiştî, Hamdullah Hamdî,
Ahmed Rıdvan, Kadîmî, Celîlî, Hakîrî, Fuzûlî, Larendeli Hamdî,
Sâlib, Halîfe, Atâyî, Fâ'izî, Örfî, Andelîb ve Nâkâm da bu kıssayı
nazmederler.
6
Görüldüğü üzere bu konu, XV. yy.’dan itibaren
edebiyatımızda işlenmeğe başlamıştır. Başlangıçta İranlı büyük
üstadların Leylâ ve Mecnûn vadisinde açtıkları yolu takip ederek eser
veren şairlerimiz, zamanla kendi şahsî çizgilerini yakalamayı bilmişler
ve yerli edayı yansıtan güzel eserler vermişlerdir.
7
Fuzûlî (ölm.H.963/M.1556), Leylâ vü Mecnûn mesnevisini
H.942 tarihinde yazmıştır.
8
Fuzûlî'nin eseri 3036 beyittir ve vak’anın
nakline geçmeden önce Fuzûlî, Klâsik mesnevî tekniğine has kısımları
dikkatle işler. Girizgâh olarak değerlendirilebilecek bu kısımlarda,
Fuzûlî’nin an’anedekinin aksine, kendisini ifade eden bir üslup
kullandığı görülür. Okuyucuyu kademe kademe esere yaklaştırırken,
otobiyografik bir üslup kullanır. Asıl vak’anın nakline 436. beyitten
itibaren geçer. Buradan itibaren, üç ana bölüm hâlinde mütâlaa
edilebilecek eser, 26 metin halkası üzerine kurulmuştur. Bu metin
halkaları,
farklı
şahısların
da
olaya
katıldığı
kısımlarla
zenginleştirilen, pek çok mânâ birliği ile örülmüştür. Birbirine
ustalıkla bağlanan bu metin halkaları asıl vak’ayı teşkil eder. Fuzûlî
bunlara bazı çerçeve vak’alar da ilâve etmiştir. Eserin yazılma
zamanını sezdiren bazı ipuçları da, yine esere ayrıcalık katmaktadır.
Konuyu ele alış ve işleyiş dışında, şair esere yaptığı ilâvelerle,
ustalığını ortaya koyar. Bunlardan bazıları; Zeyd ile Zeyneb’in aşkı;
Leylâ’nın İbni Selâm’a anlattığı peri masalı; İbni Selâm’ın,
Mecnûn'un bedduaları sonucunda ölmesi; eserin sonunda yer alan
Zeyd’in rüyası, şeklinde sıralanabilir.
Fuzûlî hikâyenin sonunda yer alan bir manzumede eserin
te’lif tarihini ifade ederken:
Ol dem ki bu nüsha oldu merkûm
Leylî Mecnûn adına mersûm
İzhâra gelip rumûz-ı vahdet
Vahdetde temâm olup hikâyet
6
Agâh Sırrı Levend, a.g.e., s.103-365.
7
Fuzûlî, Leylâ ve Mecnûn, hzl.Doç. Dr. Muhammed Nur Doğan,
Çantay Kitabevi, Edebiyat Fak. Bas. , İstanbul 1996, s.XV.
8
Agâh Sırrı Levend, a.g.e., s.237.