142
Efendi yazmaları ile karşılaştırıyor; değişmeleri de, kitabında, notlar halinde
veriyor. Gölpınarlı’dan sonra yapılan çalışmaların hemen hepsi Fatih
Kitaplığı’ndaki divanı güvenilir kaynak saymışlardır. Gölpınarlı daha sonra bu
divanın fotokopisini de yayınlayarak, okuyucuya kaynakla yüz yüze gelmek
olanağını verdi. Yeni yazı ile yapılan yayınlar söz konusu olunca, en sağlam
kaynak Gölpınarlı’nın yayınladığı divandır. Biz de kitabımızın inceleme
bölümünde bu kitabı esas tuttuk; metinleri oradan seçtik. Ama,
“güldeste”mizde başka bir yol izledik. Nerede ve kim tarafından yayınlanmış
olursa olsun, Yunus’un şiirlerinin tümünü taradık, bunların arasında Yunus
Emre’ye yakıştırdıklarımızı, belli bir güzellik süzgecinden geçirerek kitabımıza
aldık.”
Yine bu Giriş bölümünde Yunus’un hayatı ve şiirleri hakkında kısa bazı
bilgiler de yer almaktadır: “Yunus Emre’nin hayatı üzerine pek az bilgimiz var.
Bu konuda şimdiye kadar yapılan çalışmalar Yunus’un hayatını belli bir tarih
diliminin içine oturtmaktan ileri geçemiyor. Yeni belgeler ortaya çıkmadıkça
hepimiz Gölpınarlı ve Erzi’nin ileri sürdüğü doğum ve ölüm tarihlerini tekrar
edip duracağız. Bunun için okuyucu bizim kitabımızda da Yunus’un hayatı
üzerinde yeni bilgiler bulamayacaktır. Ortaya atılan belgelerin yeni bir
değerlendirmesini yapmakla yetindik.
Ama Yunus’un şiirlerine gelince iş değişiyor. Onun şiirleri incelenerek
her zaman yeni çalışmalar ve yorumlar yapılabilir. Biz de bunu denedik.
Yunus’un şiirinde yansıyan toplumun yapısını ve kurumlarını inceledik.
Yunus’un şiiri, tasavvuf perdesinden sıyrılınca bize açık seçik bir toplum
yapısı çiziyor. Bu yapının şiirde bu kadar kuvvetle yansımış olması bizi de
143
şaşırttı. Elimizdeki Yunus şiirleri, kişilikleri ve inançları birbirine ters düşen iki
Yunus tanıtıyor. Bunlardan birine Molla Yunus-Softa Yunus; ötekine Derviş
Yunus-Sufi Yunus diyebiliriz. Biz yorumlarımızı bu ikilem üzerine kurduk.
Şiirlerini de gene bu nedenle iki bölümde verdik: Derviş Yunus’un ve Molla
Yunus’un şiirleri.
Başgöz, Yunus şiirinin dil özelikleri hakkında ise şu görüşleri belirtmektedir:
Yunus Emre bir halk şairi değildir. Yunus’un konuştuğu dilin halk dili
olduğu yolundaki kanı yanlıştır. Yunus’un dili çağının aydın sanatçısının
dilidir. Bu dil bilinçli olarak halkın anlamasına açık tutulmuştur. Yunus, Türkçe
edebiyat dilinde karşılığı olmayan nice Farsça ve Arapça sözcüğü deyimi şiir
diline almaktan çekinmemiştir. Bunların çoğu soyut kavramlar ve tasavvuf
terimleridir. Ancak, Yunus bu yabancı dilden faydalanma işini, başka çıkar yol
bulamayınca yapmış; yoksa sanat dilini kurarken Türkçeleştirmeyi bilinçli bir
yöntem olarak kullanmıştır. Mevlana’nın şiirinde geçen nice Farsça isimle
sıfat tamlamasını Yunus, tıpkı 1940 kuşağının yaptığı gibi titizlikle
Türkçeleştirmekten çekinmemiştir. Yunus dil reformculuğunda daha da ileri
giderek Farsçadan faydalanıp Türkçe deyimler de kuruyor. Böyle de olsa,
Yunus’un şiir dili halkın dili değildir. Ama Yunus, kendi zamanında kentlerde
gelişen Müslüman edebiyatın dilini halk diline yaklaştırmak için, bilinçli bir
çaba harcamıştır. Yazık ki, Yunus’tan sonra gelen klasik edebiyat bu yolda
yürümemiş, aydın edebiyatının dili halkın hiç anlamayacağı bir dil haline
gelmiştir.
105
105
İlhan Başgöz, Yunus Emre, İstanbul, 2003, s. 7–12
144
Devam eden bölüm olan Yunus Emre Yorumları başlığında ise Fuat
Köprülü’den Sabahattin Eyüboğlu’na kadar olan Yunus Emre yorumları yer
almaktadır: Yunus için ilk çalışmayı yapan Köprülü, bize ilk Yunus yorumunu
da verir. Köprülü’nün Yunus’u, İslam mistikliği ile “Türk zevkinin hususi
dehasını” birleştiren basit, coşkulu, ümmi bir derviştir. Ama bu ümmilik, eski
tezkere yazarlarımızın sandığı gibi, “hecenin harflerini seçemeyecek” bir
cahillik değildir. Yunus düzenli bir medrese eğitimi görmemişse de, kendi
“manevi kabiliyeti sayesinde” İslam bilimlerinin hepsini öğrenmiştir.
Mevlana’nın şiirlerini anlayacak kadar da farsça bilir. Onun Bâtıniliğini de, katı
bir Bâtınilik saymamak gerekir; Yunus Bâtıni ve Sünni inançları birleştirmiştir;
ancak Mevlana kadar Bâtıni sayılmamalıdır. Ama Yunus’ta ne Mevlana’nın
“İranlı belagati, ne de Âşık Paşa’nın derin bilgisi” vardır. Etkileri
edebiyatımızda köklü ve sürekli olan Yunus, Türk tasavvuf edebiyatının
kurucusu sayılmalıdır.
Köprülü’nün yorumu, daha sonraları, öğrencileri tarafından, önemli
noktalarda düzeltilecektir. Abdülbaki Gölpınarlı, Yunus’un iyi bir medrese
eğitimi aldığını, Arapçayı ve Farsçayı ve zamanının İslam bilimlerini iyi
bildiğini belirtecek; Burhan Toprak, Yunus Emre’nin hiçbir sanat kaygısı
taşımamış olduğu fikrine, haklı olarak, karşı çıkacaktır. Köprülü’nün Yunus’u
“Türk zevkinin hususi dehasını” yansıtan bir derviş sayması, kendi dünya
görüşü ve sanat anlayışıyla bağlantılıdır. Avrupa romantik ulusçuluğundan
kaynaklanan bu anlayışa göre sanat eseri ulusal ruhu yansıttığı oranda
başarılı olur; ulusal ruh ise her ulus tarihinin ilk çağlarında ortaya çıkar, kişi
Dostları ilə paylaş: |